T.C. YARGITAY
8.Ceza Dairesi
Esas: 2013/12126
Karar: 2013/20425
Karar Tarihi: 10.07.2013
ÖZET: Somut olayda, suça sürüklenen
çocuğun katıldığı Nevroz etkinliklerinde, şiddeti, silahlı direnmeyi veya
ayaklanmayı teşvik eden ifadelerin kullanılmadığı, işlenen bir suçu yahut
işlediği suç nedeniyle kişiyi övücü nitelikte bulunmayan, bir hükümlü hakkında
kendi değer yargısını içeren düşüncelerini açıklayan sanığın eyleminde, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının ilgili maddesi uyarınca uygulanması gereken Avrupa
İnsan Hakları sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Skaka/Polonya-27
Mayıs 2003, Korku/Türkiye-23 Eylül 2003 tarihli kararları da gözetildiğinde
yüklenen suçun yasal unsurları oluşmadığının gözetilmemesi bozmayı
gerektirmiştir.
(AİHS m. 9, 10) (2709 S. K. m. 90)
(5237 S. K. m. 215) (KIZILYAPRAK - TÜRKİYE DAVASI) (YURTTAŞ - TÜRKİYE DAVASI)
(ABDULLAH AYDIN - TÜRKİYE DAVASI) (ZANA - TÜRKİYE DAVASI) (SÜREK - TÜRKİYE
DAVASI)
Dava: Gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- <İşlenmiş bir
suçun> veya <işlemiş olduğu bir suçtan dolayı bir kişinin> alenen
övülmesi TCK.nun 215. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Kişinin, işlediği
suç nedeniyle övülmesi, bu kişinin işlediği suçun da övüldüğünü göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyet Anayasasının
90/5. maddesinde yer alan <Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası
andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile
Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve
özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarda kanunların aynı konuda farklı
hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma
hükümleri esas alınır.> hükmü uyarınca 19.03.1954 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan
10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı Yasa ile onaylanmış bulunan <İnsan Haklarını
ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi> (AİHS), iç hukukumuzun uyulması
zorunlu bir parçası haline gelmiştir.
Sözleşmenin 9. maddesinde din ve
inanç hürriyeti, 10. maddesinde ifade hürriyeti, 11. maddesinde örgütlenme
hürriyeti düzenlenmiştir. Bu üç madde; sözleşmenin genel amacı olan çoğulcu
demokratik rejim için toplumda hoşgörünün sağlanarak çoğulcu demokrasinin
yerleştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik hükümlerdir.
İfade hürriyeti, bilgi verme ve
bilgi edinme hürriyeti sözleşmenin 10. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin
birinci fıkrasında, <Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak kamu
makamlarının müdahaleleri olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat
özgürlüğünü, haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar>, ikinci
fıkrasında ise, <Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması,
yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün
veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın ve ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının
güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar
veya yaptırımlara tabi tutulabilir.> denilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin,
ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, kamuyu ilgilendiren sorunların kamuya
açık olarak tam bir serbestlik içerisinde tartışılabilmesi, şiddeti teşvik eden
eylemler hariç bu tartışmanın boyutlarının Devlet organları tarafından
maksimuma çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır. Süreklilik gösteren bu
kararlarda, kamuoyunun bir bölümünün ve hatta çoğunluğun hoşuna gitmeyen,
ürkütücü, şok edici, fikirlerin de sözleşmenin 10. maddesi tarafından korunduğu
belirtilmektedir. (Handyside/Birleşik Krallık, Castells/İspanya vb. Kararlar)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kararlarında, ifade hürriyetinin iki istisnası olduğuna işaret edilmektedir.
Birinci istisna şiddeti teşvik edici ve övücü söylemler, ikinci istisna ise azınlıklara
karşı nefret söylemidir. Bunun için önce yazı veya sözün içeriğine bakılmalıdır.
Yazı veya Sözler;
a) Şiddet, bir araç olarak
öngörüyorsa,
b) Kişileri hedef gösterip kanlı
bir intikam istiyorsa,
c) Benimsenen düşünceler için
şiddete başvurmanın meşru olduğu ileri sürülüyorsa,
d) İnsanda saldırgan duygular uyandıracak
biçimde anlamsız bir nefret yaratarak şiddetin doğmasına uygun bir ortamı kışkırtıyorsa,
İfade hürriyetinden
yararlanmayabilir. (Sürek/Türkiye, no.1 Büyük Daire, no 26682/95, Güzel ve
Özer/Türkiye, 6 Temmuz 2010 kararı)
Yazı veya sözün kim tarafından,
nerede, nasıl bir ortamda, hangi koşullar altında yazıldığı veya söylendiği değerlendirilmelidir.
Mahkeme <yakın ve mevcut tehlike> ölçütüne yaklaşarak sözleri söyleyen
kişinin ne kadar etkili olduğu, söylenilen yer ve zaman bakımından
söylenenlerin şiddet yaratmaya müsait olup olmadığına bakılması gerektiğini
kabul etmektedir. (Zana/Türkiye, 25 Kasım 1997 kararı)
İfade özgürlüğü demokratik bir
toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir
bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte
olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan
<haber> ve <düşünceler> için değil, fakat aynı zamanda aleyhte
olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır.
Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar
olmaksızın <demokratik toplum> olamaz. Sözleşme'nin 10. maddesinde
belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar
yorumlanmalıdır. (23.09.1994 tarihli Jersild - Danimarka kararı; 21.01.1999
tarihli Janowski - Polanya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen -
Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna - İtalya kararı).
Bu kapsamda şiddete, silahlı
direnmeye veya isyana teşvik niteliği taşıyan yaklaşımlar ile azınlıklara
yönelik nefret söylemi içeren açıklamalar sözleşmenin koruduğu ifade özgürlüğü
kapsamında değerlendirilemez. (02.10.2003 tarihli Kızılyaprak - Türkiye kararı;
27.05.2004 tarihli Yurttaş - Türkiye kararı; 09.03.2004 tarihli Abdullah Aydın
- Türkiye kararı)
Yazının içeriğine, şiddeti teşvik
edip etmediğine, yazının hangi bağlamda yayınlandığına, yani şiddeti yaratmaya
elverişli olup olmadığına bakılmalıdır. (Gözel ve Özel/Türkiye, 6 Temmuz 2010
kararı)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
13, 14, 25, 26 ve AİHS'nin 9/2, 10/2, 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde
Devlet yahut halkın bir bölümü için rahatsız edici, hoşa gitmeyen, kural dışı,
endişe verici, fakat şiddet ve şiddet kışkırtıcılığı içermeyen nitelikteki,
sözler de ifade hürriyeti kapsamındadır.
Somut olayda, suça sürüklenen çocuğun
katıldığı Nevroz etkinliklerinde, şiddeti, silahlı direnmeyi veya ayaklanmayı
teşvik eden ifadelerin kullanılmadığı, işlenen bir suçu yahut işlediği suç
nedeniyle kişiyi övücü nitelikte bulunmayan, bir hükümlü hakkında kendi değer
yargısını içeren düşüncelerini açıklayan sanığın eyleminde, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 90/5. maddesi uyarınca uygulanması gereken Avrupa İnsan Hakları
sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Skaka/Polonya-27 Mayıs 2003,
Korku/Türkiye-23 Eylül 2003 tarihli kararları da gözetildiğinde yüklenen suçun
yasal unsurları oluşmadığının gözetilmemesi,
2- Kabule göre de; hüküm tarihinde
yürürlükte bulunandan mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Suça sürüklenen çocuk
müdafiinin açıklanan nedenlerle; sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde
görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.
maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince
bozulmasına, 10.07.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.