Ölüm ve cismani zararda maddi
tazminat ve kriterlerini incelemek için önce bazı tanımlara kısaca değinmek
gerekir. Bunlar; işçi, işveren, işveren vekili, alt işveren, işyeri ve iş
sözleşmesi tanımlarıdır.
I- İŞÇİ
Bir iş sözleşmesine dayanarak
çalışan gerçek kişiye, işçi denir. (iş K.m.2)
İşçi; hizmet akdine dayanarak
çalışanlara denir. (SK.m.2)
Bu Kanun bakımından araç sahibi
hariç, nakliye mukavelesine göre esas itibariyle bedeni hizmet arzı suretiyle
çalışmayı veya neşir mukavelesine göre eserini naşire terk etmeyi meslek
edinmiş bulunanlar ve adi şirket mukavelesine göre ortaklık payı olarak esas
itibariyle fiziki veya fikri emek arzı suretiyle, bu mukavelenin aynı durumdaki
herkese fiilen açık olması kaydıyla, bir işyerinde çalışanlar da işçi
sayılırlar. (SK.m.2)
II- İŞVEREN
Bir iş sözleşmesine dayanarak
işçi çalıştıran gerçek ve tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve
kuruluşlara işveren denir. (iş K.m.2)
İşveren; İşçi sayılan kimseleri
çalıştıran gerçek veya tüzelkişiye ve tüzelkişiliği olmayan kamu kuruluşlarına
denilir. (SK.m.2)
Bir adi şirkette fiziki veya
fikri emek arzı suretiyle ortak olanların dışındaki ortaklar da bu Kanun
bakımından işveren sayılırlar. (SK.m.2)
III- İŞVEREN VEKİLİ
İşveren adına hareket eden ve
işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili
denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden
doğrudan işveren sorumludur.
Bu Kanunda işveren için öngörülen
her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır.
İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan
kaldırmaz. (iş.K.m.2)
İşveren vekili; İşveren sayılan
gerçek ve tüzelkişiler ve tüzelkişiliği olmayan kamu kuruluşları adına
işletmenin bütününü sevk ve idareye yetkili olanlara denilir.
İşveren vekilleri bu Kanun
bakımından işveren sayılırlar. (SK.m.2)
IV- ALT İŞVEREN
Bir işverenden, işyerinde
yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin
bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık
gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu
işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında
kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl
işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan,
iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan
yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. (iş.K.m.2)
V- İŞ YERİ
İşveren tarafından mal veya
hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte
örgütlendiği birime işyeri denir.
İşverenin işyerinde ürettiği mal
veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında
örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer
eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.
İşyeri, işyerine bağlı yerler,
eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.
(iş.K.m.2)
İşyeri: İşin yapıldığı yere
denilir.
İşin niteliği ve yürütümü
bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle, dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi
sair eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. (SK.m.2)
Bu kanunun uygulanmasında, 2.
maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerler
"İşyeri"dir.
İşin niteliği ve yürütümü
bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek,
uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve
büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da (İşyeri) den sayılır. (SSK.m.5)
VI- İŞ SÖZLEŞMESİ
İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi)
bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi
üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe,
özel bir şekle tabi değildir.
Süresi bir yıl ve daha fazla olan
iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur.
Bu belgeler damga vergisi ve her
çeşit resim ve harçtan muaftır.
Yazılı sözleşme yapılmayan
hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını,
günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini,
ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde
tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle
yükümlüdür.
Süresi bir ayı geçmeyen belirli
süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık
süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye
yazılı olarak verilmesi zorunludur. (iş.K.m.8)
Hizmet akdi, bir mukaveledir ki
onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi
dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.
Ücret, zaman itibariyle olmayıp
yapılan işe göre verildiği takdirde dahi işçi muayyen veya gayri muayyen bir
zaman için alınmış veya çalışmış oldukça, hizmet akdi yine mevcuttur; buna
parça üzerine hizmet veya götürü hizmet denir.
Hizmet akdi hakkındaki hükümler,
kıyasen çıraklık akdine tatbik olunur. ( BK.m.313)
Ancak bu tanımda sadece,
''hizmet'' ve ''ücret'' unsurları belirtilirken, iş kanununda yer verilen
"bağımlılık" unsurundan söz edilmemektedir. Oysa, anayasa mahkemesi
tarafından daha önce kabul edildiği gibi, iş sözleşmesi "iş",
"ücret" ve "bağımlılık" olarak sıralanan üç unsurdan
oluşmakta ve bağımlılık unsuru iş sözleşmesini konusu iş görme olan diğer
sözleşmelerden ayıran bir unsur olarak kendisini göstermektedir.
İş ve sosyal güvenlik hukuku
açısından, ölüm ya da cismani zararların, iş kazası yahut meslek hastalığına
dayandığını söyleyebilmek için yukarıdaki tanımları da göz önüne aldığımızda,
işçinin bu durumu, iş kazası ise;
*işyerinde bulunduğu sırada,
*İşveren tarafından yürütülmekte
olan iş dolayısı ile
*işveren tarafından görev ile
başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
*çocuğuna süt vermek için ayrılan
zamanlarda,
*işverence sağlanan bir taşıtla
işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında
gerçekleşmeli, (SSK.m.11-A)
Meslek hastalığı ise;
İşçinin çalıştırıldığı işin
niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden
uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza hallerinin
oluşması sonucunda gerçekleşmelidir. (SSK.m.11-B)
Bu kavramların içeriklerini daha
detaylandırarak; ölüm ve cismani zararlarda maddi tazminatın kriterlerini,
nasıl şekillenmesi gerektiğini anlamak da kolaylaşacaktır.
İŞ GÜVENLİĞİ
İşveren, işyerinde işçilerin
sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak, elverişli şartları
sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu gibi, makinelerin
kullanılmasından doğacak tehlikelerden ve bu hususta önceden alınabilecek
tedbirlerden işçileri uygun bir şekilde haberdar etmek zorundadır.
İşverenler, işyerinde alınan iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı
karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve
sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, gerekli iş sağlığı ve güvenliği
eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları
Çalışma-Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
İşverenler, işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek
hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne
bildirmek zorundadırlar.İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve
yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de
uygulanır. (iş.K.m77) Buna karşın işçiler de, iş sağlığı ve güvenliği
hakkındaki usul ve şartlara uymakla yükümlü tutulmuşlardır.
Borçlar kanununda haksız fiil
sonucu uğranılan zararın tazmini için bazı esaslar öngörülmüştür. Bunlardan
biri zarara uğrayanın, zarar verenin sorumluluk şartlarının oluştuğunu ispat
külfetinin olmamasıdır. Bunun gibi, işçinin iş kazası veya meslek hastalığında
işveren ile aralarında hizmet akdi ilişkisi bulunmasına rağmen sadece kendi
kusursuzluğunu ve maddi olayı kanıtlamak zorunda tutulmasıdır. Öte yandan,
sözleşme ilişkisinde faiz başlangıcı için işverenin temerrüde düşürülmesi
gerekirken, iş kazasının olduğu veya meslek hastalığının belirlendiği tarihte
faiz işlemeye başlar.
Ayrıca tazminat BK.m.43 gereğince
belirlenecektir. İşveren işyerinde gerekli tedbirleri almaması sonucu işçilerin
uğradığı iş kazaları ve yakalandıkları meslek hastalıklarından sorumludur.
Açıklanan bu sebeplerle ölüm, yaralanma ve meslek hastalıkları dolayısıyla
zarara uğrayan kişiler veya mirasçıları, işverenden maddi tazminat
isteyebilirler.
İşveren istihdam eden sıfatıyla
diğer işçilerinin kusuru ile işçisinin uğradığı iş kazası sonucu ölüm ve
maluliyetten sorumludur. İşçinin ve diğer işçilerin kusuru olmaksızın,
işverenin de gerekli tüm tedbirleri aldığı halde meydana gelen iş kazasında,
sosyal düşünceden kaynaklanan ve 7.3.1957 gün ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme kararıyla belirlenen tehlike "risk" sorumluluğu ilkesine
göre işveren hakkaniyete uygun bir tazminatla sorumlu tutulur.
Kural olarak işçinin uğradığı
maddi zararın Sosyal Sigortalar Kurumunca karşılanması gerekir. Bu nedenle
işveren ancak işçi veya yakınlarının SSK'ca karşılanmayan zararlarını ödemek
zorundadır.
Bunun yanında, iş kazası ve
meslek hastalığından dolayı zarara uğrayan işçi veya yakınları, işveren ve
diğer sorumlulardan manevi tazminat isteyebilir.
Sadece iş sağlığı ve güvenliği
tedbirlerinin alınmasının her zaman iş kazaları ve meslek hastalıklarını
önlemekte yeterli olmadığı gerçeği karşısında işçi sağlığı ve iş güvenliği
tüzüğünün değişik hükümlerinde yer aldığı ve uygulamada yargısal içtihat
tarafından kabul edildiği şekilde, işverenlere denetim ve eğitim görevleri de
yüklenmektedir. İşverenler, işyerlerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği
tedbirlerine işçiler tarafından uyulup uyulmadığını sürekli denetleyeceklerdir.
Örneğin koruyucu malzemeyi bulundurmakla yetinemeyecekler, denetim sonucu
bunların kullanılmasını da sağlayacaklar, kullanmayanlara disiplin cezası
uygulayabileceklerdir.
Sosyolojik bir gerçek olarak
işçilerin bir bölümünün de alınan tedbirlere uymakta ihmal gösterdikleri
görülmektedir. Bunun sebebi geniş ölçüde işçilerin iş sağlığı ve güvenliği
konusunda yeteri kadar eğitilmemiş ve bilinçlendirilmemiş olmalarıdır. Kanunla
işverenlere işçileri mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler konusunda
gerekli eğitimi verme görevi getirilmiş, eğitimin usul ve esaslarını düzenlemek
üzere bir yönetmeliğin çıkarılması öngörülmüştür.Ayrıca işçilerin bilgi edinme
hakkı çerçevesinde gerek belirtilen konularda gerekse iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili tüm hak ve sorumlulukları için bilgilendirmeleri görevi işverenlere
yüklenmiştir.
İşyerlerinde iş kazası ve meslek
hastalığı risklerine işçiler kadar, çıraklar ve stajyerler de maruzdurlar. Bu
sebeple konuya ilişkin Avrupa Birliği Yönergesi'nde de yer aldığı şekilde, iş
sağlığı ve güvenliği mevzuatı kurallarından çırakların ve stajyerlerin de aynen
işçiler gibi yararlanması sağlanmıştır.
I- İŞVERENİN HUKUKİ SORUMLULUĞU
İşçinin işverene zarar
verebilecek her türlü davranıştan kaçınması sadakat borcunun, işverenin
işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlaması ise, işçiyi gözetme
borcunun bir sonucudur.
Yeterli güvenlik önlemlerinin
alınmaması sonucu, işçinin ölmesi, sakatlığa uğraması veya meslek hastalığına
tutulması halinde, genel hükümler yolu ile işverene hukuki sorumluluk
yükletilebilir, kendisinden maddi ve manevi zararların giderilmesi istenebilir.
İş Kanunu'nun 80.maddesi "Bu
Kanuna göre sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve
altı aydan fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde her işveren bir iş
sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla yükümlüdür.
İşverenler iş sağlığı ve
güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen
kararları uygulamakla yükümlüdürler.
İş sağlığı ve güvenliği
kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve yükümlülükleri Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikte gösterilir."
Yeni İş Kanununun 77. maddesi
gerekçesinden.
81.maddesi "Devamlı olarak
en az elli işçi çalıştıran işverenler, Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan
tedavi hizmetleri dışında kalan, işçilerin sağlık durumunun ve alınması gereken
iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin sağlanması, ilk yardım ve acil tedavi ile
koruyucu sağlık hizmetlerini yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işin
tehlike derecesine göre bir veya daha fazla işyeri hekimi çalıştırmak ve bir
işyeri sağlık birimi oluşturmakla yükümlüdür.
İşyeri hekimlerinin nitelikleri,
sayısı, işe alınmaları, görev, yetki ve sorumlulukları, eğitimleri, çalışma
şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri ile işyeri sağlık birimleri, Sağlık
Bakanlığı ve Türk Tabipleri Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikte düzenlenir."
82.maddesi "Bu Kanuna göre
sanayiden sayılan, devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran ve altı aydan
fazla sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işverenler, işyerinin iş güvenliği
önlemlerinin sağlanması, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasının izlenmesi hizmetlerini
yürütmek üzere işyerindeki işçi sayısına, işyerinin niteliğine ve tehlikelilik
derecesine göre bir veya daha fazla mühendis veya teknik elemanı
görevlendirmekle yükümlüdürler.
İş güvenliği ile görevli mühendis
veya teknik elemanların nitelikleri, sayısı, görev, yetki ve sorumlulukları,
eğitimleri, çalışma şartları, görevlerini nasıl yürütecekleri, Türk Mühendis ve
Mimar Odaları Birliğinin görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir." demektedir.
Bu madde hükümlerine
aykırılıklarda, işveren için yine hukuki sorumluluk doğuracağı gibi işçiler
içinde işverene karşı bazı haklarını doğurmaktadır.
İş kanunu 83.madde de "İşyerinde
iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut
bütünlüğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı
karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit
edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir.
Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit
eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun
bulunmadığı işyerlerinde talep, işveren veya işveren vekiline yapılır. İşçi
tespitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini
isteyebilir. İşveren veya vekili yazılı cevap vermek zorundadır.
Kurulun işçinin talebi yönünde
karar vermesi halinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alınıncaya
kadar çalışmaktan kaçınabilir.
İşçinin çalışmaktan kaçındığı
dönem içinde ücreti ve diğer hakları saklıdır.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun
kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerlerinde
işçiler altı iş günü içinde, bu Kanunun 24 üncü maddesinin (I) numaralı bendine
uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhal
feshedebilir.
Bu Kanunun 79 uncu maddesine göre
işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması halinde bu madde hükümleri
uygulanmaz."
Bu hükümlere uygun hareket etmek
için İş Kanununun 80.maddesi şartlarının gerçekleşmesi lazımdır.
İşverenin tazmin borcunun hukuki
temeli önceleri "haksız fiil" sorumluluğu olarak kabul edilirken,
B.K.m.332' ye 29.6.1956 tarih ve 6763 sayılı kanun ile eklenen ikinci fıkrada,
akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlerin
uygulanacağı kuralı sebebiyle, iş kazaları ve meslek hastalıklarına ilişkin
davalar 10 yıllık zamanaşımına tabi kılınmışlardır. " (Ek fıkra: 29/06/1956
- 6763/41 md.) İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi
neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden
uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı
hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur."
(B.K.m.332/ek fıkrası)
Diğer taraftan, işçiyi korumaya
yönelik sosyal akımlar, adalet ve hakkaniyet duygularını öne alan çözümler,
özellikle İsviçre'de "ağırlaştırılmış objektif sorumluluk" olarak
özel kanunlarla getirilmiş sorumluluk türü, Fransa'da savunulan "risk
teorisi"nin de etkisiyle "tehlike sorumluluğu" adı altında
Türkiye'de uygulanır olmuştur. Genellikle kusur bilirkişisi raporlarında
işverenin kusur oranı %70 ve daha yüksek tespit edilmektedir.
Bu durum bir çok işvereni zor
durumda bırakmaktadır. İşçilerin mağduriyetini korumak adına işverenlerin
üzerine fazla yük bindirilmektedir. Yargıtay SSK'nın yaptığı ödemelerin dışında
karşılanamayan kısım için hakkaniyete uygun bir tazminatın ödenmesini öngörse
de, işverenin yada üçüncü kişilerin kusuru olması halinde, kusurları oranında
SSK yaptığı ödemeleri bu kişilere rücu etmektedir. Zamanımızın koşullarında
işçilerde artık kanunları özellikle de tazminat hukukuna ilişkin hükümleri
işveren aleyhine kötüniyetli olarak kullanmaya başlamıştır. Yargıtay’ın işçi
lehine kararlar vermeyi bırakıp, hakkaniyete uygun kararlar vermesi gerekmektedir.
B.K.m.55' e dayalı kusursuz sorumluluk hükmünün çok katı uygulanması yanlıştır.
Zira oluşan haksız fiille alakası olmayan işverenler, hakkaniyet gözetilmeden
sırf bu hükme dayanılarak tazminat ödemeye mahkum edilmektedir. Bu gibi
kusursuzluk hallerinde devletin oluşturması gereken bir kaynaktan mağdurlara
ödeme yapılması daha uygundur. İşvereni haksız olarak bu yükle sorumlu tutmak
adalet ve hakkaniyet unsurlarına uymamaktadır.
B.K.m.332 " İş sahibi, akdin
hususi halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden
istenilebileceği derecede çalışmak dolayısı ile maruz kaldığı tehlikelere karşı
icap eden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi
birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur."
Buradaki "hakkaniyet"
ibaresi, işverenin sorumluluğunun dayandığı hukuki esası değil, işveren
tarafından alınması gereken iş güvenliği tedbirlerinin ölçüsünü ifade
etmektedir.
Bu nedenle hukukumuzda işverenin
kusursuz sorumluluğunun kabulünü gerektirecek bir yasal düzenleme olarak
B.K.m.332' ye dayanılamaz.
II- İŞ KAZASI
Borçlar hukuku anlamında kaza,
borçlunun kusuruna dayanmayan, dıştan gelen, öngörülemeyen ve kaçınılmaz bir
olay olduğundan borçluyu borcundan kurtarmaktadır. İş Hukukunda ise, işçinin
işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada ya iş görülürken ya da gördüğü iş
dolayısıyla, dış sebeple ve aniden meydana gelen bir olay sonucu uğradığı bir
kaza, "iş kazası" olarak nitelendirilebilir.
506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununun 11/A maddesinde "İş kazası, aşağıdaki hal ve durumlardan birinde
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya
uğratan olaydır" denildikten sonra, sigortalının işyerinde ya da gördüğü
işin yürütümü dolayısıyla yahut gösterilen diğer sebeplerle yukarıda belirtilen
şekilde zarar görmesi yeterli bulunmuştur. İş ve Sosyal Güvenlik Hukukunun bu
iki kolu arasında iş kazası tanımları farklı olup, sigorta yönünden sorumluluk
işvereninkine göre daha geniş tutulmuştur.
İş kazasından bahsedebilmek için,
işçinin, vücut bütünlüğü zarara uğramış ya da ölmüş olması gerekir. Vücut
bütünlüğünün zarara uğramasından kasıt, "beden" ve "ruh"
bütünlüğüdür.
Öte yandan, vücudun herhangi bir
yerinde meydana gelen kırık, çıkık, kopma, yanma, ezilme, mekanik bir müdahale
sonucu oluşan hasarlar, estetik ve güzellik kaybı, ruhsal
hastalıklar-bozukluklar, tik sahibi olma, el-ayak titremesi, cinsel iktidarın,
koklama, görme, işitme gibi duyuların azalması ya da kaybolması da vücut
bütünlüğünün ihlali kabul edilmektedir.Ayrıca ölüm dediğimiz, işçinin vücut ve
ruh bütünlüğünün tamamıyla sona ermesi de iş kazası sonucu olabilecek
hallerdendir.İş gücünde kayıp ya da malüllük derecesi gerektirmeyen olaylarda
da efor kaybı durumu iş kazası saymaya ve hakkaniyete uygun tazmini de yapmaya
engel görülmemektedir.
"İstenilmeyen olay" iş
kazası kabul edilir. Eğer dıştan gelen bu harici olay ve sonuçları, işçi
tarafından istenilerek yapılmışsa, olay işyerinde ve çalışırken de olsa iş
kazası sayılmaz.
Sosyal Sigortalar Kanununu
110.maddesinde "Kasti bir hareketi yüzünden iş kazasına uğrayan, meslek
hastalığına tutulan veya hastalanan sigortalıya geçici iş göremezlik ödeneği ve
sürekli iş göremezlik geliri verilmez. Sigortalıya yalnız gerekli sağlık
yardımları yapılır." demektedir. Sorumluluk Hukuku açısından da, mağdurun
kusuru, sorumluluğu ortandan kaldıran ve ya tazminatı azaltan bir sebep olarak
belirtilmektedir.
İş kazası işçinin vücut
bütünlüğüne, "dışarıdan gelen harici bir etken" sonucu olmalıdır.
İşçinin daha önce olan hastalığının normal çalışması sırasında nüksederek
zarara sebebiyet vermesi iş kazası sayılmamalıdır. Ancak bu görüşün aksine, var
olan bu hastalığın nüksetmesine, işçinin işyerinde ya da işin yürütümünde
bulunduğu ortamın yükümlülüklerini yerine getirmesi sebep olduğundan iş kazası
sayılmalıdır görüşü de mevcuttur. Örneğin; verem hastalığına tutulmuş işçide,
basit bir iş veya bir hareket, gayret göstermesinde akciğer kanaması
olabilir.Ancak bu kanamanın gerçek sebebi, iş, hareket veya gayret değil,
vücutta önceden mevcut bulunan hastalık halidir. Bu haller sadece, var olan
marazı dışarıya yansıtabilir.Tabi zararın mesleki zarar olduğunun açıkça
anlaşılması halinde, harici etkenin olup olmamasının bir önemi yoktur,zarar
meslek hastalığı kaynaklıdır.
Harici sebepler; mekanik, vurma,
çarpma, itme, kayma olabileceği gibi, sıcak, soğuk şeklinde ısı kaynaklı da
olabilir. Zehirli,bulaşıcı mahiyetteki harici sebeplere bakteri,hayvani ve
kimyevi zehirleri örnek gösterebiliriz. Elektrik akımı, yıldırım dahi harici
bir sebeptir.
İş kazası diyebilmemiz için, ani
bir olay ve ya çok kısa bir süre içerisinde olay meydana gelmelidir. Başlangıç
ve sonu sabit olan tek, bir defalık oluş ani sayıldığından, bunun dışındaki
durumlar iş kazası kabul edilemez.
İşçinin geçirmiş olduğu her kaza
iş kazası sayılmaz. İş kazasının kabul edilebilmesi için, kaza ile görülen iş
arasında illiyet ve otorite ilişkisi bulunmalıdır. Bu nedenle işçilerin
işyerine işverence toplu olarak getirilip götürülmeleri sırasında oluşan trafik
kazaları da "iş kazası" olarak kabul edilmiştir.
III- İŞ KAZASINDA İLLİYET BAĞI
Kusura dayanan sorumluluk ilkesi,
teknolojik gelişmeler karşısında yetersiz kaldığından, işverenin kusursuz
sorumluluğu geliştirilmiştir. Ancak, zararlandırıcı olayın iş kazsı olması,
işverenin sorumluluğu için gerekli şart ise de, yeterli şart değildir.
İşverenin sorumlu tutulabilmesi için, işin yürütümü ile olay arasında uygun
illiyet bağının kurulabilmesi gereklidir.
Bu bakımdan işçi, işverenin emir
ve talimatı altında bulunduğu sırada bir kazaya uğramışsa, illiyet bağı
gerçekleşmiş kabul edilir. İşçinin, işverenin emir ve talimatı altında
bulunması, kendisine yüklenilen işi yapması veya yapmaya hazır olarak beklemesi
halleridir.İlliyet bağı bu unsurlar gözetilerek kurulmalıdır.
Örneğin;
İşvereninin talimatı üzerine iş
yerine gelen işçinin,orada işverenini beklerken geçirdiği zaman
esnasında,işyerine yakın bir parkta otururken başına gelen kaza iş
kazasıdır,zira uygun illiyet bağı vardır. Ancak bu bekleme süresi içinde
herhangi bir arkadaşını ziyaret etmek için başka bir semte giderken başına
gelen kaza iş kazası olarak nitelendirilemez, zira, artık işçi kendi iradesi
ile hareket ederek, işverenin hakimiyet ve otoritesinin dışına çıkmıştır.
Uygun illiyet bağının, tehlike
sorumluluğunun söz konusu olduğu hallerde, işverenin davranışı ile
zararlandırıcı sonuç arasında bulunan bağ, kesilmemiş olmalıdır. Üçüncü kişinin
kastı veya taksirli de olsa yüzde yüz kusurunun olması illiyet bağını keser.
Dolayısıyla işvereni böyle bir iş kazasından sorumlu tutma imkanı yoktur.
İşine giderken yolun karşısına
geçmek isteyen işçinin uğradığı trafik kazası, Sosyal Sigortalar Kanununun 11/A
maddesinde sayılan hallerden olmadığı gibi, olayla iş arasında uygun illiyet
bağıda yoktur. Bu da olayı iş kazası olmaktan çıkarır.
IV- MESLEK HASTALIĞI
Meslek hastalığı
"tedrici" (aşamalı) olarak gerçekleştiğinden iş kazasından bu yönüyle
ayrılır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 11/B maddesinde "Meslek
hastalığı, sigortalının çalıştırıldığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir
sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli
hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir." der.
Meslek hastalığını doğuran harici
sebebin, birden fazla olarak yapılan işe de bağlı şekilde meydana gelmesi,
vücuda yavaş yavaş etkide bulunması gerekir, bu da işçinin vücut bütünlüğünü
ihlal etmelidir. Örneğin; pnömokonyoz (kömür ocaklarında çalışan işçilerde
görülür), akciğerlerde ve solunum yollarında tahribat yapar, bu, işçide
öksürük, nefes darlığı, zayıflık, iştahsızlık ve halsizlik oluşturur. Bir
meslek hastalığı olan pnömokonyozun en son aşamasında da işçi ölmektedir.
Meslek hastalıkları sadece
vücudun fiziki bütünlüğünde değil,ruh ve sinir bütünlüğünde de arazlar meydana
getirmektedir. Örneğin; deniz adamları arasında görülen açık denizlerde intihar
olayları, meslekten kaynaklanan ruhsal çöküntü sonucu oluştuğundan bu da bir
meslek hastalığı olarak kabul edilmektedir.
Ölüm sebebinin, Sosyal Sigortalar
Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümleri göz önünde tutularak resmi bir sağlık
kuruluşunca tespit edilmesi gerekir. Sağlık İşlemleri Tüzüğünde hangi
hastalıkların işyeri şartlarından kaynaklandığı gösterilmiştir ve bunlar meslek
hastalığı olarak yer almaktadır. Bu tüzüğe ekli listede yer almayan herhangi
bir hastalığın meslek hastalığı sayılabilmesi için işyeri şartlarından
doğduğunun kesin olarak tespiti gerekir.
Bu konuda 506 sayılı kanunun 11/B
maddesinin 2. cümlesi "Bu kanuna göre tespit edilmiş olan hastalıklar
listesi dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması
üzerinde çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca
karara bağlanır." demektedir.
V- MESLEK HASTALIĞINDA İLLİYET BAĞI
Bir hastalığın, meslek hastalığı
olarak nitelendirilebilmesi için, bu hastalık ile görülen iş arasında uygun
illiyet bağı bulunmalıdır. Meslek hastalığı ile görülen iş arasındaki illiyet
bağı, işçinin zararlı mikroba maruz kalma süresine "yükümlülük
süresi"ne göre belirlenir. Meslek hastalıklarını gösteren listede
yükümlülük süresi gösterilmektedir. Bunun için işçinin o iş yerinde çalıştığı
süre ile daha önce çalıştığı işyerlerinin durumu araştırılıp sonucuna göre
hangi işverenin işyerinde meslek hastalığına yakalandığının tespiti gerekir.
VI- KUSURUN BELİRLENMESİ
İş kazası veya meslek
hastalığının oluşumunda işverenin sorumlu olması için kusurlu olduğunun
belirlenmesi gerekir. Her ne kadar işverenin, işçi veya hak sahiplerinin
sigortaca karşılanmayan zararlarından hiçbir kusuru olmasa ve olay kaçınılmaz
bulunsa da sorumlu olacağı görüşü (risk nazariyesi) Yargıtay'ca kabul edilmiş
ise de,bu durumda işvereni kusurlu olduğu durumlardaki gibi zararın tamamından
sorumlu tutmanın hak ve nesafet kurallarına da aykırı olacağından B.K.m.43 e
göre, hakimin tazminatı indirebileceği benimsenmiştir.
Uygulamada işçilerin girmelerinin
yasak olduğu yerlerde gerçekleşen kazada ölen işçinin de "müterafik"
kusurlu olduğu kabul edilmelidir. işyerinde İşçi Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü
hükümleri uyarınca olması gerekenden daha fazla gürültülü işyerinde, işçinin
işitme gücünün %18 oranında yitirmesinde işverenin bütünüyle kusurlu olduğu
iddiası karşısında, gürültüden korunmak için işçinin üzerine düşen görevi yapıp
yapmadığının da incelenmesi gerekeceği kabul edilmektedir.
Ayrıca işverenin,işçilerine
olabildiğince rahat ve güvenli çalışma ortamı oluşturmakla yükümlü olduğundan
objektif sorumluluğu en son teknoloji gereği koruyucusu olan makine ve
tezgahları bulundurması yeterli sayılmaz. Bu nedenle işverenin tedbir alması
yetmemekte; bu tedbirlere işçilerin uyduğunun da denetlenmesi gerekmektedir. Bu
hususu işveren ispatlamadıkça kusurlu sayılmaktadır.
Dolayısıyla,öncelikle olayın iş
kazası veya meslek hastalığı olup olmadığı tespit edilmeli ve buna bağlı olarak
da kusur oranları belirlenmelidir.Bu işlemleri de Sosyal Sigortalar Kurumu
yapacaktır.
GENEL OLARAK MADDİ TAZMİNAT
İşverenin işçi sağlığı ve iş
güvenliği kurallarına aykırı davranışı yüzünden zarar gören işçi veya hak
sahipleri maddi tazminat davası açmaktadırlar. Bu davalar, "Sosyal
Sigortalar Kanunu hükümlerince sağlanan haklar dışında kalan zararların
ödetilmesi ilkesine" dayandırılmaktadır. O halde öncelikle davacının iş
kazası sigortasından kendisine gelir bağlanmasını istemesi, sonuç alınamazsa
Sosyal Sigortalar Kurumuna karşı dava açması ve mahkemenin de o davanın
sonucunu beklemesi lazımdır.
Maddi tazminat davasında
amaç,asla zenginleşmek olmamalıdır,Yargıtay'da kararlarında zenginleşmek
amacıyla değil,hak ve nesafet kurallarına uygun olarak zararın giderilmesi için
maddi tazminata hükmedildiğini şu ifadeyle belirtmiştir: "Bu tür davalarda
sonuca gidilirken, hukuk ilke ve esasları yanında, tarafların sosyal ve
ekonomik koşulları birlikte değerlendirilmeli, maddi tazminatın zenginleştirme
aracı olmadığı ve özendirici nitelik göstermemesi gereği gözardı edilmemeli,
maddi tazminatın bir tarafın zararını karşılarken diğer tarafın ekonomik ve
ticari hayattan silinmesini gerektirecek boyutlara ulaşması önlenmelidir."
yine bir başka kararında;
"Haksız zenginleşmeyi ve
mükerrer ödemeyi önlemek için, öncelikle hak sahiplerine SSK tarafından iş
kazası nedeniyle gelir bağlanıp bağlanmadığının araştırılması, bağlanmış ise
belirlenen tazminattan düşülmesi, bağlanmamış ise hak sahibine, Sosyal
Sigortalar Kurumunu davaya dahil etmesi için önel verilmelidir."
demektedir.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki
ilişkiye dayalı olarak meydana gelen iş kazası yada meslek hastalıklarında,
ölüm yada cismani zararla sonuçlanan olaylara dayanarak,işçi ve ya hak sahibi
kişilerin maddi tazminat taleplerinin dayandığı kriterler bulunmaktadır. Bu
kriterlerden başlıcaları ;
1- Talep işçi yada hak sahibi
tarafından, destekten yoksun kalanlar tarafından yapılmalıdır.
2- Durumun iş kazası yada meslek
hastalığından kaynaklandığına dair ve giderilmesi gereken bir zarar
oluşmalıdır.
3- Zamanaşımı süresi içinde
talepte bulunulmalıdır, ki 10 yıllık zamanaşımı mevcuttur.
I- ÖLÜM VE CİSMANİ ZARARLARDA MADDİ TAZMİNAT
İşverenin gözetme borcuna aykırı
davranması sonucu işçinin uğradığı cismani zararların tazmini kendisinden
istenebilir. İş kazası ve meslek hastalığından doğan tazminat davalarını zarara
uğrayan işçi; işçi ölmüşse, onun desteğinden yoksun kalanlar zararlarının
tazminini işveren ve zarara sebep olanlardan isteyebilirler.
Destekten yoksun kalanlar, kanuni
hak sahipleri değil, ölen işçinin sürekli ve düzenli olarak yardım ettiği
kişiler olarak anlaşılmalıdır. Yargıtay bu konuda, nikahsız yaşanan eşi de
destekten yoksun kalan kişi olduğu görüşünü sunmuştur.
a) Maddi Tazminatta Cismani Zararların Hesaplanmasındaki Unsurlar
* Kişinin zarar süresidir. Bu
sürenin belirlenmesinde kazaya veya meslek hastalığına uğrayanın, kaza veya
meslek hastalığı itibariyle yaşı belirlenmekte, bu yaşa isabet eden bakiye
muhtemel ömür tespit edilmektedir.
* Meslekten kazanma gücünden
kayıp oranıdır. Meslekte kazanma gücünde kayba uğrayan, kayıp oranı kadar tam
sağlam olan emsallerine göre daha fazla "efor" sarf edecek,
dolayısıyla daha fazla efor sarf ederek çalışma hayatını sürdürmek zorunda
kalacaktır.
* Kazalının elde ettiği ücrettir.
Ücret, İş Yasasının 26.maddesinde öngörülen geniş anlamda ücrettir. Kazalının
çıplak ücreti dışında, ücret eklentilerinden yararlanması halinde, işyerinde
çalışma kazadan sonra da sürdürülüyorsa, ayrılış tarihine kadar çıplak ücret,
ayrılış tarihinden sonrası için eklentileri ile ücret göz önünde tutulmakta,
hesap raporu düzenlendiği tarihte kazalı çalışmasını sürdürmekte ise yukarıdaki
esas, hesap raporu tarihi itibarıyla uygulanmaktadır. Zarar hesabında ücret,
netleştirilmiş ücrettir.
b) Maddi Tazminatta Ölüm Halinde Destekten Yoksunluk Zararlarının
Hesaplanmasındaki Unsurlar
* Hak sahiplerinin destek
göreceği süreler, ölen ve hak sahiplerinin yaşları,tespit edilen bakiye ömür
süreleridir. Bu bağlamda destek görenin bakiye ömrü, destek verenin bakiye
ömründen uzunsa onun destek süresi, ölenin bakiye ömrüyle sınırlı olmaktadır.
* Ölenin ücreti, cismani zarar
hesabındaki unsur gibidir.
* Ölenin gelirinin kendisi ve hak
sahipleri arasındaki paylaşımıdır. Hak sahipleri eş, çocuklar ve şartları varsa
anne, babadır. Ayrıca devamlı olarak birlikte yaşadığı nikahsız kadın da hak
sahibi kavramı içinde yer almaktadır. Bu açıdan paylaştırma, ölenin ücretinin 100
birim olarak alınması suretiyle yapıldığı gibi, 506 sayılı yasanın
23.maddesindeki %70 in paylaştırılması o yasanın sigorta matematiği esasları
ile sınırlıdır. Bunun ölüm halinde destekten yoksunluk zararlarının
hesaplanmasında uygulanması ölenin gelirinin bir bölümünün hiç
değerlendirilmemesi sonucunu doğurmaktadır. Mesela eş nazara alınırsa, %100'ün
%50'si ile %70 'in %50'si arasında eş aleyhine destek payının azalması sonucu
ortaya çıkmaktadır.
II-MADDİ TAZMİNAT HESABI
İşçinin vücut bütünlüğünün ihlali
halinde, B.K.m.46/1'e göre masraflar, çalışma iktidarının kısmen veya tamamen
kaybından doğan zararlar ve ekonomik geleceğinin sarsılmasından doğan
zararların tazmini gerekir. Tedavi giderlerinin de karşılanması tazminatın
içerisinde nitelendirilmelidir.
İş kazası davalarında olay tarihi
ile hüküm tarihi arasındaki sürede meydana gelen zararın somut olarak
gerçekleşmesi, hüküm tarihinden sonraki geleceğe yönelik devre zararının ise
varsayımlara dayanması, tazminat hesabının bu iki dönem için ayrı ayrı
yapılmasını zorunlu kılar.
İşçinin veya ölümü halinde
desteğinden yoksun kalanların açacakları davada önce, kazanın olduğuna dair
soruşturmayı yapan sigorta müdürlüğünden, kaza tahkikat evrakı getirtilir.
Uzman bilirkişilerden (teknik) kusur raporu alınır. Şayet işverenin hiçbir
kusuru olmadığı ve kusurun tümü işçide görünüyorsa davanın reddi gerekir. Olay
kaçınılmaz etkenler sonucu oluşmuşsa bu taktirde zararın üçte ikisi
işverendeymiş gibi birlikte kusur olarak üçte birlik kısım hesaplanan
tazminattan indirilir. Olay üçüncü kişinin tamamen kusuru sonucu oluşmuşsa
yapılan işle tehlike doğuran sebep arasında illiyet bağı olmadığından yine
davanın reddi gerekir.
Kusur oranı belirlendikten sonra meslekten
kazanma gücü kaybı oranının Sosyal Sigortalar Kurumunca tespiti beklenir.
Meslekten kazanma gücünün kaybı %10'dan aşağı ise, sürekli işgöremezlik geliri
bağlanamayacağından, sadece geçici işgöremezlik ödeneği tazminat hesabından
düşülür. Meslekten kazanma gücünün kaybının %10'dan fazla olması halinde ise
sigortaca bağlanan gelirin peşin sermaye değeri Sosyal Sigortalar Kurumu Genel
Müdürlüğünden son maaş katsayısına göre sosyal yardım zamları ile birlikte
belirlenerek dosya bilirkişiye verilir. Genelde tek kişilik hesap bilirkişi
raporu esas alınarak karar verilir.
Bilirkişi hesap raporunun
denetiminde muhtemel yaşam süresinin PMF tablolarına göre yapılması, ölen ve
destek olunanın doğum tarihlerinin doğru gösterilmesi, erkek için aktif
devrenin 60 yaş, kadın içinse 55 yaş (maden ve yeraltı işlerinde 5'er yıl
eksik) olarak esas alınması, tazminata esas alınan gelirin bilinen son ücret
olması (iş yerinde uygulanıyorsa son toplu iş sözleşmesine göre), işyerinde
ücret bordroları imzalı değilse veya çifte bordro uygulanması durumunda gerçek
ücretin tanık beyanları ve meslek odalarından bildirilen ücrete uygun
bulunması, bilinmeyen dönem için ücretlerin %10 arttırılması ve aynı oranda
iskonto ettirilmesi, destek olunanların yaşına göre destek süresi, emekli
dönemi gelirlerinin hesaplanması hususlarına dikkat edilmek gerekir.
Öte yandan, işçinin maddi
zararının tazmininde, işçinin zararın oluşumunda veya artmasında birlikte
kusuru bulunduğunun tespiti halinde, hakimin bu olguyu ve tazminatın
yüksekliğini gözeterek, maddi tazminatı belirlerken, zarardan belirli bir
indirim yapması da mümkündür. (B.K.m.44)
Ölen işçinin dul eşi destekten
yoksun kalma tazminatı isteyebilir. Ölümden önce boşanan eş tazminat alamadığı
halde, karı-koca hayatı yaşadığı imam nikahlı kadın ölen işçinin destek
olduğunu ispatlarsa işverenden tazminat isteyebilir. Dul eşin her an evlenmesi
mümkün olduğundan (iddet müddeti hariç) evlenme şansı oranında bir miktar
tazminattan düşülür.
Tazminattan indirim sırası da
önem taşır. Hesaplanan tazminattan indirim yapılırken önce;
- birlikte kusur
- SSK yarımları dışında elde
edilen yararlar
- SSK'ca bağlanan gelirin peşin
sermaye değeri ve ödenen geçici iş göremezlik ödeneği
tutarı
- Eşin evlenme şansı
- B.K.m.43-44 uyarınca, olayın
özelliği,tarafların kusur durumu,kaçınılmazlık sebepleri dikkate alınarak
indirim yapılır.
İş kazası sonucu açılan maddi
tazminat davasında hesaplanan maddi tazminattan kurumca bağlanan gelirlerin
sadece dava tarihine kadar gerçekleşen miktarı değil, ondan sonra ileriye
yönelik olarak gerçekleşen gelirlerinde tümünün indirilmesi gerekir.
Yapılan indirimlerden sonra kalan
miktar için eğer istenmişse, olay tarihinden itibaren yasal %30 (1.1.1998'den
sonraki davalarda %50) oranında faiz yürütülerek maddi tazminat hükme bağlanır.
III- MADDİ TAZMİNAT FAİZİ
İş kazası veya meslek hastalığı
nedeniyle hüküm altına alınan maddi tazminat için, davalı tarafın temerrüde
düşürülmesine gerek olmadığından, olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi
gerekir. Bu tür uyuşmazlıklarda özellikle zararın başlangıcında faiz ve
zamanaşımının belirlenmesi yönünden işçide oluşan meslekten kazanma gücü
kaybının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin saptanması gerekir. Bu
bakımdan işçide oluşan meslekten kazanma gücü kaybının oluştuğu tarih belirlenerek
bu tarihten itibaren faize karar verilmelidir.
Zararlandırıcı sigorta olayına
maruz kalan işçinin geçirdiği iş kazası nedeniyle girdiği sürekli iş göremezlik
oranının, sonradan yükseldiği tarih belirlenip o tarihten faiz yürütülmelidir.
Olay tarihinden itibaren hesaplanan yasal faiz oranının uygulanması gerekir.
İş kazası nedeniyle işverene
karşı açılan maddi tazminat davalarının sonucunda işçinin kusurundan dolayı bu
tazminatları faiziyle birlikte ödeme durumunda kalan işverenin ödediği faizi,
kusurlu işçisinden faizi ile birlikte isteme hakkı bulunmaktadır.
Bu başlık altında yazılanlar
manevi tazminat için de geçerlidir.