TERDİTLİ DAVA
1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’ndan önce 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda
terditli davaya ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktaydı. Yasaya bu konuda açık
hüküm getirilmesinin gerekliliği ortak bir kanaat olmuştu. Yeni yasayla
birlikte madde 111’de terditli dava, açıkça dava çeşitleri arasında yerini
aldı.
Bundan önce terditli dava hususu doktrin ve Yargıtay
arasında uyuşmazlıkların çıkmasına sebep oluyordu. Terditli davaya uygulamada
büyük ihtiyaç duyulurken Yargıtay bu dava çeşidini kabul etmekte epey bir süre
direnmişti. Ancak nihayet uygulamada duyulan bu ihtiyaç yargıtayı, terditli
davaları kabule zorlamıştır. Yine de Yargıtay, terditli taleplere sınırlamalar
getirmiştir. Şöyle ki davada terditli olarak ileri sürülen talepler arasında
zıtlık olması söz konusu olamaz.
Terditli davalara cevaz verilmesi, usul ekonomisi ilkesi
bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu sayede dava sayıları ve dava masrafları
azalacaktır. Yeni yasamızda, yargıtay ve doktrin ile paralel olarak bu kurumun
getirilmesi isabetli olmuştur.
Doktrinde, dava çeşitleri, farklı başlıklar altında
kategorize edilmiştir. Buna göre Hukuki korumaya ilişkin dava çeşitleri; dava
konusu hakkın niteliğine göre dava çeşitleri; dava konusu mala göre dava
çeşitleri; Dava konusunun ayni hak veya zilyetlik olmasına göre dava çeşitleri
ve nihayet talep sonucunun niteliğine göre dava çeşitleri şeklinde bir ayrım
yapılabilir. Terditli davalar, talep sonucunun niteliğine göre dava çeşitleri
başlığı altında incelenmektedir.
Bu çalışmamızda da terdit kavramını, şartlarını, terditli
dava çeşitlerini, incelenmesi usulünü inceleyeceğiz.
TERDİT KAVRAMI
“Terdit” kavramı Arapça kökenlidir. Sözlük anlamı olarak;
“reddetme, geri çevirme, iki ihtimalle fikir anlatma” anlamlarına gelir. İki
ihtimalle fikir anlatma ifadesi bize terditli davanın içeriği hakkında ipucu
vermektedir.
Burada terdit ilişkisinin varlığı şartlarına uygun olarak
birinci talebin reddi ya da kabulü halinde ikinci talep incelenebilecektir.
GENEL OLARAK
A. Aslilik Ferilik
İlişkisi
Terditli dava, HMK madde 111’de düzenlenmiştir. Burada
görüleceği üzere terditli davalarda davacı, birden fazla talebini aynı dava
dilekçesinde ileri sürebilmektedir. Yani davacının birden fazla talebi
bulunmaktadır. Terditli davada, davacı, asıl talebinin reddedilmesi halinde
fer’i (yardımcı) talebi hakkında karar verilmesini istemektedir. Örneğin, malın
teslimini, bu talebin reddedilmesi halinde bedelinin ödenmesini talep etmek
terditli bir davadır.
Bu taleplerden birincisi asli talep olurken ikincisi, fer’i
talep olmaktadır. Bu ifadeden anlaşılacağı üzere terditli talepler arasında
aslilik fer’ilik ilişkisi mevcut olmalıdır. Ayrıca bu talepler arasında
ekonomik veya hukuki bir bağlantının bulunması şarttır.
Davacının birden fazla talebinin olmasının çeşitli nedenleri
olabilir. Davacı, söz konusu vakıanın hukuki sonuçlarından emin olmayabilir; ya
da fiili vakıalar hakkında tam bir bilgi sahibi değildir; ya da vakıaların
ispatı konusunda şüpheleri vardır. İşbu nedenlerle her türlü ihtimali gözeterek
davasında yol almak isteyebilir.
B. Karşılık Dava
Davalının karşı davasında da terdit olması mümkündür. Burada
davalı, karşılık davayı, davacının davası ile ya da kendisinin asıl karşılık
davası ile terdit ilişkisi içine sokmaktadır.
Örneğin; asıl davada davacı, rızası olmadan arazisinde
inşaat yapan kişiye karşı el atmanın önlenmesi davası açmıştır. Karşı davalı
ise inşaatı iyi niyetle yaptığını ve değerinin arsa değerinden fazla olduğunu
tazminat karşılığı arsanın kendisine verilmesini ilk istek olarak ileri sürüp
bu kabul edilmediğinde fer’i olarak bina nedeniyle haklı tazminatın kendisine
ödenmesi iddiasında bulunabilir.
Bu durumda davalı, farklı iki hukuki nedene dayanıp farklı
isteklerde bulunmaktadır. Asıl dava ile arasında irtibat bulunduğundan karşı
dava koşulu gerçekleşmiştir. Karşı dava konusu takasta terditli olarak ileri
sürülebilir. Davalı alacağını karşı dava yolu ile isterse terditli takas
isteminde bulunabilir. Öncelikle davacının alacağı mevcut olmadığından davanın
reddine, ikinci olarak davacının alacağının mevcut olduğu sonucuna varılırsa
bunun da davacı alacağı ile takas edilmesi ve fazla alacağın hüküm altına
alınmasını isteyebilir.
C. Gerçek Terditli
Dava ve Gerçek Olmayan Terditli Dava Ayrımı
Terditli davalarda “gerçek terditli dava” (eigentliche
Eventualhäufung), “gerçek olmayan terditli dava” (uneigentliche
Eventualhäufung) ayrımı yapılmaktadır. Bu ayrımın kaynağını iki farklı görüşle
açıklamak mümkündür.
Birinci görüşe göre bu ayrım; fer’i talebin incelenmesinin,
asli talebin reddi ya da kabulüne bağlı olmasına göre belirleniyor. Buna göre;
birinci talebinin reddi halinde ikinci talebinin değerlendirilmesi “gerçek
terditli talep yığılması” olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan eğer ikinci
talebin incelenmesi birinci talebin kabulü şartına bağlanmışsa “gerçek olmayan
terditli talep yığılması” söz konusu olacaktır.
Ancak MUŞUL hakim görüşün aksine bir görüşü savunmaktadır.
Bu ikinci görüşe göre; İkinci sıradaki talep, asıl talebin reddi ya da kabulüne
bağlansa bile bu husus tamamen tarafın iradesinden kaynaklanmaktadır. Yani bu
şartları ortaya koyan davacı tarafın iradesidir.
Bu iki hal de “gerçek terditli talep yığılması” olarak
adlandırılmalıdır. Terdit ilişkisinin kurulmasına tarafın bir iradesinin
olmaması halinde “gerçek olmayan terditli talep yığılması”
söz edebileceğiz.
TERDİTLİ DAVANIN
ŞARTLARI
Bu davanın çeşidinin şartları madde 111’de açıkça
belirtilmiştir:
Buna göre terditli davanın 2 şartı mevcuttur:
1-) Aynı davalıya
karşı ileri sürülecek birden ziyade talep arasında bir aslîlik-ferîlik ilişkisi
mevcut olmalıdır. Yani dava dilekçesinde Önce aslî talep daha sonra da fer'î
talep belirtilmiş bulunmalıdır.
2-) Birlikte
ileri sürülen bu talepler arasında, hukukî veya ekonomik bir bağ bulunmalıdır.
Terditli davalarda davacı birden fazla talepte
bulunmaktadır. Ancak Asıl talebinin kabul edilmemesi halinde yardımcı talebi
hakkında karar verilmesi talep etmektedir. Burada vurgulanması gereken en
önemli husus, davacının asli talebi esastan reddedilmeden yardımcı talebin
incelenememesidir. Ancak mahkeme asli talebin reddini ara karar şeklinde vermek
zorunda değildir. Yargılama sürecinde asli talebin reddi kanaatine varıp yardımcı
talebi incelemeye başlayarak hüküm tesis edebilir. Elbette yargılama sonunda bu
düşüncelerini
somut olarak gerekçeli kararında belirtecektir.
Terditli dava, şarta bağlı dava ikame edilmesi değildir. Bu
davada davacı, taleplerine ilişkin bir inceleme sırası belirlemektedir. Bu
talepler, aşağıda inceleneceği üzere aynı ya da farklı vakıalara
dayanabilirler. Ancak ister aynı vakıalara ister farklı vakıalara dayansın,
terditli talepler arasında muhakkak bir bağlantı bulunmalıdır. Birbiriyle
alakası olmayan, zıt talepler terditli olarak ileri sürülemezler.
TERDİTLİ DAVA
ÇEŞİTLERİ
A. Taleplerin
Dayandığı Vakıalara Göre Ayrım
1-Taleplerin
Dayandığı Vakıaların Aynı Olması
Bu durumda asıl talep ile yardımcı talebin dayandığı maddi
vakıalar aynı iken; bu vakıalara dayandırılan taleplerin hukuki sebebi
değişiktir.
Örneğin A, B’nin arazisi üzerinde haksız olarak ve fakat
iyiniyetle bir yapı inşa ettirdi. Medeni Kanun madde 724’e göre; yapının değeri
açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel
karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının
mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir.
MK madde723’e göre ise; malzeme sökülüp alınmazsa arazi
maliki, malzeme sahibine uygun bir tazminat ödemekle yükümlüdür.
A, önce MK m724’e göre bina ve arsa mülkiyetinin kendisine
verilmesini (asıl talep); fakat mahkemece yapılan inceleme sonucunda binanın
kıymetinin arsa kıymetinden daha az olduğu tespit edilip ilk talebin reddi
halinde MK m723’e göre malzeme karşılığı tazminat (yardımcı talep) talep
edebilecektir.
Bu örnekte, davacı A’nın davasında dayandığı vakıalar
aynıdır: başkasının arsasına yapı inşa edilmesi ve bunu yapan A’nın iyiniyetli
olması. Ancak bu vakıaların hukuki nitelendirilmesi terditli olarak yapılmaktadır.
Bu halde, Kuru’ya göre; hakim, önüne gelen vakıaların hukuki
nitelendirmesini yapma hakkına sahip olduğundan, terditli dava, 6100 sayılı
yasada düzenlenmeden önce de tarafların terditli dava açmasında hiçbir sakınca
olmadığını belirtiyordu.
Fakat Kuru’nun bu görüşüne karşı, Alangoya karşı görüş
sunmaktadır. Alangoya, MK 723 ve MK 724 maddelerinin terditli talep edilmesinin
hukuki sebepte değişiklik olarak nitelendirilmesini eleştirmektedir. Alangoya,
hukuki sebebin değişikliği davaların farklılığını ortaya çıkarmayacağını
savunmaktadır. Yukarıda verdiğimiz örnekte; dava temelinde değişiklik olduğunu
belirtmektedir. Alangoya’ya göre bu örnekte talebin kademelendirilmesi dolayısı
ile terditli dava yığılması söz konusudur.
2-Taleplerin
Dayandığı Vakıaların Değişik Olması
Bu durumda asıl talep ile yardımcı talebin dayandığı maddi
vakıalar da bu vakıalara dayandırılan taleplerin hukuki sebebi de değişiktir.
Örneğin, MK m557-559 hükümlerine göre ölüme bağlı tasarrufun
iptalini (asli talep) istemek; iptal istemi yerinde görülmezse MK m560vd
hükümlerine göre tenkis (fer’i talep) talep etmek.
B. Usuli Talebin
Unsurları Bakımından Terdit
Öncelikle belirtmek isteriz ki; hakimin re’sen dikkate
alabileceği hususlarda terdite başvurmaya gerek yoktur. HMK m.33 gereğince
hakim, Türk hukukunu re’sen uygular. Ancak tarafın hukuki sebepte terdide
başvurmasına da bir engel yoktur.
1-Neticei Talepte
Terdit
Neticei talep, mahkemeden hüküm altına alınması istenen
husus olarak ifade edilebilir. Bu halde davacı, mahkemeden birden fazla hususun
hüküm altına alınmasını istemektedir. Ancak kimi zaman talebin birden fazla
olup olmadığı hususu tereddütlü olabilir. Talep çokluğu sadece görünüşte
olabileceği gibi talep birliği de sadece görünüşte olabilir.
a. Talep Çokluğunun Görünüşte
Olması
Muşul, bu konuda BLOMEYER ve KİON’un düşüncelerini
karşılaştırmış ve bu konuda bir bakış açısın ortaya koymuştur. Bu iki farklı
düşünceden bahsetmek gerekirse;
Blomeyer’e göre; örneğin, “aynen tazmin” ve “nakden tazmin”
taleplerinin söz konusu olduğu durumlarda; bu taleplerin şartlarını her
bakımdan aynıdır. Talepler arasındaki bu maddi hukuksal varlık bağlılığı
nedeniyle bir talebin reddi, bizi diğer talebin de reddedilmesi zorunluluğu
olduğu sonucuna ulaştırır. Keza bir talebin kabulü mümkünse diğerinin de kabul
edilmesi gerektiği sonucuna götürür. Bu görüşe göre bir talebin reddi, diğer
talebin kabulüne engel olmaktadır. Bu durumda da neticei talep çokluğu söz
konusu olmadığından terdit olduğunu da söyleyemeyeceğiz.
Kion ise; maddi hukuk, ihtilaf konusunun tayininde bir rol
oynamaz. Burada, davacının önceden belirlemiş olduğu sıraya göre karar
verilmesini istediği bir terditli talep iradesini ortaya koymaktadır.
Muşul; neticei taleplerin bir ve aynı talep sebebine
dayandırıldığı, davadan sonuç olarak tek bir edanın ifasının isteyebileceği
hallerde dahi neticei talep çokluğunun kabul edilmesi gereken görüşe katıldığı
görüşünü belirtmektedir.
Belirtmek gerekir ki bizim hukukumuzda aynen tazmin ve
nakden tazmin örneği alman hukuk doktrininden farklılık göstermektedir. HMK m26
ve BK m43/1 kanunun açık hükmü gereğince hakim, neticei taleple bağlılık
ilkesini ihlal etmeden takdir hakkını kullanabilecek ve talep edilmese dahi
sanki terdit varmış gibi aynen tazmin veya nakden tazmin’den birini hüküm
altına alabilecektir. Davacının yine de bu hususları terditle talep etmesinde
bir engel olmamakla birlikte lüzum da yoktur.
b. Talep Birliğinin
Görünüşte Olması
Genelde neticei taleplerin aynı olmasından kaynaklanan bu
yanılmada, gerçekte birden fazla neticei talep olmasına rağmen bir tek neticei
talep olduğu sanılabilir.
Davacı 5.000TL’nin satım sözleşmesine, terditli olarak da
ödünç sözleşmesine dayanarak tarafına verilmesini talep ederse; aslında; satım
sözleşmesine dayanarak 5.000TL, terditli olarak da ödünç sözleşmesine dayanarak
5.000TL talep etmektedir.
2-Dava Sebebinde
(Davanın Temelinde) Terdit
Dava sebebinin ne olduğu konusunda 2 görüş mevcuttur.
Ferdileştirme Teorisine göre dava sebebi, davacının talebini
dayandırdığı (kira, satım, ödünç…vb) ferdileştirilmiş somut hukuki ilişkidir.
Postacıoğlu, hukuki sebebi, dava sebebi olarak kabul etmektedir.
Postacıoğlu’na göre davacının ilk olarak belirttiği hukuki
sebebin varit görülmemesi halinde ikinci bir hukuki sebebin nazara alınmasını
istenilebileceğine işaret etmektedir.
Vakıalara Dayandırma Teorisine göre dava sebebi, davacıyı
neticei talebinde haklı çıkarabilecek tüm maddi vakıaların karışımıdır. Bir
başka ifadeyle hayat olayıdır.
Üstündağ, maddi vakıalara dayandırma teorisinin bizim hukuk
sistemimiz açısından isabetli olacağı görüşündedir. Yargıtay ile paralel olarak
hukuki sebepte terdite gidilmesinin lüzumsuz olduğunu belirtmektedir.
Alman doktrininde 3. bir karma görüşe göre; dava sebebi,
neticei talebin dayandığı hayat olayını teşkil eden vakıalardır. Ancak burada
vakıalara dayandırma teorisinden farklı olarak, sadece talebi ayırt edici hale
getiren hayat olaylarını teşkil eden vakıalar önem taşıyacaktır.
Bu ayrımlardan hangisinin yapıldığı; derdestlik, değiştirme
ve genişletme yasağı gibi konular bakımından önem arz etmektedir.
Hukukumuzda bu konuda görüş birliği bulunmamakla beraber,
yargıtay dava sebebini, davanın dayandığı vakıalar olarak kabul etmektedir.
TALEP YIĞILMASININ
ÇEŞİTLERİ
Davacı tarafın, bir davada aynı davalıya karşı birden fazla
usulü talebi ileri sürmesi; mahkeme önüne birden fazla neticei talep
getirmesidir.
Talep yığılması; birden çok talebin bir dava içinde aynı
anda ileri sürülmesi ya da sonradan yeni taleplerin getirilmesi şeklinde
olabileceği gibi birden çok davanın mahkemece bir yargılama içinde
birleştirilmesi şeklinde de olabilir.
A. Birbirinin Yanında
(Kumulativ) Talep Yığılması
Birbirinin yanında talep yığılması, alman hukukunda,
davacının birçok talebi biri diğerinin yanında yer alacak şekilde ileri sürmesi
şeklinde ifade edilmektedir.
Burada her talep birbirinden farklı edaları içermektedir. Bu
talepler birbirinden bağımsızdır. Bunun en önemli sonucu ise, her talep
açısından ayrı ayrı karar verilip hüküm tesis edilebilmesidir.
HUMK m3’e göre;
Müddeabih, birden ziyade ise miktar ve kıymetlerinin mecmuu
esas ittihaz olunur. Müddeabih bir tarafın birini ifa veya istifada muhayyer
olduğu iki veya daha ziyade şeylerden biri ise bunlardan hangisinin kıymeti
ziyade ise yalnız o nazarı dikkate alınır.
Hakkı hiyar muayyen para ile diğer şeye taallük ettiği halde
mahkemenin vazifesini tayinde yalnız para esas ittihaz olunur.
Bizim hukukumuzda bu tür davalarda görev açısından HUMK
m.3/cüm.1’e göre belirleniyordu. Buna göre; taleplerin miktar ve kıymetinin
toplamı, davanın açılacağı mahkemenin belirlenmesinde esas oluyordu. HMK ile
madde 3’ün yerini HMK m 2 aldı:
Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı
haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme,
aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme
bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da
görevlidir.
TBMM Genel Kurulunda önerge ile yapılan değişiklik sonucunda
sulh ve asliye mahkemeleri arasında miktara göre yapılan ayrım, birçok soruna
yol açtığından kaldırılmıştır. HMK m2/2 ile; asliye hukuk mahkemelerinin genel
görevli mahkeme olduğunu belirmek ve bu konudaki tereddütleri kaldırmak için
düzenleme yapmıştır.
B. Seçimlik
(alternativ) Talep Yığılması
Seçimlik talep yığılması, davacının bir veya diğer talebi
ileri sürmesidir. Bu durum, seçimlik borç hallerinde ortaya çıkabilir. Seçimlik
borçta birden çok eda vardır. Ancak bunlardan sadece bir tanesi ifa edilir.
Hukukumuzda seçim hakkı kural olarak borçluya aittir. BK
m71. Borçlunun kullandığı bu seçim hakkı, yenilik doğuran bir haktır. Seçimlik
haklardan biri tek borç haline gelirken diğeri borç konusu olmaktan çıkar.
Seçim hakkına alacaklının sahip olduğu durumlarda alacaklı
dava açmadan önce tercihini yapmalı ve sadece bir borcu dava konusu yapmalıdır.
Aksi halde hakimin, davacı alacaklıya hangi borcu talep ettiğini açıklatması
gerekir. Yargıtay da bu görüştedir. Örneğin; BK 250’ye göre kiracının seçimlik
hakkı vardır. Kiralanan gayrimenkul, kiracının kusuru olmaksızın akitten maksut
olan kullanılmak mümkün olmayacak veya önemli derecede azalacak bir hale
düşerse kiracı, ücretten uygun bir miktarın düşürülmesini ya da ayıp uygun
sürede giderilmezse sözleşmenin feshini isteyebilecektir. Ancak davacı iki
isteğinden birini tercih etmelidir; bu şekilde hareket etmeyerek her iki isteği
birlikte hüküm altına alan yerel mahkemenin kararını bozmuştur.
C. Terditli Talep
Yığılması
Diğer iki talep yığılmasında olduğu gibi terditli talep
yığılmasında da davacı birden fazla usuli talep ileri sürmektedir. Burada
davacının ilk ileri sürdüğü asli talebidir ve ancak bunun reddi ya da kabulü
halinde ikinci olarak ileri sürdüğü fer’i talebi hakkında hüküm verilebilir.
TERDİTLİ DAVA ile
TERDİTLİ HÜKÜM FARKI
Terditli dava ile terditli hüküm birbirine
karıştırılmamalıdır. Öncelikle bilinmelidir ki terditli davada verilen hüküm
terditli değildir. Hakim ya asli ya da fer’i talepten sadece birine
hükmedebilir. Kaldı ki daha önce de belirttiğimiz üzere asli talep esastan
reddedilmeden fer’i talep de incelenemez.
Örneğin; 2004 sayılı İİK’da taşınır rehnine ilişkin ilamların
icrasının düzenlendiği m.24/4’e göre; “Yedinde bulunmazsa ilamda yazılı değeri
alınır. Vermezse ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın haciz yoliyle
tahsil olunur. Taşınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı
bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice
göre takdir olunur.”
TERDİTLİ DAVALARIN
İNCELENMESİ USULÜ
A. Temyiz, Islah ve
Davaların Birleştirilmesi Hallerinde Terdit İlişkisinin Durumu
1-Temyiz
Merciilerinin Farklı Olması Tartışması
Terditli olarak ileri sürülen taleplerin aynı dava çeşidinde
(eda, inşai, tespit…) olmaları zorunluluğu yoktur. HMK m111’de de belirtildiği
üzere, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması
yeterlidir.
Yargıtay, 19.09.1962 tarihli bir HGK kararında; “…Hukuk
Yargılamaları Usulü Kanununda Yargıtay’da ayrı dairelerde incelenecek kararlara
konu olacak davaların birlikte görülmesini engelleyici bir hüküm yoktur. Bundan
başka, ilgisi bakımından birleştirilen davaların az gider ile ve daha çabuk
sonuçlandırılmasında, hem tarafların hem de kanun yararı vardır.” Şeklinde
görüş açıklamıştır. Ancak daha sonraları yargıtay hukuk dairelerinde farklı bir
görüş ortaya atılmıştır. Buna göre; temyiz inceleme daireleri farklı olan
davaların birlikte açılamayacağını; açılmış ise de ayrılması gerektiğini
belirtmiştir.
Muşul’a göre yargıtay hukuk daireleri arasındaki ayrım iş
bölümü ilişkisinden kaynaklandığından, sırf daire farkı nedeniyle taleplerin
farklı davalar olarak açılması görüşü isabetsiz olur. Nitekim 2494 sayılı
kanunla HUMK’da yapılan değişiklik sırasında, temyiz mercii ayrı olan davaların
da birleştirilmesine karar verilebileceğini kanun hükmü haline getirmiş ve HMK
m.166/5’te de bu anlayış sürdürülmüştür.
2494 s. Kanun değişikliğinden sonra, HGK 2004 yılında
kanımızca da isabetli olan ve kanun hükmünü tekrarlayan bir karar vermiştir.
2-Islah ile Terditli
Dava Yoluna Gidilebilmesi Hususu
HMK m.179/3’te belirtilen, davacının neticei talebini ıslah
yoluyla artıramayacağı hususu, ıslah yolu ile terditli talep ileri sürülmesine
engel midir?
Üstündağ, davacının ıslah ile neticei talebini aynı
doğrultuda artıramayacağı ancak ilk neticei talebini destekler şekilde
artırabileceği kanaatindedir.
3-Davaların
Birleştirilmesi Durumunda Terditli Talep
Öncelikle terditli açılabilecekken ayrı ayrı açılmış olan
davaların durumunu inceleyelim. Örneğin muris, aynı tasarruf için ayrı ayrı
iptal ve tenkis davaları açmışsa durum ne olacaktır?
Yargıtay, bu durumda davacıya önce açtığı tenkis davasından
feragat edip etmediğinin sorulması gerektiğini, bu sorulmadan ikinci davanın
(muvazaa nedeniyle iptal) reddedilmesinin mümkün olmayacağını belirtmiştir.
Muşul’a göre, mahkeme, sonra açılan iptal davasını bekletici
mesele yapmalıdır. Muşul bu fikrini yargıtayın 1964 tarihli bir kararını
belirterek güçlendirmektedir. Karara göre yargıtay, ortaklığın giderilmesi
davasından önce açılmış olan tapu iptali davasının sonucunun
beklenmesi gerektiğini kabul etmiştir.
Peki, davaların birleştirilmesi yoluyla 2 talebi terditli
hale getirmek mümkün müdür? Muşul, bu soruya olumlu yanıt vermektedir.
Kanımızca da davalının bu hususta bir zarara uğraması söz konusu değildir.
Çünkü zaten neticei talebi etkileyecek iki ayrı talep, yargılama konusu
yapılarak yaşam bulmuştur. Bunların tek bir dava içinde istenebilmesinde hukuki
menfaati zedeleyecek bir husus yoktur.
B. Terditli
Taleplerin Bağlayıcı Etkisi
1-Mahkeme Açısından
Bağlayıcılık
HMK m.111/2’nin açık hükmüne göre; “Mahkeme, davacının asli
talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer'î talebini inceleyemez ve hükme
bağlayamaz.” Buradan da anlaşılacağı üzere terditli olarak taleplerini ortaya
süren davacı, mahkemenin inceleme yaparken dikkate almasını istediği bir
sıralama iradesini ortaya koymaktadır. Mahkeme kural olarak bu sıraya uymak
zorundadır.
Terdit, hiçbir zaman, hakimin iki farklı talep arasında bir
seçim hakkının olduğu anlamına gelmez. Zaten aksi hal, daha önce de
belirttiğimiz üzere, HMK m26/1 hükmü olan taleple bağlılık ilkesi ile
bağdaşmaz. Bu hükme göre;
“Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan
fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha
azına karar verebilir.”
Ancak daha önce de vurguladığımız üzere, HMK m33 hükmüne
göre, “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” Bu hükme ek olarak HMK m26/2 ‘ye
göre; “Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri
saklıdır.”
Bu durumda hakim, neticei taleple bağlılık ilkesini ihlal
etmeden, hukuki sebepte terditin söz konusu olduğu durumlarda ve aynı zamanda
kanun hükmünün hakime bu yetkiyi verdiği hallerde takdir hakkını kullanabilecek
ve talep edilmese dahi sanki terdit varmış gibi karar verebilecektir.
2-Davacı Bakımından
Bağlayıcılık
Bilindiği üzere medeni usul hukukuna egemen ilkelerden olan
iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağı, davanın seyri
bakımından büyük önem taşır.
HMK m 141’in açık hükmüne göre;
Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile
serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile
iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme
duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun
muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut
değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya
savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda
ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.
Peki, terditli olarak ileri sürülmüş olan asli-fer’ talepler
arasında yapılan bir değişiklik de iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya
genişletilmesi yasağı kapsamında mı değerlendirilmelidir? Muşul, bu durumda da
iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağının söz konusu
olacağını söylüyor. Çünkü bu şekilde davanın hedefinde gerçekleşen bir değişim
olacağından davanın sonucu ve maddi kesin hükmün kapsamı da etkilenmiş
olacaktır.
Yine de HMK m141/2’de belirtildiği üzere, davalının açık
rızası ve ıslah hallerinde, davacının terditli taleplerinin sırasını
değiştirmesinde hiçbir sakınca yoktur.
C. Terditli Davanın
Fer’i Talebe Usuli Etkisi
1-Fer’i Talebin
Derdestliği
Derdestlik, davanın açılmasının doğurduğu sonuçlardandır.
İlk dava açısından davanın açılmasıyla derdestlik olacağından şüphe
yoktur. Fer’i talep açısından da davanın
açılmasıyla derdestlik söz konusu olacaktır. Bu durum taraf iradesine dayanan
bir şart ile de geciktirilemez.
Delillerin ibrazı hususunda ise; mahkeme, asli talebin reddi
halinde fer’i talebi inceleyecekse asli talebin reddi; kabulü halinde
inceleyecekse fer’i talebin kabulü söz konusu olduğunda fer’ talep hakkında
delil sunulması anlamlı olacaktır. Ayrıca mahkeme bu durumda, baştan tüm
delilleri inceleyip yargılama sonucunda gereksiz yere masraf yapmış olmaktan da
kaçınmış olacak ve usul ekonomisi ilkesi ile paralel hareket etmiş olacaktır.
Muşul’a göre; asli-fer’i talepler arasında sıkı bir hukuki
ilişkinin olup olmadığı konusunda ikili bir ayrım yapılmalıdır. asli-fer’i
talepler arasında sıkı bir hukuki ilişki varsa, fer’i talep yargılamaya en
baştan dahil edilmeli ve deliller ortaya konmalıdır.
TERDİTLİ DAVADA GÖREV
Daha önce yaptığımız açıklamalarda HMK madde 2 gereğince
miktara göre sulh ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ayrımın ortadan
kaldırıldığından bahsetmiştik.(bkz. s.8) Bu durumda talepler arasında miktar
farkının olması, görevli mahkemenin belirlenmesi hususunda belirleyici
olmayacaktır.
Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı
haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme,
aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.(HMK m2/1)
Kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk
mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.(HMK m2/2)
HMK Tasarı halindeyken m4/1’de, objektif dava birleşmesi
bütünü içinde yer alan terditli davada, görevin nasıl belirleneceği hususu
hüküm altına alınmıştı. Bu çerçevede, anılan düzenlemede, terditli davada
görevli mahkemenin, ileri sürülen taleplerden birisinin para alacağı olması halinde,
bu para alacağının tutarının; her iki talebinde paradan başka bir şeye ilişkin
olması halinde ise, taleplerden değeri daha fazla olanın esas alınması
suretiyle belirleneceği hususu, açıkça ifade olunmuştu.
Kanımızca HMK’daki bu yeni düzenlemenin ardından göreve
ilişkin yaşanabilecek bir sorun çıktığında kıyas yolu ile bir çözüm üretmek
mümkündür. HMK’nın sulh mahkemesini özel yetkili kıldığı durumlar, fer’i talep
olarak (ya da tam tersi şekilde asli talep olarak) ileri sürülürse durum ne
olacaktır?
HMK m166, davaların birleştirilmesi başlığında, “Aynı yargı
çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış
davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep
üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir”
demektedir.
Buradan şu sonuca varılabilir ki; birden çok talebin söz
konusu olduğu davalarda, taleplerin aynı düzey ve sıfattaki hukuk
mahkemelerinde açılabilen davalar olması bekleniliyor.
Kanımızca bu durumda hakim iki farklı yola başvurabilir.
Birinci yol; HMK m167 gereği davaların ayrılmasıdır. Buna göre; “Mahkeme,
yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya
sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep
üzerine veya kendiliğinden karar verebilir.”
İkinci yol ise; asli talep incelemesinin ardından, bu
talebin reddine karar verilmesi halinde, fer’i talep hakkında görevsizlik
kararı verip dosyayı görevli mahkemeye gönderebilecektir. Görev, kamu düzeninden sayıldığı için hakim
bu hususu yargılamanın her safhasında re’sen değerlendirebilmektedir. Fer’i
talep de ancak asli talebin reddedilmesi ile değerlendirilebildiğinden bu
aşamaya gelinmesiyle birlikte görevsizlik kararı verilebilecektir.
SONUÇ
6100 sayılı HMK’nın 01.11.2011 tarihinde yürürlüğe
girmesiyle, terditli dava kanuni dayanağını bulmuştur.
Talepler arasında aslilik-ferîlik ilişkisi olması aranmış
ayrıca talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttı
getirilmiştir.
Kanunun yürürlük tarihinden önce doktrinde yer alan bazı
tartışmalar yer vermiştir. Bazı yazarlar fer’i talebin, asli talebin reddine
bağlı olabileceği gibi kabulüne de bağlanabileceği görüşünü ortaya koymuştu.
HMK m111/2 ise açıkça; “Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar
vermedikçe, fer'î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz” diyerek,
iradesinin, asli talebin esastan reddedilmesinden yana olduğunu ortaya
koymuştur.
Terditli talebin, talep sonucuna ya da hukuki sebebe veyahut
davanın dayandığı vakıalara göre çeşitlendirilebileceği söylemiştik. Bu
ayrımlar, derdestlik, değiştirme ve genişletme yasağı gibi konular bakımından
önem taşır. Burada, hukuki sebepte terdite gidilmesinin, kanunen bir engeli
olmadığı gibi somut bir faydası da yoktur.
Temyiz mercileri farklı olan terditli taleplerin tek bir
dilekçede toplanmasına yargıtay karşı çıkmış ancak sonraları HUMK’ta yapılan
değişiklik ile bu sorun giderilmiştir. HMK’da da bu hükme aynen yer
verilmiştir. Buna göre temyiz mercilerinin farklı olması, taleplerin terditli
olarak aynı mahkemede ileri sürülmesine engel değildir.
Terditli taleplerin ıslah yoluyla ileri sürülmesi ya da
davaların birleştirilmesi yoluyla terdit oluşturulmasının mümkün olduğunu ancak
ıslah konusunda bazı tartışmaların mevcudiyetini de belirtmiştik. Ayrıca
değiştirme-genişletme yasağı bağlamında, talepler tarafı bağlamaktadır.
Son olarak göreve ilişkin yeni düzenlemeden bahsedilmiştir.
Buna göre, yeni HMK ile asliye hukuk ve sulh hukuk mahkemeleri arasında miktara
dayalı görev ayrımına son verilmiştir. Asliye hukuk mahkemesi, genel görevli
mahkeme olarak kabul edilmiştir.
Adana ceza avukatı
Adana boşanma avukatı