24 Mayıs 2018 Perşembe

EDİNİLMİŞ MAL KİŞİSEL MAL AYRIMI VE BUNLARIN TABİ OLDUĞU HUKUKSAL DÜZENLEMELER


GİRİŞ

Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku’na getirdiği en temel değişikliklerden biri Yasal Mal Rejimi olarak Edinilmiş mallara katılma Rejimi’ni benimsemiş olmasıdır. Evli kadının aile birliği içindeki durumu ve eşler arası eşitlik açısından yoğun tartışmalarla birlikte yasalaşan Türk Medeni Kanunu’nun getirdiği düzenlemeler halen birçok açıdan tartışmalara konu olmaktadır. Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi’ne yöneltilen en temel eleştirilerden biri mal gruplarına ilişkin düzenlemelerin son derece karmaşık, tasfiyesinin bir anonim şirketinki kadar zor olduğudur. Buradan yola çıkarak Medeni Kanunumuzda öngörülen yasal mal rejiminin evlilik birliğini temelde ekonomik bir birlik olarak algıladığını söyleyebiliriz. Bu durum kendini, edinilmiş mal - kişisel mal ayrımında gösterir. Evlilik birliği meydana gelmeden yani mal rejimi sözleşmesi yapılmadan önce taraflar iki ayrı ekonomik birimdirler ve sözleşmenin imza anına kadar her iki eşin sahip olduğu malvarlığı değerleri kesin bir biçimde birbirinden ayrılmaktadır. “Kişisel malların geliri” istisnası dışında (ki eşler kişisel malların gelirlerinin de kişisel mal olarak kalmasını kararlaştırabileceklerdir.) sözleşme öncesinde eşlere ait olan mallar hiçbir şekilde – rejim hükümleri çerçevesinde - nitelik değiştiremeyeceklerdir.

Sözleşmenin kurulmasıyla birlikte eşlerin yaşam deneyimleri ortaya ‘edinilmiş mallar’ kategorisini çıkaracaktır. Edinilmiş mallar - kişisel mallar ayrımı yasal mal rejiminin esasını oluşturmaktadır. Bu iki mal grubu rejimin devamı süresince zaman zaman alışveriş içerisine girebilirlerse de kişisel mal kişisel, edinilmiş mal da edinilmiş mal olarak kalmaya devam eder. Hayatlarını, zor günlerini, özlem ve umutlarını, yataklarını paylaşan eşler esasen malvarlığı değerlerini paylaşmamaktadırlar. Mal grupları arasında geçişler olabilse de, bunlar tarafların kurduğu alacak-borç ilişkisinden ibarettirler. Bu anlamda ekonomik paylaşımdan çok alışveriş ilişkisini öngören rejim, bunun hiç de homojen olmayan kişisel mal-edinilmiş mal ayrımı üzerinden gerçekleştirilmesini öngörmektedir.

Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin tasfiyesi de temelde edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı üzerine kuruludur. Rejim boyunca tarafların edindikleri mallar ve kişisel malları ayrılacak, tasfiyenin tamamlanmasıyla bir anlamda eşler arasında sözleşme kurulmadan önce mevcut olan mülkiyet durumu iade edilecektir. Rejimin taraflara mülkiyet hakkı değil alacak hakkı tanıması da bu durumun bir ifadesidir. Denkleştirme, eklenecek değerler ve değer artış payı hükümleri esasen evlilik birliğinin devamı süresince mal grupları arasında hayatın olağan akışı içersinde yaşanan ilişkilerin muhasebeleştirilmesi kurallarını koymaktadır. Tasfiyeyle birlikte eşler karşılıklı malvarlığı değerlerinin durumu açısından deyim yerindeyse başladıkları yere dönmektedirler. Bu açıdan düşünüldüğünde Türk Medeni Kanunu’nun tercih ettiği yasal mal rejimi emek ve paylaşımdan çok alışveriş üzerine kurulu, eşleri neredeyse birbiri ile rekabet içerisinde olan iki ayrı ekonomik birim gibi gören bir düzenlemeyi benimsemiştir. Aşağıda edinilmiş mallara katılma rejiminde mal gruplarının düzenleniş şekli ve karşılıklı ilişkileri üzerinden bu savın izini sürmeye çalışacak, edinilmiş mal - kişisel mal ayrımını ana hatlarıyla ortaya koyarak bu savı temellendirmeyi deneyeceğiz.


I - YASAL MAL REJİMİNİN TEMELİ OLARAK EDİNİLMİŞ MAL - KİŞİSEL MAL AYRIMI

Türk Medeni Kanunu 218. maddesinde ‘Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar’ diyerek yasal mal rejiminin temel dayanağı olan mal gruplarını düzenlemiş bulunmaktadır. Yasal mal rejimi içerisinde söz konusu bütün malvarlığı değerleri ya kişisel maldır ya da edinilmiş mal. Üçüncü bir mal grubu olamayacağı gibi herhangi bir malvarlığı değeri hem kişisel hem edinilmiş mal ya da kısmen kişisel kısmen edinilmiş mal olarak kabul edilemez. Paylı mallar olarak üçüncü bir grubun var olduğu iddia edilebilirse de esasen paylı mallar eşlerden hiçbirinin malvarlığına dahil değildir. Zira eşlerin paylı mallardaki payları da ya edinilmiş mallarına ya da kişisel mallarına dahil edilecektir. Bu nedenle paylı mülkiyete ait malları üçüncü bir mal grubu olarak kabul etmek mümkün görünmemektedir. Öyleyse mal rejiminin devamı süresince eşlerin yapacağı bütün malvarlığı tasarrufları bu iki mal grubu açısından dikkate alınacak tasfiye süreci bu iki mal grubunun birbirinden ayrılması ve denkleştirilmesi üzerinde şekillenecektir. Dolayısıyla hangi malların kişisel hangilerinin edinilmiş mal olduğunu belirlemek son derece önemli hale gelmektedir.

II - EDİNİLMİŞ MALLAR

A - GENEL OLARAK

Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi halinde eşlere tanınmış olan katılma alacağı hakkı evlilik birliğinin devamı süresince edinilen mallarda birliğin gerektirdiği yardımlaşma ve paylaşım dolayısıyla diğer eşin de katkısı bulunduğu anlayışına dayanmaktadır. Bu nedenle katılma alacağının belirlenmesine esas alınan malvarlığı değerleri edinilmiş mallar olarak tanımlanmıştır.

B - YASAL TANIM VE UNSURLARI

Türk Medeni Kanunu’nun 219’ncu maddesinde edinilmiş mal “her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri” olarak tanımlanmıştır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki şüphesiz edinilmiş mal bir ”malvarlığı değeri” olmak zorundadır. Malvarlığı değerini eşlerden her birinin aktifinde yer alan, ekonomik değer taşıyan ve paraya dönüştürülebilen haklar olarak tanımlayabiliriz. İşte söz konusu bu malvarlığı değerlerinin edinilmiş mal olarak kabul edilebilmesi için yasa iki koşul belirlemiştir: Mal rejiminin devamı süresince kazanılma ve karşılığı verilerek kazanılma.

a - Mal Rejiminin Devamı Süresince Kazanılma

Yasal tanımdan da anlaşıldığı gibi evlenme akdinin kurulması yani imza anı ile evlilik birliğinin boşanma ile sona ermesi halinde dava tarihi, ölümle sona ermesi halinde ölüm tarihi arasındaki zaman dilimi edinilmiş mal kavramının zamansal çerçevesini belirler. Bu çerçevede bir malvarlığı değerinin edinilmiş mal olup olmadığının zamansal ölçütü kazanmayı sağlayan işlem veya fiilin gerçekleştiği andır. Kazanma için aranan öğeler gerçekleştiği an malvarlığının edinilmiş mal olup olmadığı belirlenmiş demektir.

b - Karşılığı Verilerek Elde Edilme

Malvarlığı değerinin kazanılmasını sağlayan hukuki işlemin niteliği açısından yasanın getirdiği kıstas “karşılığını vererek elde etme” kıstasıdır. Ancak karşılıklı (ivazlı) kazandırmalarla aktife dahil olan malvarlığı değerleri edinilmiş mal olabilir. Kazanma mutlaka bir edimin değerlendirilmesi yoluyla gerçekleşmelidir. 219. maddenin ortaya koyduğu tanımı yasa koyucu 220. maddenin ikinci fıkrasında “herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerlerini“ kişisel mal saymak suretiyle pekiştirmiştir. Ancak vurgulamak gerekir ki bu kıstas mutlak olarak değerlendirilmemeli kanunun ilgili hükümleri ile birlikte ele alınmalıdır. Özellikle malların yerine geçen değerler açısından bu belirleme gözden kaçırılmamalıdır. Zira karşılığının hangi mal grubundan verildiği bir malvarlığının ait olduğu mal grubunu da dolaysız olarak etkiler. Buna ek olarak bir malvarlığı değeri, mal rejimi devam ederken karşılığı edinilmiş mal grubundan verilerek elde edilen değer edinen eşin kişisel kullanımına yarayan bir eşya ise edinilmiş mal olarak değerlendirilmeyecektir.

Öte yandan 219. maddede sayılan ve aşağıda inceleyeceğimiz malvarlığı değerleri de karşılığının verilip verilmediğine bakılmaksızın edinilmiş mal sayılmaktadır. Bu çerçevede, sosyal yardım kuruluşlarının yaptığı ödemeler karşılıksız olsalar bile edinilmiş mal sayılacaktır.

Son olarak 220. maddede kişisel malların sınırlı olarak sayıldığını vurgulamak gerekir. 219. maddede ortaya konulan tanımın kapsamına girmese bile 220. maddede sayılan mal varlığı değerlerinin dışındaki her türlü mal varlığı değeri edinilmiş mal olarak kabul edilecektir.

219. maddedeki tanımın “emek karşılığı edinilme” kriterine işaret ettiği görüşü doktrinde birçok yazar tarafından savunulmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu ölçüt edinilmiş mallara katılma rejiminin bütünsel mantığından, “ipuçlarından”, ‘aksi kanıt’ yoluyla yapılan çıkarımlardan yola çıkılarak belirlenmektedir. Zira yasa metninde “karşılığı verilerek elde etme” tabiri kullanılmıştır. Ve bu tanım “emek karşılığı edinme” biçiminde sınırlanamaz. Tam da bu nedenledir ki yasa koyucu ikinci fıkrada “çalışmanın karşılığı olan edinimleri” özellikle saymak ihtiyacı duymuştur. Kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mal sayılacağı kuralı bu konuda oldukça açıklayıcıdır. Örneğin, eşlerden birine miras yoluyla intikal eden paranın faiz geliri edinilmiş mal sayılacaktır ve bu mal varlığı değerinin edinilmesinde eşlerden hiçbirinin emek harcadığı söylenemez.

C - YASAKOYUCU TARAFINDAN ÖZELLİKLE BELİRTİLMİŞ MALVARLIĞI DEĞERLERİ

Yasakoyucu 219. maddenin 1. fıkrasında edinilmiş mal kavramının tanımını yaptıktan sonra ikinci fıkrada belli mal gruplarının “özellikle” sayarak saydığı bu mal gruplarının aidiyeti açısından herhangi bir tartışmayı ortadan kaldırmak istemiştir. Beş bent halinde belirtilen bu malların özelliklerine bakıldığında bu saymanın örnekleyici bir sayma olduğunu söylemek zordur zira sayılan mal gruplarından bazıları birinci fıkrada ortaya konulan tanımdaki unsurları içermemektedir. Yine yasanın düzenleme şeklinden anlıyoruz ki bu sayma sınırlayıcı bir sayma da değildir. Yasakoyucu “özellikle” demek suretiyle bunların dışındaki mal varlığı değerlerinin de edinilmiş mal olabileceğini belirtmiştir.

a - Çalışmanın Karşılığı Olan Edinimler

219./1. hükmüne göre bir eşin çalışmasının karşılığı olan edinimler edinilmiş mal grubuna dahildir. Birinci fıkrada yapılan tanıma uygun olan bu malvarlığı değerlerinin ediniminde karşılığı eşlerin çalışması oluşturmaktadır. Burada çalışma edimi ile paranın karşılıklı değişimi söz konusudur. Ayrıca bir değişim olmaksızın bir hammaddenin işlenmesi suretiyle edinilen mal da edinilmiş mal grubuna dahil olacaktır.

Çalışma, Borçlar Hukuku kapsamında yapma ya da yapmama biçiminde ortaya çıkabileceği gibi fikri ya da bedensel emek sarfı biçiminde de gerçekleşebilir. Bu çalışmanın sonucunda elde edilen karşılığının nasıl adlandırıldığının bir önemi yoktur. Yani ücret’in dışında, ikramiye, kazanç payı, vizite ücreti vs. gibi tüm edinimler bu temelde çalışmanın karşılığı olarak değerlendirilip edinilmiş mal grubuna dahil edilecektir.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin temelinde yatan işbirliği ve işbölümü anlayışının bir yansıması olan hüküm serbest meslek faaliyeti olarak gerçekleştirilen çalışma ile kazanılan malvarlığı değerlerini de kapsayacaktır. Ancak eşlere tanınan imkan çerçevesinde kişisel malların gelirinin de kişisel mal olarak kabul edilmesi halinde ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Örneğin eşlerden birinin kişisel mallarına dahil olan bir restoranı işletmesi halinde restoranın eşinin çalışmasından bağımsız olarak elde ettiği gelir kişisel mallara, eşin çalışmasının karşılığı olan gelir edinilmiş mallara dahil olacaktır.

b - Sosyal Güvenlik Veya Sosyal Yardım Kurum Ve Kuruluşlarının Veya Personele Yardım Amacıyla Kurulan Sandık Ve Benzerlerinin Yaptığı Ödemeler

Maddenin ikinci fıkrasının iki numaralı bendi “sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler”in edinilmiş mal sayılacağını hükme bağlamıştır. Bağ-Kur, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, bankaların yardım sandıkları ya da OYAK gibi kurumları maddede sayılan kurum-kuruluş-sandıklara örnek olarak verebiliriz.

Maddenin birinci fıkrasını da göz önünde bulundurarak söyleyecek olursak mal rejiminin devamı süresince hak kazanılan ödemeler edinilmiş maldır. Burada önemli olan mal rejiminin devam ettiği dönem ve hakkın kazanılma anı açısından gerekli ayrımların yapılmasıdır.

Ödemeye rejimin devamı sırasında hak kazanılmış ise ödeme şekline göre sınıflandırma yapılacaktır. Ödemenin irat şeklinde yapılması halinde mal rejiminin devamı süresince yapılan ödemeler edinilmiş mal sayılacaktır. Eğer ödeme toptan yapılmış ise evlilik birliğinin sona ermesinden sonraki döneme tekabül eden kısım kişisel mal olarak ayrılacaktır. Bu duruma ilişkin özel düzenleme 228.  maddenin 2. fıkrasında yapılmıştır. Kural kısaca şöyledir: Ödeme irat şeklinde yapılmış olsaydı, rejimin sona ermesinden sonraki döneme denk gelen iradın peşin sermaye değeri ne olacak idiyse o miktar kişisel mal grubuna ait kabul edilecektir. Buna aşağıda ayrıca değineceğiz.

Ödemeye rejimin başlangıcından önce hak kazanılmış ise yine iki ihtimali değerlendirmek gerekir. Ödeme irat şeklinde ise sorun ortaya çıkmaz zira rejim süresince yapılan ödemeler edinilmiş mallara dahildir. Bu, temelde sosyal güvenlik ödemelerinin işgücünün ikame değeri olmasının bir sonucudur. Ödeme toptan yapılmış ise ödenen miktarın mal rejiminin yürürlükte olduğu döneme denk düşen kısmı edinilmiş mal olacak ve hesaplama yine 228. madde çerçevesinde yapılacaktır. Ancak bu durumda ödemenin ilgili kısmının kendisi ya da yerine geçen değeri malvarlığında yer almalıdır. Örneğin söz konusu ödeme bankada mevduat hesabı şeklinde tutuluyor ya da taşınmaz alımında kullanılmış olabilir. Bu durumlarda söz konusu değerler denkleştirmeye tabi olacaktır. Ama ödenen miktar mal rejiminin başlangıcından önce harcanıp bitirilmiş ise dikkate alınmayacaktır.

Son olarak ödemenin gelecek bir tarihte yapılmış olmasının beklendiği hallerde henüz edinilmiş bir malvarlı bulunmadığı için bu beklentinin mali bir değeri bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu beklenilen değerler açısından edinilmiş mallar ilişkin bir denkleştirme yapılmayacaktır.

Sosyal güvenlik kurumlarına tabiyet yasa gereği bir zorunluluk iken özel sigorta sözleşmeleri tarafların iradeleriyle kurulmuş özel hukuk sözleşmeleridir. İştira hakkı gibi kimi durumlarda da bu sözleşmelerin kendilerine özgü nitelikleri sonucu ortaya çıkarlar. Bu nedenle özel sigorta sözleşmelerinin ele aldığımız bent kapsamında değerlendirilmesi mümkün gözükmemektedir. Bu tür ödemelerin kişisel mal sayılacağı savunulmakla birlikte bu görüşler yeterli dayanaktan yoksundurlar. Zira hem 219. maddedeki sayma sınırlayıcı değildir hem de bu ödemeler kişisel mallar arasında sayılmamıştır. Ayrıca 222. maddede “bir eşin bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir” şeklinde ifadesini bulan “edinilmiş mal karinesi” çerçevesinde bu ödemelerin de edinilmiş mal sayılması gerek mal rejiminin genel mantığına gerekse de hakkaniyete uygun görünmektedir. Yine aynı karine dolayısıyla ve yerine geçen değer hükümleri gereği bu ödemelere hak kazanılmasını sağlayan primlerin kişisel mallardan karşılandığının kanıtlanması durumunda kişisel mal sayılabilecektir.

Sosyal yardım kurumlarının yaptığı ödemeleri esasen karşılıksız kazandırma olarak kabul edebilirsek de bu ödemeler açısından yasanın bir istisna hükmü getirdiğini söyleyebiliriz. Örneğin evli bir üniversite öğrencisinin Büyükşehir Belediyesinden aldığı karşılıksız burs, ivazsız kazanma olmasına rağmen edinilmiş mal olarak kabul edilecektir.

c - Çalışma Gücünün Kaybı Nedeniyle Ödenen Tazminatlar

219/II.3’e göre “çalışma gücü kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar” edinilmiş mal grubuna dahildir. Sözü edilen tazminat özellikle BK. m 46.’dan kaynaklanan, haksız fiile dayalı tazminatlardır. Bununla birlikte tazminatın BK. 46.’ya dayanma zorunluluğu da yoktur. Esasen bu hüküm çalışma karşılığı edinilen malların edinilmiş mal sayılacağına dair hükmün özel bir görünümüdür. Zira çalışma gücü kaybına uğrayan eş çalışıyor olsa idi elde edeceği mallar edinilmiş mallara dahil olacaktı.

Çalışma gücünün kaybına neden olan olayın meydana gelme anına göre farklı ihtimaller göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapmak gerekir. Çalışma gücünün kaybı geçici ise ve mal rejiminin başlangıcından önce meydana gelmişse şüphesiz tazminatta kişisel mallara dahil olacaktır. Çalışma gücü kaybı devam ediyorsa ve tazminat toptan ödenmişse mal rejiminin devam ettiği süreye tekabül eden kısmı edinilmiş maldır. İrat şeklinde ödenmişse keza elde edilen gelir edinilmiş mal sayılacaktır.

Bu iki hükmün esasen edinilmiş malların kapsamını fazlasıyla genişlettiğini söylemek mümkündür. 2004 sayılı İcra Ve İflas Kanunu’na göre haczi yasak ya da kısmen mümkün olan mallar arasında sayılan bu tür ödemelerin paylaşıma dahil edilmesinin adil olmayan sonuçlara yol açabileceği görüşü kanımızca yerinde bir eleştiridir. Daha esnek ve hakime takdir alanı bırakan bir düzenlemenin hayatın sonsuz çeşitliliğine daha iyi yanıt olabileceği aşikardır.

d - Kişisel Malların Gelirleri

219/II.4’e göre “kişisel malların gelirleri” edinilmiş mallar grubuna dahildir. Hükmün temel öğesi “gelir” kavramıdır. Gelir Vergisi Kanunu m. 2’ye göre “Ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar” gelire giren kazanç ve iratlar olarak belirlenmiştir. Yine M.K. m. 685 hükmünü göz önüne alarak “ürün” kavramını da gelirin bir türü olarak değerlendirebiliriz. Madde hükmüne göre “dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukuki ürünler ile bir şeyin özgülendiği amaca göre adetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimler” ürün kavramının kapsamına dahildir. Öyleyse diyebiliriz ki kişisel maldan elde edilen her türlü gelir ve ürün rejimin devamı süresince elde edilmiş olmak koşuluyla edinilmiş maldır. Bitkiler bakımından, olgunlaşmakla ürün elde edilmiş sayılır. Asıldan ayrıştırılmış olma şartı aranmaz. Öte yandan hamile olan hayvanın rejim sona erdikten sonra doğurması halinde yavru edinilmiş mal sayılacak fakat kişisel mal grubu yararına denkleştirme gerekliliği ortaya çıkacaktır. Yine kira gelirleri göz önüne alındığında tahsilat zamanı değil hakkın kazanılma anı esas alınacak, örneğin ilgili kira dönemi mal rejiminin yürürlükte olduğu döneme denk geliyorsa bu gelir edinilmiş mallara dahil olacaktır. Gelir zamana yayılmış bir şekilde elde ediliyorsa ve kısmen mal rejiminin devamına kısmen sonrasına denk geliyorsa gelirin bölünebilir olup olmamasına göre ya kısmen paylaştırma yapılacak ya da ağırlıklı kısma göre aidiyet belirlenip denkleştirmeye gidilecektir.

Kişisel malların gelirleri hesaplanırken masrafların mutlaka dikkate alınması gerekir. Faiz ve vergi giderleri, asıl malda yaşanan değer kayıpları, işçilik, amortisman vb. harcamaların tamamı edinilmiş mal olarak gelirden karşılanmalıdır. Enflasyonun yol açtığı değer kaybı da mutlaka hesaba katılmalıdır.

Geçerken belirtmek gerekir ki kanunun bu hükmü emredici bir hüküm değildir ve 221/II hükmüne göre eşler sözleşmeyle kişisel malların gelirinin kişisel mal olacağına karar verebilirler. Bu istisnanın getirilmiş olmasını, kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mal olarak kabul edileceği hükmünün çok da isabetli olmadığının göstergesi olarak okumak mümkündü. Ancak öte yandan ülkemizde mal rejimi sözleşmesi yapma oranının dikkate alınmayacak kadar düşük olduğu düşünüldüğünde bu istisnanın hiç de işlevsel olmadığını ileri sürebiliriz.

e - Edinilmiş Malların Yerine Geçen Değerler

Maddenin son bendinde edinilmiş malların yerine geçen değerlerin edinilmiş mal grubuna dahil olacağı hükme bağlanmıştır. Burada özel hukuk alanında kabul gören “ikame ilkesi”nin (aile hukukunda) özel bir görünümüyle karşı karşıyayız. Elde edilen değer hangi mal grubundan karşılığı verilerek kazanılmışsa o mal grubuna dahil olmaktadır. “Yerine geçme” kavramı ile kastedilen, edinilmiş mallara ait bir değerin elden çıkarılması durumunda onun yerini aynı türden olup olmadığına bakılmaksızın bir malvarlığı değerinin almasıdır. Taşınmazın satılıp otomobil alınması, hisse senetlerinin taşınmazla takas edilmesi gibi. Yerine geçmenin hukuki sebebinin ne olduğu önemli değildir. Eşlerden birinin tasarrufu sonucu olabileceği gibi üçüncü bir kişinin fiili sonucunda veya doğal sebeplerle de gerçekleşebilir. Sorumlulardan elde edilecek tazminat ya da sigortadan alınacak ödeme de yerine geçen değer olarak edinilmiş mallara dahil olacaktır.

Kişisel ve edinilmiş malların birlikte kullanılması ile edinilen değerler söz konusu olduğunda hangi mal grubu ağırlıklı olarak kullanılmışsa yerine geçen değer o mal grubuna dahil edilecektir. Ancak bu durumda da diğer mal grubu lehine 230. m. hükmü doğrultusunda denkleştirmeye gidilecektir.

Edinilmiş malın ivazsız olarak temliki veya tüketilmesi hallerinde yerine geçen değerden söz edilmeyecektir. Eşlerden birinin edinilmiş malını lüks eğlencelerde, kumarda seyahatlerde kullanması durumunda yerine geçen bir değer söz konusu olmadığı için bu bent hükmü uygulama alanı bulamayacaktır.

İki mal grubu aynı oranda kullanılarak gerçekleştirilen edinimler ise tercih ilkesinin gereği olarak edinilmiş mallara dahil edilecek ve bu kez kişisel mallar lehine denkleştirme yapılacaktır.

III - KİŞİSEL MALLAR

A - Yasakoyucu Tarafından Belirlenmiş Kişisel Mallar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi mal rejiminin tasfiyesinde gözetilen temel amaç eşlerin katılma alacaklarının belirlenmesidir. Bu belirleme yapılırken doğaldır ki önce eşlerin edinilmiş mallarının ortaya konması gerekecektir. Dolayısıyla eşlerin kişisel mallarının belirlenmesi bu sürecin bir zorunluluğudur. Tasfiye sürecinin bir parçası olan denkleştirme yapma mecburiyeti de bu belirlemeyi önemli kılmaktadır.

Yasa koyucu kişisel malları belirlerken edinilmiş mallara ilişkin düzenlemesinden farklı bir biçim benimsemiştir. 219. maddede edinilmiş malların genel bir tanımı verilirken kişisel mallara ilişkin böyle bir tanım 220. maddede yer almamıştır. Bunun yerine kişisel mallar sınırlayıcı biçimde tek tek sayıldıktan sonra hemen sonraki maddede eşlere belli malların kişisel mal olarak kabul etme özgürlüğünü vermiştir. Bu temelde kişisel malları önce yasa koyucunun saydığı mal varlığı değerleri olarak sonra da sınırlı da olsa eşlere tanınan sözleşme özgürlüğü açısından ele almaya çalışacağız.

a - Eşlerden Birinin Yalnız Kişisel Kullanımına Yarayan Eşya

MK. 220/I’e göre eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya kişisel mal sayılacaktır. Sözü edilen eşyalar daha çok taşınırlardır. Haklar bu anlamda kişisel mal olmaya elverişli malvarlığı değerleri değildir.

Yine taşınır eşyanın kullanım yoluyla değerlendirilebilen bir eşya olması gerekir. Bunun yanında kullanma yalnızca bir eşin kişisel kullanımı olması da zorunlu koşuldur. Diğer eşin ya da üçüncü kişilerin de kullandığı eşyalar diğer eşin, ailenin diğer fertlerinin ya da üçüncü kişilerin kullanımının sürekli olması durumunda kişisel mal olarak kabul görmeyecektir. Öte yandan eşlerden yalnızca biri tarafından kullanılmakla birlikte kullanım evlilik birliğinin gereksinimlerinin karşılanmasına dönük ise bu mallar da kişisel mal olarak kabul edilmeyecektir. Boş zamanların değerlendirilmesi için kullanılan eşya, erkeğin silahı, fotoğrafçılık hobisi olan eşin bu hobisine özgülediği fotoğraf makinası, motorsiklet tutkusu olan eşin yarışlarda kullandığı motorsiklet vs. bu anlamda kişisel mal grubuna dahil eşya olarak örneklendirilebilir. Ziynet eşyası açısından, daha tartışmalı bir durum söz konusudur. Yatırım amacıyla edinilmiş eşyanın bu hükmün kapsamına girmediği söylenebilir. Edinilmiş mallara dahil değerler kullanılarak alınan değerli mücevherler açısından somut duruma göre bir değerlendirme yapılması gerekir. Eşlerin olağan yaşam standartları düşünüldüğünde olağanüstü değerlere sahip olduğu söylenebilecek mücevher, altın gibi ziynet eşyaları yine kişisel mal kabul edilecek fakat tasfiyede denkleştirme yapılması zorunlu hale gelecektir. Yargıtay tarafından “kişisel mal” olarak kabul edilen ziynet eşyalarının her durumda bu bent kapsamına girdiğini, bu anlamda denkleştirmeden muaf olduğunu düşünmek hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açacaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz düzenlemenin söz konusu malın edinilmiş mallar değerlendirilerek kazanılmış olması halinde uygulama olanağı vardır. Çünkü eşyanın değerinin kişisel mallardan karşılanması ya da karşılıksız kazandırma yoluyla edinilmesi halinde sözkonusu eşya zaten başka hükümler gereği kişisel mallar grubuna dahil olacaktır. Kişisel kullanım eşyasının edinilmiş mallar kullanılarak kazanılması halinde denkleştirmeye gidileceği de hesaba katılırsa hükmün uygulanma olanağı neredeyse ortadan kalkmaktadır. Traş takımı, gömlek, kıyafet gibi eşyaların mal rejiminin tasfiyesinde hayatın olağan akışı dahilinde dikkate alınmayacağı da düşünülürse hükmün varlık gerekçesinin ortadan kalktığı iddia edilebilir.

b - Mal Rejiminin Başlangıcında Eşlerden Birine Ait Olan Mal Varlığı Değerleri

Yukarıda da belirttiğimiz gibi eşlerden her birinin mal rejimi başlamadan önce sahip oldukları mal varlığı değerleri her ne suretle edinilmiş olurlarsa olsunlar kişisel mallar grubuna dahildirler. Bu hüküm edinilmiş mallara katılma rejiminin dayanağı olan ilkelerin bir sonucudur. Eşler arasında var olan işbölümü ve işbirliği ile her eşin rejimin devamı süresince edindiği mal varlığı değerlerinde diğerinin de katkısı olduğu düşüncesi eşlerin yaşam ortaklığını zamansal açıdan kesin çizgilerle sınırlandırmaktadır. Bu sınır açısından söz konusu hakkın mal rejiminin başlangıcından önce doğmuş olması kişisel mal sayılması için yeterli olmaktadır. Hakkın ifasının mal rejiminin yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirilmesinin onun kişisel mal olma niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Ülkemizde yaygın olarak yaşanan evlilik hazırlıklarının müstakbel eşler tarafından birlikte yürütülmesi, evlilik öncesi para biriktirilmesi, ev eşyalarının birlikte alınması gibi olgular gözönüne alındığında hükmün bu mutlak düzenleme şekli kanımızca isabetli görünmemektedir.

c - Miras Yoluyla Edinilen Malvarlığı Değerleri

Miras yoluyla edinilen malvarlığı değerleri de kazanılmalarında diğer eşin herhangi bir katkısının bulunmaması nedeniyle, rejimin temel ilkesinin bir gereği olarak kişisel mallar arasında sayılmıştır. Mirasçılığın yasal ya da iradi olması bu açıdan bir önem taşımaz. Bununla birlikte miras sözleşmesine dayalı ve bu anlamda ivazlı diyebileceğimiz kazanımlarda ivazın karşılandığı mal grubuna göre değerlendirme yapılması gerekecektir.

Hükmün dar yorumlanmaması rejimin temel ilkesinin bir gereğidir. Bu temelde ivazlı mirastan feragat sözleşmeleri çerçevesinde edinilen mal varlığı değerleri de kişisel mal sayılacaktır. Yine miras payının devri sözleşmeleri yoluyla gerçekleştirilen kazanımlar da kişisel mallara dahil olacaktır. Burada önemli olan kazanımda diğer eşin payının bulunmaması ve kazanımın mirasçılık temel ilişkisinden doğmuş olmasıdır.

d - Karşılıksız Kazanma Yoluyla Edinilen Malvarlığı Değerleri

220/2’deki hüküm mal rejiminin devamı süresince karşılıksız kazandırma yoluyla edinilen malvarlığı değerlerini kişisel mal olarak düzenlemiştir. “Miras” yoluyla kazanım ifadesi esasen “karşılıksız kazandırmanın” örneklenmesinden ibarettir.

Karşılıksız kazanma aktifin artması ya da pasifin azalması biçiminde gerçekleşebilir. Genel olarak ifade etmek gerekirse bir malvarlığı değeri eşlerden biri tarafından herhangi bir yükümlülük üstlenilmeksizin, herhangi bir edim karşılığı olmaksızın kazanılmışsa karşılıksız bir kazandırma/kazanma söz konusu demektir. Bağışlama, kazandırıcı zamanaşımı ile kazanma, bulunmuş eşyanın kazanılması, işgal ile kazanma ve tabiki miras kanuna dayalı sebeplerle karşılıksız kazanmaya örnek gösterilebilir. Karşılıksız kazandırmanın eşlerden yalnızca birine ya da her iki eşe birlikte yapılması ele aldığımız hüküm açısından bir fark yaratmayacaktır. Evlenme töreninde eşlere verilen hediyeler tipik bir örnektir. Esasen bu kazandırmalar her iki eşe birden yapılmış sayılacak, paylı mülkiyet üzerinde her iki eşin sahip olduğu paylar kişisel mal grubuna dahil edilecektir. Yapılan kazandırmanın eşlerden yalnızca birine yapıldığının kanıtlanması mümkünse de konu her yönüyle ele alınmak gerekir. Yargıtay evlenme sırasında kadına yapılan kazandırmaların kadına ait olduğunu kabul eden kararlara imza atmışsa da bu kanıya kolayca varmak hakkaniyete aykırı sonuçlara yol açabilecektir. Ülkemizdeki evlilik törenleri, örf ve adetler düşünüldüğünde her somut olayı titizlikle araştırmak gerektiği açıktır.

Karşılıksız kazanma açısından sebepsiz zenginleşme durumlarını çeşitli olasıklıklar halinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Eşler aleyhine zenginleşilmesi halinde üçüncü kişiye karşı ileri sürülecek talep ile edinilecek malvarlığı değeri sebepsiz zenginleşme hangi mal grubu aleyhine gerçekleşmişse iade alınan malvarlığı değeri de o mal grubuna dahil olacaktır.

Eşler lehine bir sebepsiz zenginleşme söz konusu ise zenginleşmenin “ifa temelli” olup olmadığına göre bir ayrım yapmak gerekecektir. Zenginleşme “ifa temelli” ise ifa hangi mal grubundan yapılmış idiyse edinim de o mal grubuna dahil olacaktır. Zira bu durumda “karşılıksız” bir kazanmadan söz edemeyiz. Bu tür kazanımların kişisel mallara dahil olmakla birlikte denkleştirmeye gidilmesi gerektiği iddia edilse de hem karşılıksızlık halinin söz konusu olmaması hem de eşlere ait tüm malların aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi nedeniyle bu iddiaya katılmak mümkün görünmemektedir.

Taraflar arasında bir hukuki ilişkinin söz konusu olmadığı “ifa dışı“ sebepsiz zenginleşme hallerinde kazanımın karşılıksız olduğu açıktır ve edinilen malvarlığı değeri kişisel mallar grubuna dahil edilecektir. Örneğin eşlerden birinin banka hesabına yanlışlıkla para yatırılması durumunda “ifa dışı” bir sebepsiz zenginleşme söz konusudur ve bu para kişisel mal olarak kabul edilecektir.

Eşler arasında yapılan karşılıksız kazandırma işlemlerinin de bu kural kapsamında olduğunu söyleyebiliriz. Ancak birliğin geçimi ve ihtiyaçları için yapılan masraflar karşılıksız kazandırma olarak değerlendirilmeyecektir.

e - Manevi Tazminat Alacakları

MK. 220/3 hükmüne göre mal rejiminin devamı süresince eşlerden birinin aktifine dahil olan manevi tazminat alacakları da kişisel mal niteliğindedir. Manevi tazminat yükümlüsünün kim olduğunun önemi yoktur.

Kişilik haklarının ihlali nedeniyle ortaya çıkan manevi zararı gidermeye yönelik her türlü manevi tazminat bu hüküm kapsamındadır. MK md. 25, BK md. 47,49, TTK md. 56 ve benzeri hükümler çerçevesinde elde edilen tazminat alacakları elde eden eşin kişisel mal grubuna dahil olacaktır. Manevi tazminat alacağının yasadan doğması ile sözleşmeye aykırı fiillerden doğması arasında edinilen malvarlığı değerinin aidiyeti açısından bir fark bulunmamaktadır. Keza manevi tazminat alacağının hakim tarafından hüküm altına alınmasıyla bir sulh sözleşmesine dayanması arasında da bir fark gözetilmeyecektir.

f - Kişisel Malların Yerine Geçen Değerler

Kişisel malların yerine geçen değerlerin kişisel mal olacağı hükmü, kişisel malların korunmasına yönelik bir kural olup  esasen edinilmiş mallara ilişkin hükmün tekrarından ibarettir. Kişisel malın bir biçimde el ya da şekil değiştirmesi durumunda ortaya çıkan “kaim değer” asıl malın mülkiyet rejimine tabi olacaktır. Bir malın zarar görmesi sonucu ödenen tazminat, kamulaştırma sonucu ödenen kamulaştırma bedeli kaim değerlere örnek olarak sayılabilir.

g - Sosyal Güvenlik Ve Yardım Kurumlarınca Yapılmış Olan Toptan Ödemeler ya da İş Gücünün Kaybı Nedeniyle Ödenen Tazminatların Bir Kısmı

MK. 219/b.2 ve 3’te edinilmiş mal olarak belirlenmiş olan bu tür ödemeler açısından 228/2 hükmü istisnai bir düzenleme getirmiştir. Hükme göre “Eşlerden birine sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.” Hükümden de anlıyoruz ki maddede sözü edilen ödemelerin yalnızca mal rejiminin sona ermesinden önceki döneme denk gelen kısmı edinilmiş mal sayılmakta, mal rejiminin sona erdiği tarihten sonraki döneme denk gelen kısmı kişisel mal grubuna dahil edilmektedir. Örneklemek gerekirse 30 yaşında sigortalı olarak çalışmaya başlayan Esra Hanım 35 yaşında evlenmiş, evliliğin beşinci yılında 40 yaşında iken bir iş kazası sonucu çalışma gücünü %80 oranında kaybetmiş ve tazminat olarak 25.000,00 YTL tazminat elde etmiştir. Olaydan beş yıl sonra dava açarak boşanan Esra hanımın elde ettiği tazminatın tamamı edinilmiş mal sayılmayacak, ortalama yaşam süresinin (PMF tablosuna göre) 65 yıl olduğu varsayılırsa mal rejiminin sona ermesi anından sonraki yirmi yıla denk gelen 20.000,00 YTL’lik kısım kişisel mallara dahil edilecektir.

Kanımızca 228. maddenin getirdiği düzenleme, evlilik birliğinin sona ermesinden sonraki dönemi dikkate alırken birliğin kurulmasından önceki dönemi hesaba katmadığı için edinilmiş mal-kişisel mal ayrımının temeli açısından tutarsız ve dolayısıyla eksiktir. Çalışmanın başlangıcı ile PMF tablosunda belirlenen yaş arasındaki sürenin evliliğin devam ettiği süreye oranlanmasıyla bulunacak değerin esas alınması bizce mal rejiminin temel mantığına daha uygun olacaktır. Örneğin 60 yaşında evlenen bir kadının 5 yıl evli kaldıktan sonra 65 yaşında iken boşandığını düşünürsek ve ortalama yaşam süresinin de 65 olduğunu varsayarsak yapılan toptan ödemenin tamamını edinilmiş mallara dahil etmemiz gerekir. Oysa olayımızda evlilik birliğinin kurulmasından önceki 20 yıl boyunca ödenen primlerde diğer eşin hiçbir katkısı bulunmamaktadır.

B - Sözleşmeyle Kişisel Mal Olarak Kabul Edilebilecek Değerler

Medeni Kanun’un hem edinilmiş mallara hem de kişisel mallara ilişkin hükümleri emredici kurallardır ve kural olarak eşler bu hükümlere aykırı düzenlemelere gidemezler. Örneğin evlilik birliğinin devamı süresince ivaz karşılığı edinilen malvarlığı değerlerinin kişisel mal olacağını kararlaştıramayacakları gibi eşlerden birinin miras yoluyla edindiği mal varlığı değerlerini de edinilmiş mallar grubuna dahil edemezler. Bununla birlikte “Malların Niteliğinin Değişmezliği Kuralı” olarak ifade edebileceğimiz bu kural mutlak bir niteliğe sahip değildir. İşte MK md. 221. hükmü bu kuralın istisnalarını düzenlemiştir. Bu hükümle eşlere edinilmiş mallara katılma rejiminin hükümlerini bir oranda yumuşatma imkanı tanınmıştır. Belirtmek gerekir ki eşler bu imkanı mal rejimi sözleşmesiyle kullanmalıdırlar.

a - Bir Mesleğin İcrası Veya İşletmenin Faaliyetine Özgülenmiş Malvarlığı Değerleri

221. maddenin birinci fıkrası şöyledir: “Eşler mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması gereken mal varlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler.” Hemen belirtmek gerekir ki yasanın lafzına bağlı bir yorum tercih edilecek olursa istisnayı düzenleyen bu hüküm mal rejiminin tipini değiştirecek bir etkiye sahip olabilir. Zira bir mesleğin ya da işletmenin faaliyeti ”sebebiyle doğan” malvarlığı değerlerinin, bu anlamda gelir ve semerelerin kişisel mal sayılmasının yolu açılmış olacaktır. Oysa böyle bir yorum tipe bağlılık ilkesi gereği mümkün değildir. Yasanın lafzını bu temelde bir çeviri yanlışı olarak değerlendirmek gerekir. Öyleyse hükmü mal rejiminin temel ilkeleri ve yasa koyucunun amacı doğrultusunda yorumlamak daha doğru olacaktır. Nitekim mehaz kanundaki hüküm şöyledir: “Eşler bir mesleğin icrasına veya bir işletmenin faaliyetine özgülenmiş, edinilmiş mal niteliğindeki mal varlığı değerlerinin kişisel mal olacağını mal rejimi sözleşmesi ile kararlaştırabilirler.” Bu temelde eşler bir mesleğin icrası veya bir işletmenin faaliyetine özgüledikleri malvarlığı değerlerinin kişisel mal olacağını kararlaştırabileceklerdir. Burada söz konusu olan özgülenmiş malvarlığı değerleridir, gelirler değildir. Ancak sonuç olarak eşler bu malvarlığı değerlerinin kişisel mal olacaklarını kararlaştırdıktan sonra 221/II hükmünü kullanarak bunların gelirlerinin de kişisel mal sayılacaklarını kararlaştırabilirler.

Hüküm kapsamındaki mal varlığı değerleri “özgülenmiş” olmalarıyla diğerlerinden ayrılırlar. Bu anlamda örneğin terzi olan eşin dikiş makinası, taksicilik yapan eşin taksisi ya da avukatlık yapan eşin bilgisayarı, büro eşyaları vs. kişisel mal grubuna dahil edilebilecektir.

Yine vurgulamak gerekir ki bu hüküm ancak söz konusu malların edinilmiş mal olmaları halinde uygulama alanı bulacaktır. Zira örneğin rejimin başlangıcından önce de avukatlık yapan eşin büro eşyaları emredici hükümler gereği zaten kişisel mallar grubuna dahil olacaktır.

Son olarak söz konusu malların elden çıkarılması durumunda onların yerine geçen değerlerin edinilmiş mallara dahil olacağını söyleyebiliriz. Zira 221/1 hükmü ancak malvarlığı değerinin “özgülenmesi” hali devam ettiği müddetçe uygulama alanı bulacaktır. Aynı doğrultuda, bunların elden çıkarılmasıyla elde edilen değeri bir başka mesleğin icrasına özgülenmiş mal varlığı değerlerinin edinilmesinde kullanılırsa kişisel mal niteliğinin devam edeceğini söyleyebiliriz.

Bir mesleğin icrasına veya bir işletmenin faaliyetine özgülenmiş, edinilmiş mal niteliğindeki mal varlığı değerlerinin kişisel mal sayılması imkanının eşlerin yapacağı mal rejimi sözleşmesine bırakılmış olması, evlenen eşlerin büyük çoğunlukla sözleşme yapmayı tercih etmedikleri akla getirilirse, şüphesiz yerinde olmamıştır. Bu malvarlığı değerlerinin edinilmiş mal sayılması hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilecektir. Haczi caiz olmayan mallar kapsamındaki bu malvarlığı değerlerinin paylaşıma tabi tutulmuş olmasını yasakoyucunun ülkemizdeki geleneksel erkekegemen yaklaşıma ve yerleşik toplumsal düzene verdiği bir taviz olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.

b - Kişisel Malların Gelirleri

Daha öncede değindiğimiz gibi kişisel malların gelirleri kural olarak edinilmiş mallar grubuna dahil olacak malvarlığı değerleridir. İşte 221/2 hükmü bu kurala bir istisna getirerek eşlere “ kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara dahil olmayacağını”, dolayısıyla kişisel mal sayılacağını kararlaştırma imkanı tanımaktadır. Eşler bu düzenlemeyi yaparken konu, zaman ve miktar açısından çeşitli sınırlandırmalar yapabilir; örneğin bazı kişisel malların gelirlerini sözleşme kapsamına alırken diğerlerini dışarda bırakabilir, istisnayı belli bir süre ya da miktarla sınırlı tutabilirler. Yasa bu konuda herhangi bir çerçeve öngörmemiştir.

IV - EDİNİLMİŞ MALLARA EKLENECEK DEĞERLER

Yasakoyucu mal rejiminin tasfiyesi sürecinde edinilmiş ve kişisel malları ayırdıktan sonra belli bazı malvarlığı değerlerinin edinilmiş mallara eklenmesini öngörmüştür. MK. 229 katılma alacağına ilişkin borçtan kurtulmak amacıyla yapılacak kötüniyetli temliklerin diğer eşe vereceği zararı önlemek amacıyla öngörülmüştür. Eşler bu temelde mal rejiminin devamı süresince dürüstlük kurallarına uygun hareket etmekle yükümlüdürler ve hüküm bu yükümlülüğün garantisi niteliğindedir.

229/1’e göre “eşlerden birinin, mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar” ve “bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler” edinilmiş mallara değer olarak eklenir. Madde hükmünde hem işlemin niteliği ve zamanı hem de temliki gerçekleştiren eşin kastı açısından bir ayrım öngörülmüştür. Esasen iki hüküm de yukarıda değindiğimiz gibi eşlerin dürüstlük kurallarına aykırı davranışlarının diğer eşe vereceği zararı engellemek amacına yöneliktir. Burada dikkat edilmesi gereken şey devirlerin iyiniyetle uyuşmayacak biçimde eşin katılma alacağını eksiltmek kastıyla yapılmış olmasıdır.

Eklenecek değerlerin sözkonusu olması ancak bu değerlerin edinilmiş mallar grubuna ait olması halinde imkan dahilindedir. Eşlerin kişisel malları ile ilgili yaptıkları tasarruflar kural olarak bu hükmün kapsamı dışındadır.

Yine belirtmek gerekir ki madde hükmü tasarrufların geçerliliğini etkileyen bir düzenleme değildir. Bu anlamda, sözleşme özgürlüğüne ilişkin bir sınırlama bulunmamaktadır. Tasarruflar geçerli olmaya devam edecek ancak devirler hiç yapılmamış gibi tasfiyede dikkate alınacaktır.

A - Karşılıksız Kazandırmalar

Edinilmiş mallara eklenecek değerlerden ilki karşılıksız kazandırmalardır. Yasakoyucu, karşılıksız kazandırmaların edinilmiş mallara eklenebilmesi için zaman, diğer eşin rızası ve olağanüstülük olmak üzere üç kıstas belirlemiştir. Bunların dışında genel hükümler ve mal rejiminin genel düzenleniş biçimi ile madde hükmünün düzenleniş amacından çıkarılacak kimi özellikler de vardır.

Karşılıksız kazandırma, değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. Edinilmiş mallar grubuna ait bir malvarlığı değerinin ivazsız olarak üçüncü kişiye devri ya da eşlerden birinin ücret ya da herhangi bir karşılık olmaksızın üçüncü kişinin hizmetinde çalışmasında halinde madde kapsamına giren bir durum ortaya çıkmış sayılabilir.

Karşılıksız kazandırmanın sağlararası hukuki işlemlerle ortaya çıkması gerekir. Ölüme bağlı tasarruflara konu olan değerler, devir yükümlülüğü tasfiye anından sonra ortaya çıkacağı için, malvarlığına dahil kabul edilecektir.

Mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl zarfında yapılan karşılıksız kazandırmaların değer olarak ekleneceği madde hükmünde açıkça düzenlenmiştir. Bu zamansal çerçeve açısından borçlandırıcı-tasarruf işlemi ayrımının etkisinin ne olacağı akla gelebilir. Bir yıl içindeki tüm tasarruf işlemlerinin hüküm kapsamında olduğu açıktır. Esasen tasarruf işleminin henüz ifa edilmediği durumlar açısından da bir fark bulunmamaktadır. Bu durumda herhangi bir ekleme yapılmamakla birlikte devir yükümlülüğü de katılma alacağı belirlenirken dikkate alınmayacaktır. Öyleyse hükmün amacını da gözeterek denilebilir ki işlemin borçlandırıcı ya da tasarruf işlemi olması eklenecek değerler açısından özde bir fark yaratmamaktadır. Zaman açısından yapılan bu sınırlama ile yasakoyucu son bir yıl içinde yapılan karşılıksız kazandırmaların diğer eşin katılma alacağını azaltmaya dönük olduğu yolunda bir karine benimsemiştir. Bu karine adi nitelikte de değildir zira eşlere aksini ispat olanağı tanınmamıştır.

Yasakoyucunun kabul ettiği bir başka kriter, karşılıksız kazandırmaların olağan hediyeler kapsamına girmemesidir. Tersinden söylersek olağan hediyeler, örneğin bir yakının düğününde takılan olağan nitelikteki takılar eklenecek değer olarak kabul edilmeyecektir. Hediyelerin olağan olup olmadıkları belirlenirken değerlerinin yanında nedenlerin de irdelenmesi gerekir. Hayatın olağan akışı içerisinde normal kabul edilebilecek karşılıksız kazandırmalar maddede de açıkça belirtildiği gibi kapsam dışındadır.

Son olarak mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde eşlerin olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmaların diğer eşin rızası hilafına yapılmış olması gerekmektedir. Diğer eşin rızası herhangi bir şekle bağlanmamıştır. İzin ya da icazet şeklinde ortaya çıkabilecek rıza açık veya örtülü olarak gösterilebilir. Rızanın varolduğunu iddia eden eş bunu ispat etmekle yükümlüdür.

Hüküm kazandırmaların geçersizliğine ilişkin bir kural öngörmemektedir zira işlem geçerliliğini korur ve üçüncü kişiye karşı herhangi bir etkide bulunmaz. Ancak bu devir hiç yapılmamış gibi, “kağıt üstünde” edinilmiş mallara eklenir.

B - Diğer Eşin Katılma Alacağını Azaltmak Kastı İle Yapılan Devirler

229/I’in 2. bendinde mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltma kastı ile yapılan devirlerin edinilmiş mallara değer olarak eklenecekleri öngörülmüştür. Birinci bentten farklı olarak, bu bentte karşılıksız kazandırma olup olmadığına bakılmaksızın tüm devirler eklenecek değer olarak dikkate alınabilecektir. İşlemin türü yönünden bir sınır öngörülmemiştir. Yeter ki devri yapan eş, diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastı ile hareket etmiş olsun. Şüphesiz devredilen malın, edinilmiş mallar grubuna ait bir değer olması gerekmektedir ancak değer artış payı alacağı sözkonusu olduğunda kişisel mallardan yapılan devirlerin de bu çerçevede ele alınacağı kabul edilebilir. Devir kavramından anlaşılması gereken şey, bir malın mülkiyetinin ya da bir hakkın bir başkasına devredilmesidir. Buradan yola çıkarak edinilmiş malın “tüketilmesi” durumunun hüküm kapsamına girmediği söylenebilir. Kaynak kanundaki düzenleme devir kavramını daha geniş bir anlamda ele almaktadır. Edinilmiş mallara katılma rejiminin genel mantığı ve düzenlemenin amacı dikkate alınarak devir kavramını kaynak kanunun öngördüğü anlamda değerlendirmek ve hayatın olağan akışına aykırı “tüketimlerin” de eklenecek değerler çerçevesinde ele almak gerektiği görüşü yerinde görünmektedir.

229/I, 2. bent açısından temel kriter mal varlığı devredilirken güdülen amaçtır. Devre konu malvarlığı değeri ancak ve ancak diğer eşin katılma alacağının azaltılması kastıyla hareket edilmiş olması halinde eklenecek değer olarak dikkate alınacaktır. Öncelikli amacın diğer eşin payını azaltmak olması, devir işleminin diğer eşin katılma alacağını azaltacağını bilerek ve isteyerek yapılmış olması gerekli ve yeterli şarttır. Bu anlamda hüküm esasen dürüstlük kuralının mal rejimi bağlamında düzenlenmesinden ibarettir.

Diğer eşin katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devirler açısından zaman sınırlaması getirilmemişse de devrin mal rejiminin devamı süresince yapılmış olması gerektiği açıktır.

Geçerken kısaca belirtmek gerekirse, ekleme yapılması diğer eşin talebine bağlı değildir. Zira hem 229. madde hem de 231. madde emredici nitelikte düzenlemelerdir. Hakim, ilgili hükümleri re’sen uygulamakla yükümlüdür.

V - KİŞİSEL MALLAR İLE EDİNİLMİŞ MALLAR ARASINDA DENKLEŞTİRME

A - KAVRAM

Edinilmiş mallara katılma rejiminin temel dayanağı olan edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı tasfiye sürecinin de belirleyici öğesidir. Hayatın olağan akışı içerisinde edinilmiş mallar ve kişisel mallar birbiriyle ilişki içerisinde olacak, edinilmiş malların borçlarının kişisel mallardan ödenmesi ya da kişisel malların iyileştirilmesi için edinilmiş mallardan harcama yapılması gündeme gelecektir. Mal grupları arasında yaşanan bu değer kaymaları dikkate alınmazsa edinilmiş mallara katılma rejiminin fonksiyonelliği büyük ölçüde sekteye uğrayacak, kişisel mal-edinilmiş mal ayrımı anlamsızlaşabilecektir. İşte bu olasılığı ortadan kaldırmak için yasakoyucu 230. madde hükmü ile “denkleştirme” kurumunu düzenlemiştir. Bu hükümle yaşam deneyimlerinin edinilmiş mal-kişisel mal ayrımında meydana getirdiği bozulma-farklılaşmalar engellenmek; deyim yerindeyse bir eşin edinilmiş ve kişisel malları hakkaniyete ve edinilmiş mallar rejiminin esasına uygun biçimde yeniden sınıflandırılmak istenmiştir. 230/I’de “Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallardan ödenmişse tasfiye sırasında denkleştirme istenebilir” denilmektedir. Burada sözkonusu olan her eşin kendi mal grupları arasındaki değer kaymalarıdır. Eşlerin diğer eşin malvarlığına hiç veya uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmaları halinde “değer artış payı” sözkonusu olacaktır. Maddenin düzenleniş şeklinden denkleştirme kurumunun işletilmesi için eşlerden birinin talepte bulunmasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır ki bu düzenleme tarzı kanımızca yerinde değildir. Zira denkleştirmeyi eşlerin talebine bağlı tutmak mal rejiminin kendi içindeki bütünlük ve tutarlılığını bozmaktadır. Denkleştirme kurumunun amacı düşünüldüğünde bu gerçek daha iyi kavranacaktır. Ülkemizde evli kadının genel durumu gözönüne alındığında hakkaniyetin sağlanması için getirilen bir düzenlemenin uygulanmasının eşlerin talep etmelerine bağlı tutulmasının kadın aleyhine sonuçlara yol açacağı aşikardır.

B - DENKLEŞTİRMENİN ŞARTLARI

a - Bir Mal Grubuna İlişkin Borcun Kısmen Veya Tamamen Diğer Mal Grubundan Karşılanması

230/1’in uygulanması öncelikle bir mal grubuna ilişkin borcun diğer mal grubundan karşılanması durumunda söz konusudur. Hüküm malvarlığı aktiflerinin sınıflandırılması ilkesinin pasifler açısından da uygulanmasını öngörmektedir. Günlük hayatta malvarlığı grupları arasındaki kaymalar borçların ifa edilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum gözönünde bulundurulduğunda hüküm, mal grupları arasındaki kaymaları tamamını kapsayacak şekilde yorumlanmalıdır.

b - Borcun Mal Rejiminin Devamı Süresince İfa Edilmiş Olması

Mal rejiminin başlangıcından önce veya bitiminden sonra gerçekleşen ifalar doğaldır ki denkleştirmeye tabi olmayacaktır. Esasen edinilmiş mal olgusunun ancak mal rejimiyle birlikte ortaya çıktığı ve mal rejiminin bitimiyle ortadan kalktığı düşünülürse koşul fazlasıyla açıktır.

C - DENKLEŞTİRME MİKTARININ BELİRLENMESİ

230’uncu maddenin birinci fıkrasında borçların ifası düzenlenmişken üçüncü fıkrada da bir mal grubundan diğer mal grubuna ait bir malvarlığı değerinin edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunulmasına katkı sunulması sözkonusu edilmiştir. Birinci fıkrada genel bir hüküm ortaya konulduktan sonra üçüncü fıkrada bu genel hüküm doğrultusunda, bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına yapılan katkının denkleştirilmesi hükme bağlanmıştır. Yasakoyucu bu düzenlemeyi yaparken sözkonusu mal ile mülkiyet ilişkisinin devamı ve malın elden çıkarılmış olması ihtimallerini öngörmüş denkleştirmenin esaslarını bu ihtimallere göre belirlemiştir.

a - Mülkiyet İlişkisi Devam Ederken

aa - Katkı Oranı

Üçüncü fıkra hükmüne göre “Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya azalması durumunda denkleştirme katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki değerine (….) göre yapılır”. Birinci fıkrada belirtilen denkleştirme herhangi bir oynama-yeninden değerlemeye tabi tutulmazken üçüncü fıkrada yasakoyucu hakime denkleştirmeyi katkı oranı ve tasfiye anındaki değeri dikkate alarak yapma ödevi yüklemiştir. Madde hükmündeki katkı oranı deyiminden kasıt katkının yapıldığı tarihte katkı miktarının lehine katkı yapılan malvarlığının toplam değerine oranıdır. Örneklemek gerekirse; değeri 100.000,00 YTL olan bir apartman dairesinin iç tesisatının yenilenmesi ve dekore edilmesi için diğer mal grubundan 10.000,00 YTL harcanması durumunda katkı oranı 1/10 olarak gerçekleşecektir.  Bu katkı oranı sabit kalmakla değer artması ya da azalması hallerinde katkı yapan mal grubu aleyhine yaşanacak değişimlerin olumsuz etkisini engelleme işlevi görecektir.  Böylece örneğimizdeki dairenin tasfiye anındaki değerinin 200.000,00 YTL olması halinde denkleştirme miktarı 1/10 oranı üzerinden 20.000,00 YTL olarak belirlenecektir. Keza dairenin değerinin 80.000,00 YTL’ye düşmüş olması ihtimali için de aynı oran kullanılacak, denkleştirme miktarı 8.000,00 YTL olarak gerçekleşecektir.

bb - Malın Tasfiye Anındaki Değeri

Yukarıda da değindiğimiz gibi iyileştirilmesine, edinilmesine veya korunmasına katkı yapılan malvarlğı değeri katkı oranında denkleştirmeye tabi tutulurken malın tasfiye anındaki değeri esas alınacaktır. Bu hüküm de katkı oranı düzenlemesi gibi ekonomik değişimlerin mal grupları aleyhine sonuçlar doğurmasının engellenmesi için öngörülmüştür. Değerin artmış ya da azalmış olması bu açıdan herhangi bir etkiye sahip değildir.

b - Malın Elden Çıkarılmış Olması Halinde Hakkaniyet Ölçüsü

Lehine katkı yapılan malvarlığı değeri mal rejimi sürerken herhangi bir yolla elden çıkarılmış olabilir. Bu durumda malın tasfiye anındaki değerinin belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. İşte yasa koyucu böylesi hallerde karşılaşılacak güçlükleri bertaraf edebilmek için “hakkaniyet” ölçüsünü getirmiştir. Hakkaniyet ölçüsüne göre yapılacak değerlendirmenin neleri kapsayacağı açıkça düzenlenmemişse de bu değerlendirmenin katkı oranı, malın elden çıkarıldığı andaki sürüm değeri ve mal elden çıkarılmamış olsaydı tasfiye anında sahip olacağı tahmini değer kullanılarak yapılabileceğini öngörebiliriz.

VI - EDİNİLMİŞ MALLARA İLİŞKİN BORÇLARIN ÇIKARILMASI

Tasfiye sürecinin temeli olan artık değerin belirlenebilmesi için önce mal grupları birbirinden ayrılacak, edinilmiş mallara eklenmesi gereken değerler eklenecek ve mal grupları arasında denkleştirme yapılacak, nihayet edinilmiş mallara ilişkin borçlar çıkarılacaktır. MK. m. 231’e göre “Artık değer eklemeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere bir eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.” Öyleyse artık değerin belirlenmesi için borçlar öncelikle sınıflandırılarak edinilmiş mallara ve kişisel mallara ait borçlar şeklinde tasnif edilecektir.

A - BORÇLARIN SINIFLANDIRILMASI

Artık değerin “net” bir değer olması, edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı yapılırken aktifler kadar pasiflerin de hesabının yapılmasını zorunlu kılmaktadır. O halde malvarlığı değerleri sınıflandırılırken borçların da ait oldukları mal gruplarına göre dökümü yapılacaktır. Bu tasnif yapılırken başvurulacak hüküm 230. maddenin ikinci fıkrasıdır. Hükme göre her borç ilişkin bulunduğu mal grubunu yükümlülük altına sokar. Tasnifin temeli hükümde ortaya konulmuşsa da hangi borcun hangi mal grubuna ait olduğunun tespitinin ne şekilde yapılacağı gösterilmemiştir. Bu durumda hem mal rejimine ilişkin hükümlerin tamamı hem de genel hükümler göz önünde bulundurularak bu sınıflandırmanın yapılması gerekecektir.

Borcun doğum zamanı akla gelen ilk kriterlerden biridir. “Mal rejiminin devamı süresince” kıstası tersinden kullanılırsa mal rejiminin başlangıcında varolan borçlar kişisel mallar grubuna ilişkin borçlar olarak sınıflandırılacaktır.

Mal rejiminin devamı süresince meydana gelen borçlar söz konusu olduğunda borçlanmanın nedeni, amacı ve konusu borcun ait olduğu mal grubunun belirlenmesinde temel alınabilir. Buna göre borç hangi mal grubunun edinilmesin, iyileştirilmesi ya da korunması amacıyla yüklenilmişse o mal grubuna ait olacaktır. Söz konusu borç yasal yükümlülükler nedeniyle doğmuş olabileceği gibi harcama niteliğinde de olabilir. Ancak bu harcamanın tüketime dönük değil bir başka değer elde etmek için yapılmış olması gerekir. Bunun dışında evlilik birliğinin ihtiyaçları için yüklenilen borçlar doğal olarak edinilmiş mallara ait borçlar olarak işleme tabi tutulacaktır. Yine örneğin geliri edinilmiş mal olarak belirlenmiş bulunan işletme benzeri değerlere ilişkin masraflar da edinilmiş mallara ait kabul edilecektir. Eşlerin mesleklerini icra ederken bu etkinlikleriyle ilgili olarak yüklendikleri borçlar da edinilmiş mallara ilişkin borçlardır. Son olarak eşlerin haksız fiilleri nedeniyle ortaya çıkan borçların da edinilmiş mallara ait olduğu söylenmelidir. Ancak bir malvarlığı değerine sahip olmanın getirdiği kusursuz sorumluluk halleri ayrık tutulmalıdır. Bu gibi hallerde sorumluluğun kaynağı olan malvarlığı değeri hangi mal grubuna aitse ortaya çıkan borç da o mal grubuna ait olacaktır.

B - BORÇLARIN ÇIKARILMASI

Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminde yalnızca edinilmiş malların tasfiyeye tabi olduğunu yukarda belirtmiştik. İşte borçlar sınıflandırıldıktan sonra edinilmiş mallara ilişkin borçlar edinilmiş malların toplam değerinden çıkarıldığında ulaşılan sonuç değer artık değeri ifade eder.  Artık değer parasal bir değer olmakla hem borçların hem de edinilmiş malların toplam değerinin parasal olarak ifade edilmesini koşullar. Bu amaçla edinilmiş mallara ilişkin tüm borçların parasal karşılığı belirlenecek ve bu belirlemede borcun ve borcun ait olduğu malvarlığı değerinin tasfiye anındaki sürüm değeri esas alınacaktır.

SONUÇ

Gördüğümüz gibi Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin omurgasını oluşturan edinilmiş mal - kişisel mal ayrımına ilişkin hem kaynak kanundaki hem de değişik düzenlemeler içeren Türk Medeni Kanunu’ndaki hükümler bütünlüklü ve ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmaktan uzaktır. Yasalaşma süreci ve sonrasında özellikle evli kadınların durumu açısından yoğun tartışmalara neden olan yasal mal rejimi hükümleri, mal ayrılığı rejimine oranla önemli yenilikler getirmekle birlikte gözden geçirilip tamamlanmaya muhtaçtır. Özellikle hakime tanınan takdir yetkisinin son derece sınırlı olması, sosyal güvenlik ödemeleri ve tazminatların paylaşıma tabi olmaları ve bunu düzenleyen hükümlerdeki tutarsızlıklar, bir mesleğin icrası ya da işletmenin faaliyetine özgülenmiş malların edinilmiş mallara dahil edilmiş olması gibi sorunlu noktalar uygulamada önemli adaletsizliklere yol açacaktır. Hepsinden önemlisi yasal mal rejimi hükümlerinin eşler arasında “paylaşım”dan çok “alacak-borç ilişkisi”ni öngören mantığının irdelenmesine ihtiyaç vardır. Paylaşımın ayni değil nakdi bir temele oturtulmuş olması da bu yolda önemli problemlerden biri olacaktır. Tüm bu problemlerin çözümünde edinilmiş mal - kişisel mal tanımlarının gözden geçirilerek yenilenmesi ve ayrımın sınırlarının yeniden belirlenmesi verimli bir başlangıç noktası olabilir.

BOŞANMA KONUSU DAVRANIŞLAR


Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlar nelerdir?

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma konusu davranışlar konusunda aşağıda yer alan şema tarafımdan hazırlanmıştır. Başka bir anlatımla evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma konusu davranışlar tarafımdan aşağıdaki şekilde ayrımlanmaktadır.

EVLİLİK BİRLİĞİNİN SARSILMASI SEBEBİYLE BOŞANMA   DAVASINDA BOŞANMA SEBEBİ OLUŞTURAN DAVRANIŞLAR 

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma sebebi oluşturan davranışlar aynı zamanda/doğal olarak şiddet içeren bir davranışı bünyesinde barındırmaktadır.

Şiddet çok boyutlu olduğu kadar aynı zamanda çok türlü bir kavramdır. Bu sebeple öncelikle şiddetin bir tanımının yapılmasında bir zorunluluk bulunmaktadır.

Şiddet, kişinin onuruna, bedensel bütünlüğüne, özgürlüğüne, yaşam hakkına, güvenliğine ve cinselliğine yönelik zorlayıcı, saldırgan ve tecavüzkar davranışların bütünüdür.

4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun hükümlerine göre;

- korku,
- güvensizlik,
- endişe,
- gerginlik,
- baskı,
- karamsarlık,
- yılgınlık,
- kızgınlık yaratan her olgu şiddet unsuru sayılmalıdır.

Dairemin uygulamasında/uygulamamızda yer alan bu davranışların şimdi ayrıntısına girmek istiyorum.

DUYGUSAL ŞİDDET SEBEBİYLE BOŞANMA

TMK. m. 185 f. III hükmünde yer alan eşlerin sadakat yükümü duygusal sadakati de içermektedir. Bu sebeple duygusal şiddet içeren davranışlar eşlerin sadakat yükümüne aykırı bir davranış olmakla evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) aynı zamanda bir boşanma sebebi oluşturur.

Duygusal şiddet duyguların istismar edilerek yaptırım aracı olarak kullanılmasıdır.

Ruhsal açıdan acı, eza ve zarar veren; her türlü söz her türlü davranış duygusal şiddeti oluşturmaktadır.

Eşlerin duygusal şiddetle ilgili davranışları uygulamada çeşitlilik göstermektedir. Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında duygusal şiddet içeren davranışları aşağıdaki gibi ayrımlayabiliriz;

- Küçültücü davranmak,
- Suçlayıcı davranmak,
- Hakaret edici davranmak,
- Sevgisiz davranmak,
- Baskıcı davranmak,
- İlgisiz davranmak,
- Diğer sebepler.

Bu haller kural olarak 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun kapsamında yer alan aile içi şiddete konu oluşturmaktadır.

Şimdi bu konuya ilişkin olmak üzere Yargıtay'da yaptığımız uygulamaya örnekler de vermek suretiyle ayrıntılı açıklamalarda bulunacağım.

- Küçültücü Davranmak

Eşlerin birbirlerine karşı küçültücü davranışlarda bulunması duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan küçültücü davranışlar uygulamada aşağıdaki şekillerde karşımıza çıkmaktadır;

- Alay etmek,
- Aşağılamak,
- Küçük düşürmek,
- Tükürmek,
- Küçümsemek,
- Başkalarıyla karşılaştırmak,
- Aile sırlarını açıklamak,
- Dedikodu çıkarmak,
- İftira etmek,
- Hırsızlık yapmak.

Şimdi bu konuya ilişkin olmak üzere Yargıtay'da yaptığımız uygulamaya örnekler de vermek suretiyle ayrıntılı açıklamalarda bulunacağım.

Duygusal Şiddet Sebebiyle Boşanma

a. Alay Etmek

Eşlerin birbirlerinin özellikleriyle alay etmeleri duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Karşımızdakini bize güzel gösteren şey yani güzellik, görülenden çok bakanda oluşan bir duygudur.

Alay etmek genellikle eşinin fiziki özellikleriyle ilgilidir;

b. Aşağılamak

Eşlerin birbirlerini aşağılamaları duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Aşağılama çoğunlukla eşin ekonomik durumuyla ile ilgili olmaktadır. Bu konuda Yargıtay'da yaptığımız uygulamaya bir örnek verebilirim:

c. Küçük Düşürmek

Eşlerin birbirlerini küçük düşürmeleri evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan boşanma konusu davranışlardandır.

d. Tükürmek

Eşine tükürmek de evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan boşanma konusu davranışlardandır.

Eşinin ailesinden birine tükürmek de evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma konusu davranışlardandır.

e. Küçümsemek

Yargıtay uygulamasında eşini küçümsemek evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Fişini küçümsemek değişik şekillerde gerçekleştirilebilir. Boşanma kararı verilebilmesi için küçümseme eyleminin evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olacak ağırlıkta olması gerekmektedir.

f. Başkalarıyla Karşılaştırmak

Yargıtay uygulamasında başkalarıyla karşılaştırma fiili evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Başkalarıyla karşılaştırma eylemi;

- İlk eşi,
- Komşuları,
- İş yeri arkadaşları,
- Akrabaları,
- Sanatçı, manken, yazar gibi ünlülerle yapılabilir.

Karşılaştırmanın duygusal şiddet sayılabilmesi için eşinin kendisine olan saygısını kaybettirecek ve onun duygularını istismar edecek seviye ve şekilde gerçekleşmesi gerekir.

g- Aile Sırlarını Açıklamak

TMK. m. 185 f. III hükmünde yer alan eşlerin sadakat yükümü duygusal sadakati de içerdiğinden aile sırlarını açıklamak/yaymak eşlerin sadakat yükümüne aykırı bir davranış olmakla aynı zamanda bir boşanma sebebi oluşturur.

Eşlerin aile sırlarını açıklamaları evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. 1)  boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

h- Dedikodu Çıkarmak

Eşlerin birbirlerine ilişkin dedikodu çıkarmaları184 duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

ı- İftira Etmek

Eşlerin birbirlerine iftira etmeleri duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

İftira genellikle "başkasıyla ilişkin var!" türünde olmaktadır.

Bu konuda Yargıtay'da yaptığımız uygulamaya örnekler verebilirim: "..Boşanmaya neden olan olaylarda eşinin başkası ile ilişki kurduğunu iddia eden davacı koca tamamen kusurludur."

i. Hırsızlık Yapmak

Davalının hırsızlık yaptığının anlaşılması evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan boşanma konusu davranışlardandır.

2- Suçlayıcı Davranmak

Eşlerin birbirlerini haksız yere suçlamaları duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılmaktadır.

Bu suçlama taraflara yönelik olabileceği gibi onların yakınlarına ya da akrabalarına yönelik olabilir. Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlama uygulamada aşağıdaki şekillerde karşımıza çıkmaktadır;

- Çocuğun kendisinden olmadığı ile suçlamak,
- Hırsızlıkla suçlamak,
- Kız çıkmadı diye suçlamak,
- Kötü yolda olmakla suçlamak,
- Sadakatsizlikle suçlamak,
- Sapık ilişkiyle suçlamak,
- İktidarsızlıkla suçlamak,
- Başkalarıyla ilgilenmekle suçlamak,
- Güven sarsıcı davranışla suçlamak,
- Diğer suçlamalarda bulunmak.

Şimdi bu konuya ilişkin olmak üzere Yargıtay'da yaptığımız uygulamaya örnekler de vermek suretiyle ayrıntılı açıklamalarda bulunacağım.

a. Çocuğun Kendisinden Olmadığı İle Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan biri duygusal şiddete yönelik bir davranış olan çocuğun kendisinden olmadığı ile suçlamaktır.

b. Hırsızlıkla Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan bir diğeri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan hırsızlıkla suçlamaktır.

c. Kız Çıkmadı Diye Suçlamak

Bildiğiniz üzere tarım kültürünün egemen oluğu İmparatorluklar döneminde ülkeler toprak ağaları tarafından yönetilirdi. Toprak ağaları toprakla birlikte üzerinde yaşayan her şeye sahip oldukları için bu topraklar üzerinde yaşayan ve bu nedenle mallan olan tüm kadınların ilk gece hakkına da sahiptiler.

Bekâret kavramı da hem Batı’da hem de Doğu'da toprak ağasının ilk gece hakkını korumak için geliştirilmiş bir gelenektir. Osmanlı'da bu hak yumuşayarak Ağa'nın evlenme için izin vermesi biçimine dönüşmüştür.

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan biri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan kız çıkmadı diye suçlamaktır.

d. Kötü Yolda Olmakla Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan biri duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan kötü yolda olmakla suçlamaktır.

e. Sadakatsizlikle Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan biri duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan sadakatsizlikle suçlamaktır.

f. Sapık İlişkiyle Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan bir diğeri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan sapık ilişkiyle suçlamaktır.

g. İktidarsızlıkla Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan bir diğeri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan iktidarsızlıkla suçlamaktır.

h. Başkalarıyla İlgilenmekle Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan bir diğeri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan başkalarıyla ilgilenmekle suçlamaktır.

ı. Güven Sarsıcı Davranışla Suçlamak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalardan bir diğeri de duygusal şiddete yönelik bir davranış olduğundan güven sarsıcı davranışla suçlamaktır.

i. Diğer Suçlamalarda Bulunmak

Evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan olan suçlamalar yukarıda örnek olarak verdiklerimizden ibaret değildir.

Diğer suçlamalar da evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında (TMK. m. 166 f. I) boşanma konusu davranışlardan sayılır.