T.C. YARGITAY
9.Hukuk Dairesi
Esas: 2008/37500
Karar: 2010/31544
Karar Tarihi: 04.11.2010
ÖZET: Olayda, akdin davacı kadın
işçi tarafından feshi haklı olup kıdem tazminatının hüküm altına alınması
gerekirken hatalı değerlendirme ve gerekçe ile reddi bozmayı gerektirir.
(1475 S. K. m. 14) (4857 S. K. m.
2, 24, 57) (818 S. K. m. 47, 49) (4721 S. K. m. 24, 25)
Dava: Davacı, kıdem tazminatı ile yıllık
izin alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteğin reddine
karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı
tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş. Kırmaz tarafından
düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
Karar: Davacı işçi 2005 yılı Aralık
ayında yıl sonu toplantısı nedeniyle şirket çalışanları ile birlikte Kıbrıs'a
gittiklerinde genel müdürün kendisine cinsel ilişki teklifinde bulunduğunu,
yine 26-29 Aralık günlerinde Bolu Kartalkaya’da yapılan şirketin satış
toplantılarına son gün genel müdüründe katıldığını ve gala günü alkol aldığını,
imzalaması gereken evrakları odasında imzalayacağını belirterek davacıyı odasına
çıkmaya mecbur bıraktığını, odaya geldiklerinde ise iş konusunu konuşmadığını
ve davacıyı içki içmeye zorlayıp, öpmeye çalıştığını, ağlayarak odayı terk
ettiğini, genel müdürün istediklerini elde edemeyince kötü davranmaya ve küçük
düşürmeye başladığını, hakkı olmadığı halde yıl sonu performans notunu düşük
vererek istifaya zorladığını, olayları işyerine aksettirince ücretsiz izine
ayırdıklarını ve geçici olarak pazarlama departmanında işe başlattıklarını,
farklı departmanlarda çalışmasının kendisini rahatlatacağını düşündüğünü ama
öyle olmadığını, olayın duyulması üzerine dedikoduların yayıldığını, bakışlar
kendisine yönelecek diye yemekhaneye dahi inemediğini, yaşananlara ve baskılara
dayanamayarak sinir krizi geçirdiğini ve depresyon teşhisi konulduğunu,
çalışamayacağını anlayınca akdi haklı nedenle kendisinin feshettiğini ileri
sürerek kıdem tazminatı ve yıllık izin alacaklarının hüküm altına alınmasını
istemiştir.
Davalı işveren iddialar dışında
delil bulunmadığını, ama iddiaların niteliği göz önüne alınarak işi ve amirinin
değiştirildiğini, davacının çalışmasını sürdürdüğünü ve 6 günlük hak düşürücü
süreden sonra akdi feshettiğini savunmuştur.
Mahkemece tacizin vuku bulduğunun
kanıtlanamadığı gibi 6 günlük hak düşürücü sürede de fesih hakkının kullanılmadığı,
tacizin sonraki günlerde de devam ettiğinin ileri sürülmeyip davacının işverene
şikayet hakkını performans değerlendirmesini öğrendikten sonra bildirdiğini
feshin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Karar davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Uyuşmazlık hak düşürücü sürenin
geçip geçmediği ve feshin haklılığı noktasındadır.
Avrupa Parlamentosu ve Konseyi
cinsel tacizin önlenmesi konusunda 2002/73 sayılı Direktifte cinsel tacizi
insan onurunu ihlal etme amacına yönelen veya bu sonucu doğuran, istenilmeyen,
her türlü cinsel nitelikte sözlü, sözlü olmayan veya cinsel nitelikte fiziksel
ve özel olarak düşmanca, aşağılayıcı utandırıcı ve saldırgan bir ortam yaratan
davranış olarak tanımlamıştır.
Türk Hukukunda cinsel tacize
ilişkin olarak kişilik değerlerine yapılan hukuka aykırı davranışların
yaptırıma bağlandığı genel hükümler Borçlar Kanunu 47 ve 49. maddeleri, Medeni
Kanun 24 ve 25. maddeleri, İş hukukunda ise 4857 sayılı kanun 24/II-d maddesi
mevcuttur.
İşçinin kişiliğinin korunmasına
yönelik bir başka düzenlemede Borçlar Kanunu tasarısı 421. maddesindedir. Madde
de <işveren hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı
göstermek, sağlığını gerektirdiği ölçüde gözetmek ve işyerinde ahlaka uygun bir
düzenin gerçekleştirilmesini sağlamakla özellikle kadın ve erkek işçilerin
cinsel tacize uğramamaları ve cinsel tacize uğramış olanların daha fazla zarar
görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür> düzenlemesine yer
verilmiştir.
İşyerinde cinsel taciz derecesine
varan davranışlara karşı işçinin korunması işverenin koruma yükümlülüğü içinde
önemli bir yer tutar ve işçilere yönelik cinsel taciz işçinin kişilik haklarına
karşı yapılmış hukuka aykırı bir davranıştır. Tacizin işyerinde gerçekleşmesi şart
olmayıp işyeri dışında veya mesai saatleri dışında da olması mümkündür.
4857 sayılı İş Kanunu 24/II-d
bendine göre; işçinin diğer bir işçi veya üçüncü bir kişi tarafından cinsel
tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli tedbirlerin
alınmaması işçi bakımından haklı fesih nedeni oluşturacaktır.
İşverenin sorumluluğunun tespitinde
işveren adına yönetim hakkını kullanan kimselerin yani işveren vekillerinin
fail niteliğinde olduğu cinsel taciz vak’ alarında işverenin sorumluluğu geniş
biçimde tesis edilmelidir. Bu anlamda, İş Kanunu 2. maddesinde düzenlenen>
işveren vekilinin bu sıfatla işçilere işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan
işveren sorumludur> hükmünün işverenin sorumluluğunun hukuki dayanağını
oluşturduğu kabul edilmelidir.
Cinsel tacizin ispatlanması sorunun
çözümü noktasında işin en zor yanıdır. Olay çoğu zaman fail ve mağdur arasında
yaşanan bir eylem niteliğindedir. Dolayısıyla sadece mağdur tarafından yaşanan
bir olayın inandırıcı biçimde ortaya konulması büyük bir güçlük arz etmektedir.
Nitekim Dairemizin 19.2.1998 gün 21644-2236 esas ve karar sayılı içtihadında
<…sarkıntılık eylemleri çok zaman gizli yapıldığından nitelikleri itibariyle
görgü tanıkları ile ispatı mümkün olmayan olaylardır> biçiminde ifade edilmiştir.
Fransa’da Toulouse İstinaf Mahkemesi de bir kararında; <….cinsel taciz
vakalarında diğer kimselerin olayı görmeleri, görseler dahi tanıklık yapmayı
kabul etmeleri istisnaidir> denilmiştir.
Somut olayımızda davacı işyerinde
genel müdür asistanı olarak çalışmıştır.
Davacı, amiri tarafından cinsel
ilişki teklif edildiğini, kabul edilmeyince performans notunun düşürüldüğünü,
işyerinde olayın duyulması neticesinde bunalıma girerek çalışamaz hale gelmesi
nedeniyle iş akdini sonlandırmak zorunda kaldığını iddia etmiştir.
Cinsel tacizin öncelikle işyeri
dışında gerçekleştiğinin ve işveren vekili konumundaki genel müdür tarafından
yapıldığının iddia edilmesi karşısında gerçekliğinin ve ispatının güçlüğü
ortadadır.
Davacının taciz olayını insan
kaynaklarını bildirerek amiri konumundaki genel müdürden şikayetçi olarak
gerekli tedbirlerin alınmasını istemesi, arkadaşlarına olayın ayrıntılarını ve
gizli yönlerini anlatması, yaşamış olduğu psikolojik bunalım ve depresyon
teşhisi nedeniyle alınan doktor raporları, olayın yaratmış olduğu netice ile
performans notunun düşük gösterilmesi davacının iddialarının ciddi ve olayın
gerçekliği konusunda kanaat oluşturmaktadır.
Dosya içerisinde mevcut delilerin
ve tanık anlatımlarının bütünlük içinde değerlendirilmesi neticesinde; davacının
olayları yer ve zaman belirterek ayrıntılı biçimde anlatarak kendi iffetini
herhangi bir sebep yokken ortaya koyması yaşamın olağan akışına aykırıdır. Öte
yandan özellikle işçinin işyerinde ve işyeri dışında amiri tarafından tacize
uğradığını belirtip ihtarname göndererek tüm detayları belirtmesi ve tacizde
bulunanın amiri konumunda olan genel müdür olması karşısında taraflar
arasındaki iş ilişkisinin varlığı işverenin konumunu daha da
ağırlaştırmaktadır. Davacının arkadaşı olan tanıklar davacı gibi işyerinde
çalışırken tacize uğrayıp performans notu düşük gösterilen başka bir işçinin
ismini de bildirmişlerdir. Taciz olayının etki ve sonuçları temadi etmekte olup
davacının olayların vehameti neticesinde psikolojik bunalıma girmesi, daha
evvel performansına ilişkin olumsuz bir değerlendirme bulunmamasına rağmen bu
olaylardan sonra performans notunun düşürülmesi, 21.7.2006 tarihinde işyerine
ihtarname çekerek işverenden amiri hakkında soruşturma başlatılarak gerekli
tedbirlerin alınmasını istemesi ve akabinde 1.8.2006 tarihinde de iş akdini bu
olaylar nedeniyle feshetmesi nedeniyle temadi eden ve sonuçları itibariyle bir
nevi mobbinge dönüşen eylemler karşısında 6 günlük hak düşürücü sürenin
geçtiğinden de bahsedilemez. Akdin davacı kadın işçi tarafından feshi haklı
olup kıdem tazminatının hüküm altına alınması gerekirken hatalı değerlendirme
ve gerekçe ile reddi bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın
yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek
halinde ilgiliye iadesine, 04.11.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.