2 Ağustos 2018 Perşembe

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU - YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
16.Ceza Dairesi
 Esas:  2015/2980
Karar: 2015/2947
Karar Tarihi: 08.10.2015
  
ÖZET: Sanığın kovuşturma evresinde ve temyiz dilekçesinde şizofreni hastası olduğunu ve cezai ehliyetinin bulunmadığını belirtmesi karşısında, suç tarihinde atılı eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak biçimde akıl hastalığı olup olmadığı ve derecesi hususunda ilgili sağlık kuruluşundan rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile hüküm kurulması isabetsizdir.

(5237 S. K. m. 299)

Dava ve Karar: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1-Sanığın kovuşturma evresinde ve temyiz dilekçesinde şizofreni hastası olduğunu ve cezai ehliyetinin bulunmadığını belirtmesi karşısında, suç tarihinde atılı eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak biçimde akıl hastalığı olup olmadığı ve derecesi hususunda ilgili sağlık kuruluşundan rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Talimat ile Urla Asliye Ceza Mahkemesi tarafından sorgusu yapılan sanığa duruşmadan bağışık tutulma ve ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulmadan (CMK.md.196/2) ve duruşmada hazır bulundurulması sağlanmadan, yokluğunda yargılama yapılarak mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

3-Sanığın adli sicil kaydında yer alan Urla Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/1071 esas 2009/398 karar sayılı ilamının kesinleşme ve infaz tarihlerini gösterir suretleri getirtilip incelenerek tekerrür hükümlerinin tartışılmaması,

Sonuç: Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 08.10.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.

CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU - YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas:  2009/9-190
Karar: 2009/253
Karar Tarihi: 03.11.2009

ÖZET: Sanık cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onun onur ve saygınlığını zedeleyecek ifade ve isnatlarda bulunmakla, atılı suçu işlemiştir. Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde olup, kabulü ile özel daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

(2709 S. K. m. 2, 13, 14, 25, 26, 28, 101, 102, 103, 104, 105, 106) (5237 S. K. m. 125, 299) (765 S. K. m. 158, 480, 482) (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 19) (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 10, 17)

Dava: Cumhurbaşkanına basın yoluyla hakaret suçundan sanık Abdurrahman'ın, beraatine ilişkin, Bağcılar İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilen 12.10.2006 gün ve 79-607 sayılı hüküm, Üst ve o yer C.Savcıları tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nce 15.06.2009 gün ve 2777-7014 sayı ile;

<1- Üst C.Savcısının süreden sonra olan temyiz talebinin CMUK'nın 317. maddesi gereğince reddine,

2- O yer Cumhuriyet Savasının temyizine gelince;

Sanığa atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına> karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 03.08.2009 gün ve 35323 sayı ile;

<Yüksek Dokuzuncu Ceza Dairesi ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlık, sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığı hususundadır.

Sanık Abdurrahman tarafından 09.11.2003 tarihli <A... V...> isimli günlük gazetede <S... kına yaksın> başlığı ile bir köşe yazısı yayımlanmıştır. Söz konusu yazının başlangıç bölümünde özetle, ülkede başörtüsü sorununun çözülmediğinden, bu zulmün kendisini tehlikeli hale getirdiğinden, direnme hakkından, böyle bir ülkede yaşanmayacağından, ülkeyi terk edeceğinden bahsetmiş, başörtülü olanların Çankaya ve diğer kamu alanlarına sokulmamalarının ağır bir tahrik yarattığını belirterek, bu durumun sürmesi halinde milletin cevabının ağır olacağını, sabrın istismar edilmemesini ve gerilmemesini ifade etmiştir.

Yazının devamında ise, bu sorunu asıl başlatanın zamanın Cumhurbaşkanı olduğuna vurgu yaparak, <Evet, evet bu bir Dreyfüs, Galile Galieo davasına dönecek. S... kına yaksın otursun şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz> demiştir.

Yazar yazısının son bölümünde, aynı konu ile ilgili olarak ülkedeki çeşitli gelişmeleri yine aynı üslupla değerlendirildikten sonra, ülkeyi terk etme isteğinden, kalması halinde tehlikeli olacağından, Yunanistan'a sığınabileceğinden bahsetmiş, bu krizi zamanın Cumhurbaşkanının başlattığını söyleyerek yazısına son vermiştir.

Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk Milleti'nin birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir; bu amaçla Anayasa'nın 101., 102., 103., 104., 105., 106. maddelerinde belirtilen görev ve yetkilerini kullanır.

Yazarın yazısında <Evet, evet bu bir Dreyfüs, Galile Galieo davasına dönecek. S... kına yaksın otursun şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çankaya Haki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz> sözlerine de yer vererek Cumhurbaşkanı hakkında okurlarına karşı kin ve nefret duygularını uyandıracak biçimde küçük düşürücü değer yargısında bulunup, yazı içeriğindeki bütünlük dikkate alındığında da belirtilen sözleri ile zamanın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini kötüye kullandığı yolundaki küçük düşürücü ithamlarda bulunarak eylemi hukuka uygun kılan çerçevenin aşılıp haber verme ve eleştiri hakkı sınırını aştığı, dolayısıyla suçun oluştuğu gözetilmeden beraat kapsamında değerlendirilmesinin yasaya aykırı olduğu gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 15.06.2009 gün ve 2777-7014 sayılı onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün sanık Abdurrahman yönünden bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa isnat edilen Cumhurbaşkanına basın yoluyla hakaret suçunun oluşup oluşmadığına ilişkindir.

Konunun düşünce (ifade) özgürlüğüyle doğrudan ilgisi nedeniyle, öncelikle bu konu ulusal ve uluslararası düzenlemeler kapsamında değerlendirilmeli, bu değerlendirmeler ışığında, 765 sayılı TCY'nin 158. maddesinde düzenlenen, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun öğeleri ve bu doğrultuda genel, bu suç açısından da özel bir hukuka uygunluk nedenini oluşturan eleştiri hakkı üzerinde durulmalıdır.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkan ve özgürlüğüdür. Demokrasinin <olmazsa olmaz şartı> olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır.

İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, T.C. Anayasası'nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 19. maddesinde;

<Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir>,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin;

10. maddesinin 1. fıkrasında;

<Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir>
Hükümlerine yer verilmiş,

Anayasa'nın;

25. maddesinde düşünce ve kanaat hürriyeti başlığı altında;

<Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz>

26. maddesinde, İHAS'nin 10. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;

<Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir>

Hükümleri yer almış,

28. maddesinde ise basın özgürlüğü ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi, Sözleşmenin 10. maddesinin 1. fıkrası ile Anayasa'nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.

Ancak, ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı, kısıtlı da olsa sınırlandırılmasının gerekeceği, uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir.

Bu cümleden olarak uluslararası alanda;

İHAS'nin;

10. maddesinin 2. fıkrasında,

<Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.>

17. maddesinde ise;

<Bu sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz>

Tarzında düzenlemeler yapılmış,

Ulusal alanda ise Anayasa'nın;

2. maddesinde;

<Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.>

13. maddesinde;

<Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.>

14. maddesinde;

<Anayasalda yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasa'yla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasa 'da belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.

Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.>

26/2. maddesinin 2 ve devamı fıkralarında ise;

<Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.>

Hükümlerine yer verilmiştir.

Anayasa'nın 2, 13, 14 ve 26/2. ile İHAS'nin 10/2 ve 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği ve düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabii tutulacağı anlaşılmaktadır. Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için, önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükarda gelişimi zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.

Sınırlama veya müdahale için; yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı, fıkrada sayılan sınırlama nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından <zorunlu> olması gerekmektedir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne göre;

<Sınırlama için belli bir sınırlama nedeninin varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum bakımından zorunluluk bulunmalıdır. Zorunluluk, ölçüsüz bir sınırlamaya olanak tanımaz. Üye devletlere sınırlamada bir takdir alanı tanınmakla birlikte, ifade özgürlüğünün önemi nedeniyle devletler üzerindeki denetim sıkı olmalı, sınırlandırma zorunluluğu inandırıcı bulunmalıdır. Dolayısıyla, sınırlamalar dar ve sınırlayıcı bir ölçüde yorumlanmalıdır. <Kamu düzeni> genel hükmünde düşünülebilecek sınırlama nedenleri, genel çıkarların, yargı gücünün otorite ve yansızlığının ve başkalarının ünü ya da haklarının korunması amacıyla sınırlamaya konu olabilir.

Anılan önlemin izlenen meşru amaçla sınırlı olması şeklinde ifade edilen ölçülülük ilkesi, demokratik bir rejimin dayandığı <değerler> (çoğulcu, hoşgörülü, hukuka ve bireysel özgürlüklere saygılı) öne çıkarılarak titiz ve derinleştirilmiş bir denetime tabi tutulmalıdır> (Prof. Dr. İ.Özden Kaboğlu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde İfade Özgürlüğü, sh. 111 ve 112).

<Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörünün gerekleridir> (Prof. Dr. D. Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M.R. Erdem, Yrd. Doç. Dr. O. Sancaktar, Türkiye'nin İnsan Hakları Sorunu, 2. Baskı, sh. 462).

Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnaları dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu kapsamda, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme fiillerini yaptırıma bağlayan 765 sayılı TCY'nin 158 ve aynı eylemleri yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCY'nin 299. maddeleri incelendiğinde;

765 sayılı TCY'nin 158. maddesinde <Reisicumhura muvacehesinde hakaret ve sövme fiillerini işleyenler... cezalandırılır.

Hakaret ve sövme Reisicumhurun gıyabında vaki olmuş ise faili, bir seneden üç seneye kadar hapis olunur. Reisicumhurun ismi sarahaten zikredilmeyerek ima veya telmih suretiyle vaki olsa bile mahiyeti itibariyle Reisicumhura matufiyetinde tereddüt edilmeyecek derecede karineler varsa tecavüz sarahaten vuku bulmuş addolunur> hükmüne yer verilmiş,

Aynı fiiller 5237 sayılı TCY'de hakaret ve sövme ayrımının kaldırılması nedeniyle, Cumhurbaşkanına hakaret suçlarını yaptırıma bağlayan 299. maddesinde, <(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun alenen işlenmesi halinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır> şeklinde düzenlenmiştir.

Her iki maddedeki suçun maddi unsuru, <hakaret ve sövme> teşkil edecek herhangi bir harekettir. Söz konusu hareketler söz, yazı, resim, işaret veya benzeri vasıtalarla gerçekleştirebilir, ancak; hakaret ve sövme içeren bu eylemlerin Cumhurbaşkanına matufiyeti şarttır. Maddedeki hakaret ve sövme terimleri 765 sayılı TCY'nin 480 ve 482., 5237 sayılı TCY'nin 125. maddelerine göre belirlenecektir.

Bu suçla Cumhurbaşkanlığının fonksiyonları değil, Cumhurbaşkanının şeref varlığı korunmaktadır. Genel hakaret ve sövme suçlarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme suçunun oluşması için de; onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil veya sıfatlar isnat veya izafe edilmelidir. Ne tür hareketlerin şeref ve itibarı ihlal edici olduğu, toplumda hakim olan ortalama düşünüş ve anlayışa göre belirlenmelidir, bunu tayinde ölçü bireyin özel duyarlılığı değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık hakaret ve sövme olarak nitelendirilemez. (Erman S., Hakaret ve Sövme Suçları, s. 80 vd.)

Suçun işlenmesi için genel kast yeterlidir, failde siyasi veya Devlet Başkanlığı sıfat ve görevi ile ilgili saik aranmasına gerek bulunmamaktadır.

Bir eylemin hukuk düzeni tarafından cezalandırılması ancak onu hukuka uygun kılan, diğer bir anlatımla hukuka aykırılığı ortadan kaldıran bir nedenin bulunmamasına bağlıdır. Bu kapsamda, basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedeni oluşturan haber verme ve eleştiri hakkı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Temelini Anayasa'nın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Düşünce özgürlüğü ve dolayısıyla eleştiri, demokratik toplumlarda vazgeçilmez bir haktır. Toplumun ilerlemesi ve yararı için zorunludur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görülen haber ve düşünceler için değil, devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bu demokratik toplum düzeninin ve çoğulculuğun gereğidir. Eleştiri de kaynağını bu özgürlükten alır, eleştirinin doğasından kaynaklanan sertlik suç oluşturmaz, eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır.

Ancak, eleştiri hak ve görevi kötüye kullanılmamalı, yazıda küçültücü, incitici, abartılı sözlerden kaçınılmalıdır. Sayılan öğelerden birisinin olmaması halinde, haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.

Bu kapsamda, Devletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının da özgürlükçü parlamenter rejimlerde diğer anayasal ve yasal kurumların konumu gibi eleştiriye açık olması doğaldır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık Abdurrahman tarafından 09.11.2003 tarihli <A... V...> isimli günlük gazetede <S... kına yaksın> başlığı ile yazılan yazının bütünü şu şekildedir:

<Tamam, anladık, başörtüsü sorununu çözemiyorsunuz. Bizler öz yurdumuzda paryayız. Kara deriliyiz biz... Çankaya'dan sonra, Yargıtay salonlarından da kovulduk. İnandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok bizim. İnancımızı, felsefi ve vicdani kanaatlerimizi dışarıda çıkartıp ondan sonra gireceğiz kamu alanına. Tapu dairesine, nüfus idaresine girerken de, nüfus cüzdanı alırken de öyle mi? Böyle bir ülkede yaşanmaz. Ben terk ederim. Bu zulmü, bu dayatmayı sevemem. Direnirim. Tehlikeli hale gelirim.

Bu ağır bir tahriktir. Aşağılamadır. Bu bir psikolojik harptir. Birileri düğmeye bastı ve bir süreden beri bir zamanlar H... Gazetesi'nin manşetlerine çıkardığı <topyekun harp> başlatıldı.

Hadi aslanlarım başörtülü hanımları SSK ve devlet hastanelerine de kabul etmeyin. Ölsünler. Çağdaş Türkiye öyle mi? Yaşasın uygarlık!

Bakın bu milletin cevabı ağır olur. Sabrımızı istismar etmeyin. Germeyin. Darbe heveslileri, böyle bir girişim karşısında milli galeyan onları bu defa perişan eder.

Ne olacak şimdi. Bir yerde başka türlü, başka yerde başka türlü mü olacak. Eğer bu hakim doğru yaptı ise nüfus memuru hakkında işlem yapacak mısınız ya da bu hakim hakkında bir işlem yapılacak mı?

Yarın bir trafik polisi, otoyol kamusal alandır, başörtünü çıkar derse bir bayana, ne olacak. Bu işi çözmesi gereken parlamentodur. Ve bu iş çığırından çıkmadan, bir an önce çözülmek zorundadır. Çünkü yarın kontrol edilemez hale gelebilir.

Evet evet bu bir Dreyfüs, bir Galile Galieo davasına dönecek. <S... kına yaksın otursun> şimdi. O başlattı. Önce ekonomiyi çökert, şimdi Çan kaya'da ki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor. Beyler biz herkes için adalet ve özgürlük istiyoruz.

Tamam başörtüsü sorununu çözmeye gücünüz yetmiyor. Neyi bekliyorsunuz. Daha bizim ne yapmamız gerek. Üçte iki çoğunluk yetmiyor mu, toplumsal destek için...

Kasımpaşalı delikanlı şimdi ne yapacak? Milletin sabrı kalmadı. Devletin istihbaratını derin güçlere, derin aileye emanet ederek mi geleceksiniz bu işlerin üstesinden. Peki bu işi yapamıyorsunuz da, Ankara meydanlarında YÖK'ü protesto eden çocuklara meydan dayağı çekilmesini de mi engelleyemiyorsunuz. Buna da mı gücünüz yetmiyor. Kadıköy'de 6 günde bu çocuklar 3 kez meydan dayağı yediler. Sonra Ankara'dan bu rezalet... Neyse ki İstanbul Üniversitesi'nin önünde polis daha anlayışlı davrandı. Ankara'daki olaylarda 20 polis ile 50 öğrenci yaralandı, 10 kişi gözaltına alındı.

Sadece bundan ibaret değil yaşanan rezalet. Güya toplantı ve gösteri izne tabi değil. Toplantı yeri çoğu ilde şehrin en sağır noktasında. Git kurdunu orada dök der gibi. Amaç kamuyu engellemekse bu uygulama saçma. Tertip heyetinin ikamet ve nüfus kaydı, sabıka kaydı, dernek kararı, bir de noter tasdiki, hatta konuşmacının ne konuşacağı, sabıka kaydı. Sonra tertip heyetini karakola çağırıp, bu imza senin mi diye sorulması, tertip heyeti üyelerinin adres ve kimlik tespiti uygulaması diye muhtara, imama, komşulara bilgi sormalar... Kapalı salon toplantısında artık alıştık, hükümet komiseri başköşede. Sivil toplum, hükümet dışı topluluktur. Hükümet komiserinin işi ne orada? Emniyet foto film merkezi gelmiş konuşmacı ve tüm izleyicileri kayda alıyor. Birçok memur fişlenirim korkusu ile salona bile yaklaşmıyor. Dinleyenlerden alkışlayanlar da kayda alınıyor. Hem konuşmacı potansiyel suçlu, hem de izleyenler. Kim hangi söze nasıl tepki veriyor devlet onları fişliyor...

Tabii bu arada bir de otosansür söz konusu. Karşınızda birileri nerede yanlış yapacağını tespit etmeye çalışıyor. Oryantasyon ve konsantrasyon sorunu yaşıyorsunuz. Sizin entelektüel mülkiyet hakkinizin kaba bir şekilde cabası sonra. Sonra sizin ne dediğinizi anlayamayan memurların yanlış yazımı ile çarpıtılan sözleriniz ve ardından yıllar sürecek yargılamalar. Polise <kamerayı kapat> diyorsunuz, hakkınızda dava açılıyor, <görevli memurun görevine mani olmaktan...

Yaşanır mı böyle bir memlekette. Çözün bu işi. Anayasa’yı değiştirmek gerekmiyor bunun için, kanun çıkarmak da. Bir genelge yeter. Hem meydan dayağı çekeceksiniz, hem de inancımızın gereklerine uyarak kamu alanına girmemizi engelleyeceksiniz, yarın tapu da vermeyecek, ehliyet, kimlik, pasaport, okul yasak, evlilikleri de tasdik etmeyin, parka da sokmayın bizi.

Bu iş böyle giderse gidecek bir başka ülke bulurum kendime. Burada kalırsam tehlikeli olurum. Bakarsınız gider Yunanistan'a sığınırım... Ama şunu söyleyeyim, işte şimdi büyük bir hata yaptınız, kaybedenlerden olacaksınız. Karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Şimdi insanlar bu şokla uyanacaklar. Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder. S...'nin başlattığı kriz şimdi bugün bu noktaya geldi. Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler... Selam ve dua ile>

Sanık savunmalarında özetle;

Suçlama konusu edilen yazının kendisi tarafından yazıldığını, yazının çeşitli yerlerinden alıntılar yapılarak suçlama yapıldığını, yazının başlangıcında iktidarı sorumlu gösterdiğini, ayrıca Mehmet Akif'in örtünme ile ilgili şiirinden alıntılar yaptığını, yazının Yargıtay'da görülen bir dava sırasında, Ankara Belediyesinde çalışan başörtülü bir bayanın tanık olarak ifade vermek istemesi üzerine başörtüsü nedeniyle salondan çıkartılmasına dayalı güncel bir yazı olduğunu, <inandığımız gibi yaşama hürriyetimiz yok> şeklindeki ifadenin bir ironi olduğunu, kendisini ve iktidarı suçlayıp eleştirdiğini, Cumhurbaşkanı S...'yi, devlet iradesinin parçası olarak gördüğü bir toplantıda Anayasa fırlatması ve benzeri davranışları nedeniyle dile getirdiğini, kına yakmak deyiminin, mutlu olmak, sevinmek anlamında olduğunu, ancak argodaki kullanımın küfür olduğunu, argo dışında kullanımın söylediği şekilde bulunduğunu, kutsamak, takdis, düğün, bayram, mutluluk ifade ettiğini, kendisinin de genel anlamda kullandığını, S...'ye yaptığından memnun musun, mutlu musun, anlamında kullandığını, devam eden cümlede de bu durumun açıklandığını, herkes için özgürlük ve adalet istemi ile iyi niyetini göstermiş olduğunu, Cumhurbaşkanlığı sıfatı veya makamını hedef almadığını, kullanmadığını, S...'yi kişisel olarak eleştirdiğini, yazıda kamu zararının def edilmesinden söz ettiğini, bunun da kamu yararı bulunmadığı şeklindeki iddiayı tekzip ettiğini, Yargıtay'da yaşanmış bir olaydan hareket edildiğini ve sorunun halen devam ettiğini, bu haliyle güncel olduğunu, gazetecilerin genişletilmiş özgürlüğü bulunduğunu, normal olarak sıradan bir yurttaşın söylediği bir söz suç oluşturabilir iken, aynı sözün gazeteci tarafından söylenmesinin suç oluşturmayabileceğini, keza herhangi bir insana söylendiğinde suç oluşturan bir sözün başbakan veya cumhurbaşkanına ya da herhangi bir kamu otoritesine söylenmesinin suç oluşturmayabileceğini, gazetecilerin genişletilmiş özgürlükleri, kamu otoritelerinin genişletilmiş tahammüllerinin olması gerektiğini, hakaret kastıyla hareket etmediğini belirterek, kına yakmak deyiminin kullanıldığı yazı örnekleri ile yargısal kararları savunma dilekçelerine eklemiştir.

Yazının tarihi dikkate alındığında, söz konusu tarihte Yargıtay'da icra edilen bir duruşmada türban nedeniyle meydana gelen olayları yazarın kendi bakış açısıyla değerlendirdiği ve bu haliyle yazıda güncellik unsurunun gerçekleştiği ve yazarın dünya görüşü açısından sorun olarak gördüğü hususlardaki görüşlerini açıklamasında kamu yararı bulunduğu da kabul edilmiştir. Ancak suça konu yazıda, <S... kına yaksın otursun", <Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor> sözcükleri yazıda kullanılması zorunlu olmayan ve düşünce açıklamaları şeklinde de kabul edilemeyecek olan ifadelerdir. Sanık Cumhurbaşkanını halk nezdinde küçük düşürücü, onun onur ve saygınlığını zedeleyecek ifade ve isnatlarda bulunmakla, atılı suçu işlemiştir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazı yerinde olup, kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme beraat hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Kurul Üyeleri;

<Kurulun çoğunluğu ile ilkeler bazında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Bu nedenle çoğunluk tarafından, ifade hürriyeti hususunda varılan sonuçlar ile suçun yapısı hakkında yapılan açıklamalara aynen iştirak edilmektedir. Ancak suça konu yazı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanına yönelik olarak söylenen <S... kına yaksın otursun>, <Çankaya'daki adam akıl almaz uygulamaları ile toplumsal barışı dinamitleyen uygulamalara öncülük ediyor> sözcükleri hakaret suçu kapsamında değerlendirilmemelidir. Kullanılan sözcükler nezaket dışı ve ağır eleştiri kapsamında değerlendirilebilir ise de, bu sözler hakaret ve sövme kapsamında değerlendirilemez. Yazıda suç oluşturduğu belirtilen sözcükler, şeref ve itibarı ihlal edici nitelikte bulunmamaktadır. İsnada konu olan yazıda güncellik, kamusal ilgi ve yararı öğeleri gerçekleşmiş olup, açıklanış şekliyle konusu arasında da düşünsel bir bağ bulunmaktadır. Yazarın rahatsız edici bir üslupla kaleme aldığı yazı, incitici ve rahatsız edici de olsa ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmelidir, esasen eleştiri övgü olmadığına göre, sert, kırıcı ve incitici olması da doğaldır. Bu nedenle yerel mahkeme beraat hükmü ve bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetlidir> gerekçeleri ile Yargıtay C. Başsavcılığı'nın itirazının reddine karar verilmesi yönünde oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 15.06.2009 tarih ve 2777-7014 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, Bağcılar İkinci Asliye Ceza Mahkemesi'nin 12.10.2006 gün ve 79-607 sayılı beraat hükmünün sanık Abdurrahman yönünden BOZULMASINA,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.10.2009 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 03.11.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

30 Temmuz 2018 Pazartesi

İFTİRA SUÇU YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
16.Ceza Dairesi
Esas:  2015/2743
Karar: 2015/1502
Karar Tarihi: 22.05.2015
  
ÖZET: Tekerrüre esas alınan Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinin kararının denetime olanak sağlayacak biçimde onaylı bir suretinin bu dosya içerisine konularak infaz tarihinin tereddüte yer bırakmayacak biçimde tekerrüre esas teşkil edip etmeyeceğinin değerlendirilmesi gözetilmeden, eksik soruşturmayla hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

(5237 S. K. m. 267)

Dava ve Karar: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1 - İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanıkla müşteki arasında husumet bulunduğu, sanığın iddialarını jandarma görevlisinin beyanına dayandırması karşısında, jandarma görevlisinin tanık olarak dinlenildikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve yazılı gerekçeyle karar verilmesi,

2 - Kabul ve uygulamaya göre de;

a) TCK'nın 267/1 inci maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırının 1 yıl olduğu gözetilmeden mahkemece alt sınırdan ceza verileceği belirtilmesine rağmen temel cezanın 2 yıl olarak tayin edilmesi suretiyle hükümde çelişkiye düşülmesi,

b) Tekerrüre esas alınan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 1994/35 - 1995/583 E. sayılı kararının denetime olanak sağlayacak biçimde onaylı bir suretinin bu dosya içerisine konularak infaz tarihinin tereddüte yer bırakmayacak biçimde tekerrüre esas teşkil edip etmeyeceğinin değerlendirilmesi gözetilmeden, eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,

c) Tekerrür uygulaması sırasında kanun maddesinin gösterilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı bozulmasına, 22.05.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


İFTİRA SUÇU YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
16.Ceza Dairesi
Esas:  2015/1153
Karar: 2015/1604
Karar Tarihi: 28.05.2015
  
ÖZET: Somut olayda; sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı, eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu, iddiaların kanıtlanamamasının iftira suçunun mevcudiyetine sebebiyet vermeyeceği gözetilmeden, unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir.

(5237 S. K. m. 267)

Dava ve Karar: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı, eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu, iddiaların kanıtlanamamasının iftira suçunun mevcudiyetine sebebiyet vermeyeceği gözetilmeden, unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla ye-rinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 28.05.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


http://benimavukatım.com

İFTİRA SUÇU ŞİKAYET DİLEKÇESİ


… CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
                                                                                                                     
ŞİKAYETÇİ                        :

VEKİLİ                                :

ŞÜPHELİ                             :

SUÇ                                       : İftira

SUÇ TARİHİ                       : …/…/…

AÇIKLAMALAR               :

1-) Müvekkilimiz ile üst komşusu olan şüpheli …. …. adresinde ikamet etmekte olup; aralarında “halı veya kilim silkeleme” tartışması çerçevesinde yaklaşık olarak iki yıldır husumet bulunmaktadır. Öyle ki bu yaşanan bu tartışmalar sık sık yaşanmakta olup, sonucu karakol boyutuna kadar varan kavgaları içermektedir.

2-)  Aralarındaki sürekli gerginlik ve tartışmaların verdiği husumet sebebiyle şüpheli ….., .../…/… tarihinde müvekkilimiz hakkında “Hırsızlık Suç Duyurusu”nda bulunmuştur. Söz konusu suç duyurusu çerçevesinde müvekkilimiz hakkında soruşturmaya başlanıp, evinde arama yapılmasına sebebiyet verilmiş, müvekkilimiz aleyhine tanıkların söylemleri üzerine de müvekkilimiz hakkında kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunduğu gözetilerek kamu davası açılmıştır.

3-) …/…/… tarihinde açılmış olan kamu davasındaki delillerin soyutluğu ve tanık ifadelerinin de çelişkili olması sebebiyle müvekkilimiz hakkında beraat kararı verilmiş ve bu karar …/…/… tarihinde de kesinleşmiştir.

4-) Müvekkilimiz hırsızlık yapmadığı kesin olarak sabit olup, söz konusu suçu işleyecek bir kişiliğe sahip değildir. Şüphelinin müvekkilimize iftira ederek hukuka aykırı bir fiil isnat ederek müvekkilimiz hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasına sebebiyet vermiştir.

HUKUKİ NEDENLER      : 5237 S. K.  m. 267 ve ilgili mevzuat.

SONUÇ VE İSTEM            : Yukarıda açıklanan nedenlerle şüphelinin cezalandırılması için gerekli soruşturmanın yapılarak hakkında kamu davası açılmasını, müvekkilimiz adına saygıyla talep ederiz. …/ …/ …
                                              
                                                                                                          Şikayetçi Vekili
                                                                                                               Av.

GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇU YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
23.Ceza Dairesi
Esas:  2015/15028
Karar: 2015/6439
Karar Tarihi: 11.11.2015
  
ÖZET: Somut olay incelendiğinde; sanığın görevlilere karşı ne şekilde direndiği ve görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olan cebir ve/veya tehdit eyleminin olayda ne şekilde gerçekleştiği belirtilip buna ilişkin deliller açıkça tartışılmadan, “olay yerinde zabıta görevlilerine mukavemet ederek” şeklindeki soyut bir anlatımla yetinilerek, sanık hakkında mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizdir. Hüküm bozulmuştur.

(5237 S. K. m. 43, 265) (5320 S. K. m. 8) (1412 S. K. m. 321)

Dava ve Karar: Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın, suç tarihinde, trafik ışıklarında dilencilik yapan eşinin görevli zabıta memurları olan mağdurlar Ş.. Ç.. ve E.. S.. tarafından, .. UZY .. plakalı zabıta aracına işlem yapmak üzere alındığını görmesi üzerine, zabıta aracının camına vurmak suretiyle kırarak zarar verdiği ve zabıta görevlilerinin eşi hakkında işlem yapılmasını engellediği, sanığın bu surette kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda,

A) Sanık hakkında kamu malına zarar verme suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz başvurusunun incelenmesinde,

Sanığın zabıta aracının camına vurmak suretiyle zarar verdiği, sanığın samimi ikrarı, mağdur beyanları, tespit tutanağı ve tüm dosya kapsamında anlaşıldığından, kamu malına zarar verme suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

B) Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz başvurusunun incelenmesinde,

Sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1) Görevi yaptırmamak için direnme suçu, seçimlik hareketli bir suç olup kamu görevlisinin görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir ve tehdit kullanılması ile oluşabilecektir. Cebir, kamu görevlisine karşı fiziki güç kullanılmasıdır. Cebrin sınırı, kasten yaralama suçunun temel şekli veya daha az cezayı gerektiren hâli kapsamında olmalıdır. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; sanığın görevlilere karşı ne şekilde direndiği ve görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsuru olan cebir ve/veya tehdit eyleminin olayda ne şekilde gerçekleştiği belirtilip buna ilişkin deliller açıkça tartışılmadan, “olay yerinde zabıta görevlilerine mukavemet ederek” şeklindeki soyut bir anlatımla yetinilerek, sanık hakkında yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2) Kabule göre de; sanığın, birden fazla mağdura karşı görevi yaptırmamak için direnme suçunu tek fiille işlediğinin anlaşılması karşısında TCK'nın 43/1-2 maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


http://benimavukatım.com

GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇU YARGITAY KARARI


T.C. YARGITAY
15.Ceza Dairesi
Esas:  2015/7070
Karar: 2015/31705
Karar Tarihi: 02.12.2015

ÖZET: Sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun görevi yaptırmamak için direnme eylemleri birden fazla kişi ile gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde bu sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında ayrıca arttırım yapılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Hüküm onanmıştır.

(5237 S. K. m. 151, 265)

Dava ve Karar: Kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanıklar ve suça sürüklenen çocuk tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun görevi yaptırmamak için direnme eylemleri birden fazla kişi ile gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde bu sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında ayrıca TCK'nın 265/3. maddesi ile arttırım yapılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sonuç: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun beraat kararı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 02.12.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU YARGITAY KARARI

T.C. YARGITAY
4.Ceza Dairesi
Esas:  2015/10477
Karar: 2015/37543
Karar Tarihi: 11.11.2015

ÖZET: Sanığın görevi kötüye kullanma eylemini on iki katılan ve mağdura yönelik gerçekleştirmesi karşısında, TCK'nın maddesi gereğince temel ceza belirlenirken, alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.

(5237 S. K. m. 61, 257)

Dava: Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, katılanın en son bildirdiği adres yerine MERNİS adresine tebligat yapılması karşısında, öğrenme ile temyiz süresinin başlayacağı ve temyizin süresinde olduğu kabul edilerek dosya görüşüldü:

Karar: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-İlçe milli eğitim müdürü olan sanığın, siyasi parti seçimlerinde kendisine destek vermeyen katılana ait sürücü kursunun 11 kursiyerinin sınav giriş belgelerindeki fotoğrafların üzerlerini mühürlemeyip ve evrakı zamanında teslim etmeyerek mühür eksikliğini telafi edilemez hale getirmek suretiyle mağdur ve katılanların sınavlarının geçersiz sayılmasına neden olması ve sonucunda mağdurlar ve katılanların yeniden ücret ödeyerek sınava girmek zorunda kalmaları biçiminde gerçekleşen eylemi icrai ve bireylere karşı keyfi nitelikte olduğundan, TCK'nın 257/1. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun vasfında yanılgıya düşülerek aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca hüküm kurulması,

2-Sanığın görevi kötüye kullanma eylemini 12 katılan ve mağdura yönelik gerçekleştirmesi karşısında, TCK'nın 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken, alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık İ.. T.. ve katılan O.. E..'in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle Hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

KAYNAK
http://benimavukatım.com

GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU YARGITAY KARARI

T.C. YARGITAY
11.Ceza Dairesi
Esas:  2015/6650
Karar: 2016/591
Karar Tarihi: 26.01.2016

ÖZET: Personel Dairesi Başkanlığı'nca ..ve ..tarihli yazılar ile iadesi istenen dosyanın sanık tarafından …tarihine kadar birime gönderilmeyip saklandığı, haklarında ön inceleme raporu düzenlenen sanıkların üzerine atılı suçlar yönünden idari yargı birimlerine başvurulmasına engel ve zamanaşımının dolmasına neden olduğu anlaşılmasına göre, yüklenen ve ilgili kanun maddesinde yazılı görevi kötüye kullanmak suçunun tüm unsurları itibariyle oluşup sübuta erdiği ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden aksi şekilde hüküm kurulması, hükmün bozma sebebidir.

(1412 S. K. m. 317, 321, 322) (5320 S. K. m. 8) (765 S. K.m. 102, 104) (5252 S. K. m. 9) (5237 S. K. m. 7, 204, 257) (5271 S. K. m. 223)

Dava ve Karar: I- Sanıklar H.. Y.., T.. E.., E.. D.. ve N.. Ö.. hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçu olarak nitelenen eylemleri için zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararına yönelik müdafilerinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Derhal beraat kararı verilecek haller dışında zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararına karşı müdafilerinin temyizinde sanıkların hukuki yararı bulunmadığından vaki temyiz istemlerinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 317. maddesi gereğince REDDİNE,

II- Katılan kurum vekilinin temyiz itirazlarına gelince;

1- Sanık E.. Ö..'na yüklenen "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçunun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- Sanıklar H.. Y.., T.. E.., R.. K.., N.. Ö.., H.. K.., S.. Y.. ve E.. D..'nin üzerine atılı ve sübutu halinde, bütün olarak sahte belge düzenlemek suçunu oluşturabilecek eylemleri ikiye bölünerek resmi belgede sahtecilik suçundan beraat, görevi kötüye kullanmak suçundan zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmişse de, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında, sanıklara yüklenen "memurun resmi belgede sahteciliği" suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK.nun 102/3 ve 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımının, suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmakla, katılan kurum vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Yasanın 322. maddesinde öngörülen yetkiye dayanılarak karar verilmesi olanaklı olduğundan, sanıklar hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 765 sayılı TCK'nun 102/3, 104/2 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8. maddeleri gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE,

3- Sanık E.. Ö..'nun "15.05.2000 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığında Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri personeli olmayan 39 kişinin memuriyete alınmasında usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle başlatılan idari soruşturmada diğer sanıklar hakkında 4483 sayılı Kanun uyarınca ön inceleme raporu düzenlemesi için görevlendirildiği, S.. B..'na teslim edilen 13.05.2005 tarih 398 onay sayılı raporun sanık tarafından geri alınıp aynı tarih 416 onay sayılı raporu düzenlediği, Personel Dairesi Başkanlığı'nca 13.12.2005 ve 04.07.2006 tarihli yazılar ile iadesi istenen dosyanın sanık tarafından 25.01.2008 tarihine kadar birime gönderilmeyip saklandığı, haklarında ön inceleme raporu düzenlenen sanıkların üzerine atılı suçlar yönünden idari yargı birimlerine başvurulmasına engel ve zamanaşımının dolmasına neden olduğu anlaşılmasına göre, yüklenen ve TCK'nun 257/2. maddesinde yazılı görevi kötüye kullanmak suçunun tüm unsurları itibariyle oluşup sübuta erdiği ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, katılan kurum vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.01.2016 gününde oyçokluğu ile, karar verildi

KARŞI OY

2000 yılı içerisinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde, 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkındaki Kanunun geçici 1. maddesine göre birlik personeli olarak çalışmayan 39 kişinin belgelerde tahrifat ve geriye doğru işlemler tesis ederek 15/05/2000 tarihi itibarı ile haksız yere memuriyet statüsüne geçirilmesine yol açıldığı eylemi gerçekleştiren sanıklar hakkında yapılan ihbar ve soruşturmalar üzerine;

Soruşturma yapmak için muhakkik tayin edilen sanık E.. Ö.. 10/05/2005 tarihli raporunu Bakanlık makamından 13/05/2005 tarih ve 398 sayılı yazı ile Personel Dairesi Başkanlığına göndermiştir. Personel Genel Müdürlüğü kayıtlarına girerek resmileşen bu rapor sanık E.. Ö.. tarafından geri istenmiştir. Sanık tarafından aynı rapor 13/05/2005 tarihinde 416 onay yazısı ile iade edilmiştir. İlk raporda sorumlu olarak görülen iki kişinin yargılanmasına dair rapor verildiği halde ikinci raporda hiçbir gerekçe gösterilmeden yazının bu kısımları tamamen değiştirilerek iki kişinin yargılanmaması olarak değiştirilmiştir.

Sonuç: Muhakkikin raporunun onaylanıp Personel Daire Başkanlığına gönderilmesi ile ilişiği kesildiği ve raporun resmi belge haline geldikten sonra değiştirdiği raporla 2000 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığına tamamen sahte belgelerle 39 kişinin işe girmesini sağlayanların yargılanmaması sonucunu doğuran resmileşen raporu değiştirmesi şeklinde gerçekleşen eylemin 5237 sayılı Yasanın 204/2. maddesine göre kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturduğundan sanık hakkında bu eylemle ilgili sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

KAYNAK
http://benimavukatım.com