T.C. YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2012/5-1270
Karar: 2013/248
Karar Tarihi: 21.05.2013
ÖZET: Uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Aşamalarda değişmeyen, tutarlı ve samimi katılan anlatımları, katılan ile sanıklar
arasında yapılmış olan konuşma içeriklerine ilişkin dosya içerisinde bulunan
çözümlemeler, katılan tarafından alınmış olan üç adet uçak bileti ile sanıkların
birbirleriyle ve katılanla sık sık telefon görüşmesi yaptıklarına ilişkin
iletişimin tespiti raporları göz önüne alındığında; katılanın davasının görüldüğü
mahkemede katip olan ve katılanı adliyedeki başka davaları nedeniyle tanıyan
sanık K.'in, davasının reddedilmesi üzerine katılanın neden davanın bu şekilde
sonuçlandığını sorması sonrasında, mesai haricinde yanında çalıştığı, turizm
işiyle uğraşan ve aynı zamanda sanık hakim A. <in de arkadaşı olan sanık N.
ile katılanı tanıştırması, bir araya geldiklerinde katılanın ekonomik durumunu
öğrenmeleri, temyiz istemi reddedilmiş olan katılan üzerinde davaya bakan
hakimin tashihi karar aşamasında dosyayı Yargıtay'da katılan lehine
bozdurulabileceği kanaati oluşturmaları, daha sonra da katılanı davaya bakan
sanık hakim A. ile tanıştırıp, hep birlikte dosyanın tashihi karar aşamasında
Yargıtay'da lehine bozdurulabileceği kanaati oluşturmak suretiyle katılandan
menfaat temininin kararlaştırılması, bu amaçla sanık hakimin katılandan bu işin
çözümü için …… Euro talep etmesi, ancak sanık hakimin paranın diğer sanıkların
bilgisi olmaksızın kendisine verilmesini talep etmesinin, dosya içerisinde bulunan
katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep
telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği ve Ceza Genel Kurulunca hukuka
uygun olduğu kabul edilen yaklaşık 60 sayfalık çözümleme kayıtlarından
anlaşılması, diğer sanıkların da paranın mutlaka yanlarında sanık hakime
verilmesini istemeleri nedeniyle kendisini kandıracakları düşüncesine kapılan
katılanın parayı vermeyip sanıklar hakkında şikayetçi olması şeklinde
gerçekleştiği anlaşılan olayda, 5237 sayılı TCK'nun 6/1-c maddesi uyarınca kamu
görevlisi olan sanık A. <ın eyleminin, görevine girmeyen veya yetkili
olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaati uyandırarak yarar
sağlama suçunu oluşturduğunun kabulünde, sanık N.'in ise; bağlılık kuralının
düzenlendiği aynı kanunun 40/2. maddesi uyarınca eylemden azmettiren sıfatıyla
suça iştirakten sorumlu tutulmasında ve katılanın kendisinden istenilen parayı
sanıklara vermemesi nedeniyle de eylemin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü
ile uygulama yapılmasında suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan kanuni
düzenleme gözetildiğinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
(2709 S. K. m. 22) (5237 S. K. m.
6, 37, 79, 80, 81, 82, 83, 94, 95, 102, 103, 135, 136, 137, 138, 188, 197, 220,
227, 235, 252, 255, 282, 314, 315, 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337)
(5271 S. K. m. 135)
Dava ve Karar: Sanıklar, Şişli İcra
Hakimi A. ve turizmci N.'in Ağustos-Eylül 2006 tarihlerinde, Şişli 3. İcra
Hukuk Mahkemesince verilmiş ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiş
olan bir kararın tashihi karar yoluyla bozulmasını sağlayacaklarını söyleyerek
katılan M.'den yarar sağladıklarından bahisle 5237 sayılı TCK'nun 37. maddesi
delaletiyle aynı Kanunun 255/1. maddesinde düzenlenmiş olan yetkili olmadığı
bir iş için yarar sağlama suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu
davasının yapılan yargılaması sonunda Yargıtay 5. Ceza Dairesince 07.04.2010
gün ve 3-2 sayı ile; sanıkların beraatlarına karar verilmiştir.
Hükmün katılan vekili ve Yargıtay
C.Başsavcılığı tarafından, sanıklara yüklenen suçun sabit olduğu ve cezalandırılmalarına
karar verilmesi gerektiğinden bahisle temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 21.06.2011 gün ve 187-131 sayı ile;
<Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklara yüklenen yetkili olmadığı bir iş
için yarar sağlama suçunun sübuta erip ermediğinin belirlenmesine ilişkin ise
de; katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep
telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların niteliği ile hukuken
geçerli nitelikte delil sayılıp sayılamayacakları hususu öncelikle değerlendirilecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde
çözümlenmesi için öncelikle haberleşme hürriyeti ve iletişimin denetlenmesi
kavramlarının üzerinde durmak gerekmektedir.
Anayasa’nın 22. maddesi gereğince
kural olarak herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliği
esastır. Ancak, yine aynı madde uyarınca, ulusal güvenlik, kamu düzeni, suç
işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması nedenlerine dayalı olarak hakim
kararıyla gizlilik kuralı askıya alınabilir.
Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç
hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin
Korunması Sözleşmesi'nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesi hakkına sahip olduğu kurala bağlanmış, bu hakka bir kamu
otoritesinin müdahalesinin ancak, ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin
ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi,
sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için,
demokratik bir toplumda gerekli olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak
koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmiştir.
Ülkemizde 1412 sayılı CYUY'nın
yürürlükte olduğu 1999 öncesi dönemde iletişimin denetlenmesi konusunda
herhangi bir düzenleyici kural öngörülmemiştir. Uygulamada CYUY'nın 91.
maddesinde yer alan, sanığa gönderilen mektuplar ve sair mersulenin zapt
edilebileceğine ilişkin kuralın kıyasen uygulanması suretiyle haberleşmeler
denetlenmiş ise de bu tür kanıt derlemeleri özellikle öğretide yoğun
eleştirilere konu edilmiştir.
İletişimin denetlenmesine ilişkin ilk yasal
düzenleme, 01.08.1999 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında yer almıştır. Bu
Yasanın 2. maddesinde; 4422 sayılı Yasada katalog halinde sınırlı olarak
sayılan suçların soruşturmasında, başkaca kanıt elde etme olanağı bulunmayan
hallerde hakim kararıyla iletişimin dinlenmesi ve tespiti olanaklı hale
gelmiştir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde C. Savcısı da bu tedbire
başvurabilecek ancak, 24 saat içerisinde hakimden bu konuda karar almak zorunda
kalacaktır. Görüldüğü gibi bu düzenleme ancak sınırlı suçlarla ilgili ve
sınırlı hallerde iletişimin dinlenmesi ve tespitine olanak tanımaktadır. Bu
sınırların dışına çıkılarak iletişimin dinlenmesi ve tespiti halinde elde
edilen bilgiler yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğinde olacaktır.
İletişimin denetlenmesine ilişkin
son düzenleme ise 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında yapılmış, 5320 sayılı
Yasanın 18. maddesi ile de 4422 sayılı Yasa yürürlükten kaldırılmıştır.
5271 sayılı CYY'nın Koruma
Tedbirleri başlıklı dördüncü kısmının 135 ila 138. maddelerini kapsayan beşinci
bölümünde <Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi>
düzenlenmiş olup, anılan Yasanın 135. maddesi,
<(1) Bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması durumunda,
hakim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının
kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit
edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhal hakimin onayına sunar
ve hakim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya
hakim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı
tarafından derhal kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın
tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda
alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması halinde, alınan kayıtlar
derhal yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre
verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin
kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını
tespite imkan veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı
en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak,
örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi
halinde, hakim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar
uzatılmasına karar verebilir.
(4) Şüpheli veya sanığın
yakalanabilmesi için, (...) mobil telefonun yeri, hakim veya gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit
edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, (...)mobil telefon numarası
ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için
yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre
alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme,
kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak
aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan
ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82,
83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra
hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı
(madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde
imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma
(iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3)
10. İhaleye fesat karıştırma (madde
235),
11. Rüşvet (madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı
değerlerini aklama (madde 282),
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya
bu örgütlere silah sağlama (madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar
ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile
Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda
tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu maddede belirlenen esas ve
usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini
dinleyemez ve kayda alamaz> hükmünü taşımaktadır.
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması başlıklı 135. maddenin birinci fıkrasında telekomünikasyon
yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının şartları ve
usulü düzenlenmiştir. İletişimin tespiti, belli bir telefon numarasından
kimlerin ne zaman arandığı, konuşmanın ne kadar süreyle yapıldığı, elektronik
posta yoluyla kimlerle iletişim kurulduğu hususlarının belirlenmesinden
ibarettir. İletişimin dinlenmesi, telli veya telsiz telefonla ya da internet
üzerinden yapılan konuşmalar açısından da geçerlidir. İletişimin kayda alınması
ise, telli veya telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan
konuşmalardaki ses veya görüntüler açısından söz konusu olduğu gibi, elektronik
posta yoluyla yapılan iletişimin içeriği hakkında da uygulanabilir.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan
iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda
alınmasına dair usul ve esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının
Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmeliğin tanımlar başlıklı 3.
maddesinin (e) bendinde; iletişimin dinlenmesi ve kayda alınmasının,
telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmalar ile diğer her
türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik
işlemleri, (f) bendinde ise, iletişimin tespitinin, iletişimin içeriğine
müdahale etmeden iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu
iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit
edilmesine yönelik işlemleri ifade ettiği belirtilmiştir.
5271 sayılı CYY'nın 135. maddesi
anlamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kaydı alınması, bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturma sırasında iki kişi arasında gerçekleştirilen
görüşmenin, ancak bir üçüncü kişi tarafından uygun teknik araçlarla dinlenmesi
ve kayda alınması halinde mümkün olacaktır. Bu yöntemle elde edilen kanıtların
hukuka uygun kabul edilmeleri için de yasada öngörülen usuller dairesinde bu
işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Kendisine karşı suç işlendiği
gerekçesiyle bir kişinin, bir başkasıyla yaptığı telefon görüşmeleri ile ortam
konuşmalarını kayda alması işleminin 5237 sayılı CYY'nın 135. maddesi
kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir. Çünkü yapılan işlemin anılan
madde kapsamında değerlendirilmesi için maddede belirtilen işlemlerin bir suç
dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma sırasında bir üçüncü kişi
tarafından yerine getirilmesi gereklidir.
Katılanın sanıklar ile aynı ortamda
ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt ettiği sırada, sanıklar
hakkında yetkili organlarca başlatılmış bir soruşturma veya kovuşturma
bulunmadığından, dolayısıyla 5271 sayılı CYY'nın 2. maddesinde tanımı yapılan
şüpheli veya sanık kavramlarının konuşmaların kayıt edildiği aşamada sanıklar
yönünden söz konusu olmaması, 5271 sayılı CYY'nın 135. maddesinde düzenlenmiş
olan iletişimin denetlenmesi tedbirinin yalnızca şüpheli veya sanık sıfatına
sahip kişiler hakkında uygulanmasının mümkün bulunması karşısında da, katılan
tarafından elde edilen kayıtların 5271 sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi ve hakim kararı olmaksızın gerçekleştirildiklerinden bahisle
hukuka aykırı kabul edilmesi isabetli bir yaklaşım tarzı değildir.
Somut olay bu kapsamda
değerlendirildiğinde; henüz yasaya göre yetkili mercilerce suç şüphesinin
öğrenilerek soruşturmaya başlanılmayan bir dönemde katılanın kendisinden rüşvet
istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı
görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların 5271
sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi olanağı
bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, katılanın kendisinden
rüşvet istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı
görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların
Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 5237 sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi ve hakim kararı olmaksızın gerçekleştirildiklerinden bahisle
hukuka aykırı kabul edilmesi isabetli değildir.
Diğer taraftan, katılan tarafından
elde edilmiş olan kayıtların 5237 sayılı TCY'nın Özel Hükümler başlıklı İkinci
kitabının kişilere karşı suçlar başlıklı ikinci kısmının dokuzuncu bölümünde
düzenlenen özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar kapsamında kabulü
de olanaklı değildir. Zira katılan eylemi bir başkasının özel hayatına müdahale
olmayıp, kendisine karşı işlendiğini düşündüğü suçla ilgili olarak kaybolma
olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyerek, yetkili makamlara
sunmak amacıyla güvence altına almaktır.
Kişinin kendisine karşı işlenmekte
olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı
ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı
tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü
zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi
söz konusudur.
Öğretide, <Meşru müdafaa olarak
değerlendirilebilecek, örneğin hakaret, tehdit veya şantaj suçlarına muhatap
olan ve o an konuşmaları kayıt altına alan mağdurun elde ettiği bu delil hukuka
uygun sayılacaktır> (Prof. Dr. Ersan Şen, Türk Hukuku'nda Telefon Dinleme,
Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 2. Baskı, sf. 74), <… <kayıt altına
alma> gerçekleşen bir haksız saldırıya karşı, <kayıtları takip
organlarına verme> ise tekrarı muhakkak bir haksız saldırıya karşı
yapılmaktadır. Yani her ikisi de meşrudur. Netice olarak, meşru savunma
çerçevesinde hareket ettiğinden, üzerinde durulan sorunda mağdurun eyleminin
haberleşmenin gizliliğini ihlal veya kişiler arasındaki konuşmaların kayda
alınması ya da benzeri başka bir suça vücut vermediği gibi, yapmış olduğu
kayıtların da hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olduklarından pekala delil
olarak değerlendirilebileceği söylenebilir.> (Yrd. Doç. Dr. Ali İhsan Erdağ,
TBB Dergisi, 2011(92), sf. 54) şeklinde görüşler mevcuttur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay
değerlendirildiğinde;
Katılanın sanıklar ile aynı ortamda
ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde
ettiği kayıtların, 5271 sayılı CYY'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirmesi,
bu bağlamda hakim kararı olmadığından bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi
olanaklı olmayıp, rüşvet istenmek suretiyle sanıklar tarafından kendisine karşı
işlendiğini iddia ettiği suçla ilgili olarak, bir daha elde edilme olanağı
bulanmayan kanıtların yetkili makamlara sunulmak amacıyla toplandığının,
dolayısıyla hukuka uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, katılanın sanıklar ile
aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek
suretiyle elde ettiği kayıtları hukuka aykırı kabul ederek, hükme esas almayan
Yargıtay 5. Ceza Dairesi beraat hükmünün, hukuka uygun olduğu kabul edilen
kayıtlarında değerlendirilmesi suretiyle sanıkların hukuki durumlarının yeniden
değerlendirilmesi gerektiğinden esasa ilişkin diğer yönleri incelenmeksizin
bozulmasına> karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak hukuka uygun olduğu
kabul edilen kayıtları da göz önünde bulundurmak suretiyle sanıkların hukuki
durumlarını yeniden değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve
5-2 sayı ile; yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçuna teşebbüsten
sanık A.’ın 5237 sayılı TCK’nun 255/1, 35/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca
hapis cezasından çevrilme 6000 lira ve doğrudan hükmolunan 1000 lira adli para,
sanık N.’in ise aynı kanunun 40 ve 38. maddeleri yollamasıyla 255/1, 35/2, 62
ve 52/2. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilme 6000 lira ve doğrudan
hükmolunan 1000 lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, 53/5 maddesi
gereğince sanık A.'ın cezasının infazından sonra işlemek üzere takdiren 150 gün
süreyle 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına,
sanıkların yeniden suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından CMK’nun 231.
maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık N. müdafii ve
sanık A. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının
<onama> istekli 19.09.2012 gün ve 31069 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay
Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık K. hakkında verilen
mahkumiyet hükmüne karşı kanun yoluna başvurulmadığından inceleme, sanıklar A.
ve N. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi
gereken uyuşmazlık; sanıklar A. ve N.’in atılı suçu işleyip işlemediklerinin
belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılanın, yaklaşık değeri 3
trilyon lira olan taşınmazının 600 milyar liraya satıldığı iddiasıyla Şişli 3.
İcra Hukuk Mahkemesinin 2004/471 esas sayılı dosyasında 09.07.2004 tarihinde
ihalenin feshi davası açtığı, hakimliğini A.’ın, zabıt katipliğini ise K.’in
yaptığı mahkemece 25.04.2006 gün ve 471-239 sayı ile davanın reddine ve
katılandan % 10 para cezası alınmasına karar verildiği, katılan tarafından
temyiz edilen bu kararın Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 18.07.2006 gün ve
13051-15897 sayı ile onandığı, tashihi karar talebi de 24.11.2006 tarihinde
reddedilen katılanın 11.01.2007 tarihinde yaptığı yargılamanın yenilenmesi
talebinin de kabul edilmediği,
Katılanın 02.10.2006 tarihinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede, Yargıtay’ca onanmış olan
kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince tashihi karar yoluyla bozdurmak vaadiyle
hakim A.’ın kendisinden toplam 600 bin Euro rüşvet istediği iddiasıyla
şikayetçi olduğu ve ayrıca olayla ilgili olarak kendisi tarafından telefona
kaydedilen konuşma kayıtlarını içeren 3 adet CD’yi de savcılığa teslim ettiği,
Katılanın aynı iddialarla
28.03.2007 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçe ile de
ayrıca K. ve N. hakkında da şikayetçi olduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
sanık K.’in rüşvet almaya teşebbüs suçundan 5237 sayılı TCK'nun 252/1-3 ve 35.
maddeleri, sanık N.’in ise rüşvet almaya teşebbüs suçuna yardımdan aynı kanunun
252/1-3, 35 ve 39. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarının talep edildiği, bu
davanın yapılan yargılaması sonunda İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince
17.04.2008 gün ve 348-109 sayı ile, sanıklar K. ve N.'in, yetkili olmadığı bir
iş için yarar sağlamaya teşebbüs suçundan, 5237 sayılı TCK'nun 255/1, 35, 62 ve
52. maddeleri uyarınca 10 ar ay hapis ve 120 şer Lira adli para cezası ile
cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın sanıklar müdafileri tarafından
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesince 22.06.2009 gün ve 461-7888
sayı ile, aynı olay hakkında A. hakkında Yargıtay 5. Ceza Dairesinde açılmış ve
derdest olan bir davanın bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına
karar verildiği, bunun üzerine İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince 28.03.2007
gün ve 282 sayı ile birleştirme kararı verilerek, dosyanın Yargıtay 5. Ceza
Dairesine gönderildiği ve tüm sanıkların yargılamasının birlikte yapıldığı,
Katılan tarafından sunulan 3 adet
CD üzerinde inceleme yapan bilirkişi tarafından <CD'lerdeki ses kayıtları,
mümkün olduğunca, dil bilgisi kuralları göz ardı edilerek aslına uygun şekilde
deşifre edilip metne yazılmıştır. Ancak özellikle telefon konuşmalarında karşı
tarafın konuşmaları olmak üzere yer yer konuşmalar duyulmamakta, sesler
birbirine karışmakta veya tam anlaşılmamaktadır. Anlaşılmayan yerler metinde
.... olarak gösterilmiştir. Deşifre metinde, seslerin kime ait olduğu konusunda
sıkıntılar yaşanmış, bazı seslerin kime ait olduğu anlaşılmamış, bu durumda ses
erkek/bayan diye ayrılmıştır. Ancak konuşma içinde birbirlerine hitap
ederlerken eğer ses sahibinin ismi geçiyorsa, metnin devamında yine erkek/bayan
olarak yazılmıştır> açıklamalarına yer verildiği, çözümlemelere bakıldığında
konuşmaların büyük ölçüde anlaşılabilir olduğu, seslerin kime ait olduğu
konusunda herhangi bir teknik inceleme yaptırılmadığı,
01.05.2006 ve 30.10.2006 tarihleri
arasında, (karşılıklı olarak) A. ile N.'in 248 kez, A. ile K.'in 33 kez, A. ile
katılanın 2 kez, K. ile N.'in 295 kez, K. ile katılanın 190 kez, N. ile katılanın
ise 46 kez görüştükleri; bazı günler görüşmelerin çok yoğunlaştığı örneğin,
05.09.2006 tarihinde katılan ile K.'in 6 kez, 20.08.2006 tarihinde A. ile N.'in
13 kez, 17.10.2006 tarihinde ise N. ile K.'in 17 kez görüşme yaptıkları, katılan
ile sanık K. arasındaki görüşmelerin 25.04.2006 tarihinde müştekinin davasının
reddedilmesinin hemen ardından 01.05.2006 tarihinde başladığı, devam eden
aşamada ise K. ile A. arasındaki görüşmelerin 05.05.2006 tarihinde başladığı,
katılan ile A. arasındaki iki görüşmenin 01.07.2006 tarihli olduğu, bunun dışında
ise A. ile N. arasındaki görüşmelerin 02.07.2006, K. ile N. arasındaki
görüşmelerin 06.07.2006, müşteki ile N. arasındaki görüşmelerin de 21.08.2006
tarihinde başladığı,
M…… Turizm ve Seyahat Acentası Ltd.
Şti’ne ait 29.08.2006 gün ve 696947 sayılı faturadan ve dosyada bulunan
elektronik uçak biletlerinden; katılanın kredi kartından, 22.08.2006 tarihinde,
N. ve M. adına İstanbul-Milas-İstanbul, A. adına ise İstanbul-Milas-Dalaman-İstanbul
uçak bileti alındığı ve kişi başına 348 TL ödendiği, N. ve katılanın 25.08.2006
tarihinde saat 22.00 de Milas üzerinden Bodrum’a gidip, 27.08.2006 tarihinde
saat 11.55 te aynı havaalanından İstanbul’a döndükleri, A.’ın ise 25.08.2006
tarihinde saat 22.00 de Milas üzerinden Marmaris'e gidip, 28.08.2006 tarihinde
ise Dalaman’dan İstanbul’a döndüğü,
Sanık A.’a ait kredi kartı hesap
ekstresinde uçak biletine ait bir harcamanın bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan M. aşamalarda özetle;
Maslak'ta bulunan gayrimenkulleri ile ilgili olarak Şişli Adliyesi'nde birçok
işlerinin olduğunu, işlerini görmek için gidip geldikçe sanıklardan K. ile
tanıştığını, K.'in kendisine çok yakınlık gösterdiğini, Maslakta bulunan ve
değeri 15-20 trilyon olan gayrimenkulünün üzerine haciz konulduğunu, tebligatın
ise 15-20 seneden beri ikametgah olarak kullanmadığı, gelinlerinin kullandığı
adrese yapıldığını, gayrimenkulünün satışa çıkarılması üzerine satışın iptali
için Şişli İcra merciine müracaatta bulunduğunu, avukatı aracılığı ile Şişli 3.
İcra Tetkik Mercii hakimliğine dava açtığını, davaya birçok hakimin girdiğini,
en son davaya Hakim A.’ın baktığını, sanık K.'in bu mahkemede katip olarak
çalıştığını, davanın aleyhine sonuçlandığını, dava aleyhine sonuçlanınca K.’le
görüşüp davanın lehine sonuçlanacağını söylediği halde neden böyle olduğunu
sorduğunda, hakim D. beyin A. beyle fazla teması olduğunu, herhalde ondan dolayı
sonucun değişmiş olabileceğini söylediğini, kararı temyiz ettiğini, bu arada
bir gün arkadaşları ile birlikte Ramada Otelinde bulundukları sırada K.’in
telefonla aradığını ve daha sonra yanlarına geldiğini, daha sonra kendisine bir
telefon geldiğini, bir misafirin olduğunu ve gelmek istediğini söyleyince kabul
ettiğini, daha sonra N.’in de yanlarına geldiğini, turizmci olduğunu söyleyerek
N. ile tanıştırdığını, sonra ayrıldıklarını, ertesi gün K. in N. ile birlikte
arayarak hakim A.’ın görüşmek istediğini belirttiğini, kabul edince ertesi gün
Ramada Otelinde buluştuklarını, birlikte yemek yediklerini, ayrılırken hakimin
kendisini daireye çağırdığını, ertesi gün daireye gittiğinde hakimin yanlış
karar verdiğini ve bunu düzeltebileceğini, Yargıtayda ceza hakimi olarak
çalıştığını, bir çok tanıdığının bulunduğunu, kararı Yargıtay'da düzelttirebileceğini,
Ankara'da bulunan arsalarının tapularını istediğini, bunları getirdiğini,
Ankara'da yer almak istediği için tapuları istediğini, Bodrum'da oteli olduğunu
söyleyince buraya gitmeyi teklif ettiğini, Bodrum'a gitmek için kendisine,
hakim A. ve N.e uçak bileti aldığını ve kendilerine verdiğini, ancak hakim
beyin biletini Marmaris olarak değiştirdiğini ve oraya gittiğini, N. ile
Bodrum'a gittiklerini, burada otelini ve arsalarını gezdiklerini, N.’in oteli
spor kulübü yapmayı teklif ettiğini ve sürekli olarak hakim A.'a telefonla
malumat verdiğini, daha sonra İstanbul’a döndüklerini, sanıkların üçü birlikte
yemek yemeyi teklif etmeleri üzerine bir otelin restoranında buluştuklarını,
daha sonra hakim A.’ın davanın halledilmesi için 600 bin Euro istediğini, bu
durumu K.’e anlattığında bu işin düzelmesi için bu parayı vermesi gerektiğini
ve zengin olduğunu söylediğini, N. ile görüştüğünde A. beyin bu işi yapacağını
belirttiğini, bu konuşmaları telefona kaydettiğini, arkadaşlarının parayı
vermemesini, kendisini kandırıp parasını alacaklarını söylemeleri üzerine
tedbirli olduğunu ve tüm konuşmaları kaydettiğini, parayı vermediğini ve
şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
Sanık K. özetle; olay tarihinde
Şişli Adliyesinde zabıt katibi olduğunu, ihtiyacı nedeniyle turizm firması olan
ve hakim A. beyin arkadaşı olan N.’in firmasında mesai sonraları çalıştığını,
katılanı adliyede davaları olması nedeniyle tanıdığını, Bodrum'da otel işleri
nedeniyle N.'i katılan ile tanıştırdığını, birlikte yatırım amaçlı iş yapacakları
nedeniyle tanışıp görüştüklerini, katılanın adliyede bir takım işleri olduğunu,
katılanın A.’in mahkemesinde görülmekte olan bir davayı kaybettiğini, hakim
beyin bu işi temyiz aşamasında Yargıtay'da halledebileceğini kendisine
söylediğini belirttiğini, ancak buna inanmadığını, karşılığında bir şey
istediğinden bahsetmediğini, davasını daha önce hakim beyin kabul ettiği sonra
değiştirdiği yönünde bir şey söylemediğini, birlikte yemek yediklerini, ancak
suçlamaları kabul etmediğini belirtmiş,
Sanık N. özetle; şirket sahibi
olduğunu ve turizm işiyle uğraştığını, turizm işi için yatırım amaçlı olarak
katılan ile birlikte Bodrum'a gittiğini, katılanın otel yapımı için öngördüğü
yatırım yapacakları yere gidip araziyi gördüklerini, arazi üzerinde otelin
kurulmuş bazı ünitelerinin olduğunu, eksik olan tesisler için eksperin gelip ne
kadar masraf olacağını belirlediğini, 600.000 Euronun tesisler için öngörülen
fiyat olduğunu, iki gün sonra İstanbul'a döndüklerini, sonradan katılanın
kendisini oyalaması nedeniyle kandırıldığı kanısına vardığını, icra dosyası ile
hiçbir ilgisinin olmadığını, bu konuyla ilgili olarak kimseyle görüşmediğini,
hakim A. ile bir araya geldiklerini, icra tetkik mercii dosyasının hiç gündeme
gelmediğini, yalnız A. Bey'in emekli olduğunda otelle ilgilenebileceğini, ben
de çalışırım dediğini, zaman zaman hakim beyle bir araya geldiğini, K.’in bazen
şirketine gelip part time olarak çalıştığını, icra tetkik mercii dosyası ile
ilgili bir şey söylemediği gibi, bu konuda aralarında hiçbir zaman konuşmada
geçmediğini, Bodrum'a gittiklerinde yalnız kendisinin ve katılanın olduğunu,
hakim A.’ın kendileriyle gelmediğini, hiçbir şekilde uçak bileti alıp verme
olayının olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini söylemiş,
Sanık A. özetle; suçlamaları kabul
etmediğini, katılanın aleyhinde verilen kararı kanuni yollardan lehine
verilmesini temin edemeyince alışık olduğu hileli yöntemlere başvurarak, hakimi
şaibeli bir kişi gibi göstererek, borcunu ödememek amacıyla yargılamanın iadesi
yoluna başvurabilmek için böyle bir iftira attığını, katılanın bu şekilde bir
çok kişinin canını yaktığını, katılanın İstanbul Adliyelerinde çok sayıda suç
dosyası ve ihaleye fesat karıştırma dosyalarının olduğunu, katılanın kendisinin
baktığı Şişli 3. İcra Mahkemesinin 2004/471 esas sayılı dosyasında açmış olduğu
ihalenin feshi davasını kaybetmesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından
onanması sonucu, davayı yeniden gördürmek için bu şekilde davrandığını,
katılanın asıl amacını gizleyerek, turizm işi yapan arkadaşı N. ile 2006 yılı Ağustos
ayında bir vesile ile tanıştığını, Bodrum’daki oteline yaşlı olması nedeniyle
bakamadığını söyleyince N. ile birlikte bakmaya gittiklerini, N.’in oteli
beğendiğini, sporcuları konaklatmak için uygun olduğuna karar verdiklerini,
ancak N.'in otelin kullanılabilir hale gelmesi için en az 600.000 Euro masrafı
olduğunu katılana söylediğini, katılanın parayı temin edeceğini ancak onarım
işleriyle uğraşamayacağını söyleyince, N.’in bu işle seve seve ilgilenmeyi
kabul ettiğini, ancak katılanın her nedense daha sonra bu anlaşmadan vazgeçtiğini,
kaldı ki katılanın dosyadaki toplam borcunun 300.000 Euro olduğunu, bunun için
600.000 Euro istenmesinin mantık dışı olduğunu, rüşvet isteyecek olsaydı katılanın
davasını reddetmeyip, kabul edeceğini, gerçek bir rüşvet anlaşması olsaymış katılanın
kendisini suçüstü yakalatabileceğini, dolayısıyla böyle bir durumun olmadığını,
katılanın sunduğu CD içeriğini inceleyen bilirkişinin, ses kayıtlarının katılan
tarafından çok sayıda tekrarlar yapılarak kopyalandığı, nerede, ne zaman, kimin
kimle ne amaçla konuştuğunun belli olmadığı tesbitini yaptığı, katılanın sunduğu
CD'leri kanuni delil olmadığını, uçak seyahatini kendi parası ile yaptığını,
kredi kartı ekstresinden bu durumun anlaşılabileceğini savunmuştur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe
giren 5237 sayılı TCK'nun <Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama>
başlıklı 255. maddesi; <Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi
yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu
görevlisi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır>
şeklinde iken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89.
maddesiyle <Nüfuz ticareti> başlığıyla;
(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz
sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde
bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına
menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde,
verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında
veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Menfaat temini konusunda
anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç
doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya
da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi
hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık
eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde
dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin
menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada
belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(6) İşin gördürülmesi amacıyla
girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu
suç nedeniyle cezalandırılır.
(7) Bu madde hükümleri, 252 nci
maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması
halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye'de bulunmaları halinde,
vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma
yapılır> biçiminde değiştirilmiştir.
Maddenin ilk halinde suç, ancak
kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suç olduğundan fail yönüyle özgü suç
olarak kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle her gerçek
kişinin suçun faili olacağı kabul edilmiş, failin kamu görevlisi olması, bu
suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluşturacağı hüküm altına
alınmıştır.
6352 sayılı Kanun ile maddede yapılan
değişiklikle suç rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçuna dönüştürülmüş, işinin
gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan
kişi de suçun faili olarak kabul edilmiştir.
Başlangıçta maddedeki suç yönüyle
teşebbüs hükümlerinin uygulanması kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikle maddenin ikinci fıkrasında, menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması
halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacağı kararlaştırılmıştır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık
konusu değerlendirildiğinde;
Aşamalarda değişmeyen, tutarlı ve
samimi katılan anlatımları, katılan ile sanıklar arasında yapılmış olan konuşma
içeriklerine ilişkin dosya içerisinde bulunan çözümlemeler, katılan tarafından
alınmış olan üç adet uçak bileti ile sanıkların birbirleriyle ve katılanla sık
sık telefon görüşmesi yaptıklarına ilişkin iletişimin tespiti raporları göz
önüne alındığında; katılanın davasının görüldüğü mahkemede katip olan ve katılanı
adliyedeki başka davaları nedeniyle tanıyan sanık K.'in, davasının reddedilmesi
üzerine katılanın neden davanın bu şekilde sonuçlandığını sorması sonrasında,
mesai haricinde yanında çalıştığı, turizm işiyle uğraşan ve aynı zamanda sanık
hakim A.’in de arkadaşı olan sanık N. ile katılanı tanıştırması, bir araya
geldiklerinde katılanın ekonomik durumunu öğrenmeleri, temyiz istemi
reddedilmiş olan katılan üzerinde davaya bakan hakimin tashihi karar aşamasında
dosyayı Yargıtay'da katılan lehine bozdurulabileceği kanaati oluşturmaları,
daha sonra da katılanı davaya bakan sanık hakim A. ile tanıştırıp, hep birlikte
dosyanın tashihi karar aşamasında Yargıtay'da lehine bozdurulabileceği kanaati
oluşturmak suretiyle katılandan menfaat temininin kararlaştırılması, bu amaçla
sanık hakimin katılandan bu işin çözümü için 600.000 Euro talep etmesi, ancak
sanık hakimin paranın diğer sanıkların bilgisi olmaksızın kendisine verilmesini
talep etmesinin, dosya içerisinde bulunan katılanın sanıklar ile aynı ortamda
ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği
ve Ceza Genel Kurulunca hukuka uygun olduğu kabul edilen yaklaşık 60 sayfalık
çözümleme kayıtlarından anlaşılması, diğer sanıkların da paranın mutlaka yanlarında
sanık hakime verilmesini istemeleri nedeniyle kendisini kandıracakları
düşüncesine kapılan katılanın parayı vermeyip sanıklar hakkında şikayetçi olması
şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda, 5237 sayılı TCK'nun 6/1-c maddesi uyarınca
kamu görevlisi olan sanık A.’ın eyleminin, görevine girmeyen veya yetkili
olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaati uyandırarak yarar
sağlama suçunu oluşturduğunun kabulünde, sanık N.'in ise; bağlılık kuralının
düzenlendiği aynı kanunun 40/2. maddesi uyarınca eylemden azmettiren sıfatıyla
suça iştirakten sorumlu tutulmasında ve katılanın kendisinden istenilen parayı
sanıklara vermemesi nedeniyle de eylemin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü
ile uygulama yapılmasında suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan kanuni
düzenleme gözetildiğinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Yargıtay tarafından
karara bağlanan bir dosyaya kanuni olmayan yöntemlerle müdahale edilme
çabalarının <haksız bir işin gördürülmesi> kapsamında kaldığı gözönüne
alındığında, maddenin ilk halinde temel hapis cezasının alt sınırı bir yıl
iken, 6352 sayılı Kanunun 89. maddesi ile yapılan değişiklikle iki yıla
çıkarılması, adli para cezasının üst sınırının 730 günden 5000 güne
yükseltilmesi, failin kamu görevlisi olması halinde cezanın yarı oranında
artırılacağı düzenlemesinin kabul edilmesi, önceki düzenlemede teşeşbüs hükümlerinin
uygulanması mümkün iken, 6352 sayılı Kanunla yapılan değişik ile menfaat temini
konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya
hükmolunacağının hüküm altına alınması nedenleriyle yeni kanuni değişikliğin
aleyhe olduğu, bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren kanuni değişikliğin
sanıklar lehine hükümler içermediği ve Özel Daire hükmünün isabetli olduğu
anlaşıldığından, sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun
bulunan Özel Daire hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel
Kurul Üyesi A.Kınacı; <Aynı davayla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun
21.06.2011 tarihli 2010/187- 2011/131 sayılı bozma kararına yazdığım karşı oy
gerekçemde belirttiğim nedenlerle;
a) Katılanın, hakim veya Cumhuriyet
savcısı tarafından verilmiş bir karar bulunmadığı halde, sanıklarla birlikte
olduğu ortamdaki konuşmaları ve sanıklarla yaptığı telefon görüşmelerini 5 ayı
aşkın süreyle kayda alması <hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil> niteliğinde
olup, bu kayıtların hükme esas alınması mümkün değildir.
b) Sözü edilen kayıtlara
dayanılarak verilen mahkûmiyet hükümleri yasaya aykırıdır.
c) Sanıklar hakkındaki mahkûmiyet
hükümlerinin bozulması gerektiği görüşündeyim.
Sonuç olarak; hükümlerin onanmasına
ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum> düşüncesiyle,
Diğer bir Genel Kurul Üyesi de,
benzer görüşlerle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin
07.03.2012 gün ve 5-2 sayılı hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza
Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
21.05.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
KAYNAK
http://benimavukatım.com