GİRİŞ
Türk Medeni
Kanunu’nun Aile Hukuku’na getirdiği en temel değişikliklerden biri Yasal Mal
Rejimi olarak Edinilmiş mallara katılma Rejimi’ni benimsemiş olmasıdır. Evli
kadının aile birliği içindeki durumu ve eşler arası eşitlik açısından yoğun
tartışmalarla birlikte yasalaşan Türk Medeni Kanunu’nun getirdiği düzenlemeler
halen birçok açıdan tartışmalara konu olmaktadır. Edinilmiş Mallara Katılma
Rejimi’ne yöneltilen en temel eleştirilerden biri mal gruplarına ilişkin
düzenlemelerin son derece karmaşık, tasfiyesinin bir anonim şirketinki kadar
zor olduğudur. Buradan yola çıkarak Medeni Kanunumuzda öngörülen yasal mal
rejiminin evlilik birliğini temelde ekonomik bir birlik olarak algıladığını
söyleyebiliriz. Bu durum kendini, edinilmiş mal - kişisel mal ayrımında
gösterir. Evlilik birliği meydana gelmeden yani mal rejimi sözleşmesi
yapılmadan önce taraflar iki ayrı ekonomik birimdirler ve sözleşmenin imza
anına kadar her iki eşin sahip olduğu malvarlığı değerleri kesin bir biçimde
birbirinden ayrılmaktadır. “Kişisel malların geliri” istisnası dışında (ki
eşler kişisel malların gelirlerinin de kişisel mal olarak kalmasını kararlaştırabileceklerdir.)
sözleşme öncesinde eşlere ait olan mallar hiçbir şekilde – rejim hükümleri
çerçevesinde - nitelik değiştiremeyeceklerdir.
Sözleşmenin
kurulmasıyla birlikte eşlerin yaşam deneyimleri ortaya ‘edinilmiş mallar’
kategorisini çıkaracaktır. Edinilmiş mallar - kişisel mallar ayrımı yasal mal
rejiminin esasını oluşturmaktadır. Bu iki mal grubu rejimin devamı süresince
zaman zaman alışveriş içerisine girebilirlerse de kişisel mal kişisel,
edinilmiş mal da edinilmiş mal olarak kalmaya devam eder. Hayatlarını, zor
günlerini, özlem ve umutlarını, yataklarını paylaşan eşler esasen malvarlığı
değerlerini paylaşmamaktadırlar. Mal grupları arasında geçişler olabilse de,
bunlar tarafların kurduğu alacak-borç ilişkisinden ibarettirler. Bu anlamda
ekonomik paylaşımdan çok alışveriş ilişkisini öngören rejim, bunun hiç de
homojen olmayan kişisel mal-edinilmiş mal ayrımı üzerinden gerçekleştirilmesini
öngörmektedir.
Edinilmiş
Mallara Katılma Rejiminin tasfiyesi de temelde edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı
üzerine kuruludur. Rejim boyunca tarafların edindikleri mallar ve kişisel
malları ayrılacak, tasfiyenin tamamlanmasıyla bir anlamda eşler arasında
sözleşme kurulmadan önce mevcut olan mülkiyet durumu iade edilecektir. Rejimin
taraflara mülkiyet hakkı değil alacak hakkı tanıması da bu durumun bir
ifadesidir. Denkleştirme, eklenecek değerler ve değer artış payı hükümleri
esasen evlilik birliğinin devamı süresince mal grupları arasında hayatın olağan
akışı içersinde yaşanan ilişkilerin muhasebeleştirilmesi kurallarını
koymaktadır. Tasfiyeyle birlikte eşler karşılıklı malvarlığı değerlerinin
durumu açısından deyim yerindeyse başladıkları yere dönmektedirler. Bu açıdan
düşünüldüğünde Türk Medeni Kanunu’nun tercih ettiği yasal mal rejimi emek ve
paylaşımdan çok alışveriş üzerine kurulu, eşleri neredeyse birbiri ile rekabet
içerisinde olan iki ayrı ekonomik birim gibi gören bir düzenlemeyi
benimsemiştir. Aşağıda edinilmiş mallara katılma rejiminde mal gruplarının
düzenleniş şekli ve karşılıklı ilişkileri üzerinden bu savın izini sürmeye
çalışacak, edinilmiş mal - kişisel mal ayrımını ana hatlarıyla ortaya koyarak
bu savı temellendirmeyi deneyeceğiz.
I - YASAL MAL REJİMİNİN TEMELİ OLARAK EDİNİLMİŞ MAL - KİŞİSEL MAL
AYRIMI
Türk Medeni
Kanunu 218. maddesinde ‘Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi edinilmiş mallar ile
eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar’ diyerek yasal mal rejiminin
temel dayanağı olan mal gruplarını düzenlemiş bulunmaktadır. Yasal mal rejimi
içerisinde söz konusu bütün malvarlığı değerleri ya kişisel maldır ya da
edinilmiş mal. Üçüncü bir mal grubu olamayacağı gibi herhangi bir malvarlığı
değeri hem kişisel hem edinilmiş mal ya da kısmen kişisel kısmen edinilmiş mal
olarak kabul edilemez. Paylı mallar olarak üçüncü bir grubun var olduğu iddia
edilebilirse de esasen paylı mallar eşlerden hiçbirinin malvarlığına dahil
değildir. Zira eşlerin paylı mallardaki payları da ya edinilmiş mallarına ya da
kişisel mallarına dahil edilecektir. Bu nedenle paylı mülkiyete ait malları
üçüncü bir mal grubu olarak kabul etmek mümkün görünmemektedir. Öyleyse mal
rejiminin devamı süresince eşlerin yapacağı bütün malvarlığı tasarrufları bu
iki mal grubu açısından dikkate alınacak tasfiye süreci bu iki mal grubunun
birbirinden ayrılması ve denkleştirilmesi üzerinde şekillenecektir. Dolayısıyla
hangi malların kişisel hangilerinin edinilmiş mal olduğunu belirlemek son
derece önemli hale gelmektedir.
II - EDİNİLMİŞ MALLAR
A - GENEL OLARAK
Edinilmiş
Mallara Katılma Rejiminin sona ermesi halinde eşlere tanınmış olan katılma
alacağı hakkı evlilik birliğinin devamı süresince edinilen mallarda birliğin
gerektirdiği yardımlaşma ve paylaşım dolayısıyla diğer eşin de katkısı bulunduğu
anlayışına dayanmaktadır. Bu nedenle katılma alacağının belirlenmesine esas
alınan malvarlığı değerleri edinilmiş mallar olarak tanımlanmıştır.
B - YASAL TANIM VE UNSURLARI
Türk Medeni
Kanunu’nun 219’ncu maddesinde edinilmiş mal “her eşin bu mal rejiminin devamı
süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri” olarak
tanımlanmıştır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki şüphesiz edinilmiş mal bir
”malvarlığı değeri” olmak zorundadır. Malvarlığı değerini eşlerden her birinin
aktifinde yer alan, ekonomik değer taşıyan ve paraya dönüştürülebilen haklar
olarak tanımlayabiliriz. İşte söz konusu bu malvarlığı değerlerinin edinilmiş
mal olarak kabul edilebilmesi için yasa iki koşul belirlemiştir: Mal rejiminin
devamı süresince kazanılma ve karşılığı verilerek kazanılma.
a - Mal Rejiminin Devamı Süresince
Kazanılma
Yasal tanımdan
da anlaşıldığı gibi evlenme akdinin kurulması yani imza anı ile evlilik
birliğinin boşanma ile sona ermesi halinde dava tarihi, ölümle sona ermesi
halinde ölüm tarihi arasındaki zaman dilimi edinilmiş mal kavramının zamansal
çerçevesini belirler. Bu çerçevede bir malvarlığı değerinin edinilmiş mal olup
olmadığının zamansal ölçütü kazanmayı sağlayan işlem veya fiilin gerçekleştiği
andır. Kazanma için aranan öğeler gerçekleştiği an malvarlığının edinilmiş mal
olup olmadığı belirlenmiş demektir.
b - Karşılığı Verilerek Elde Edilme
Malvarlığı
değerinin kazanılmasını sağlayan hukuki işlemin niteliği açısından yasanın
getirdiği kıstas “karşılığını vererek elde etme” kıstasıdır. Ancak karşılıklı
(ivazlı) kazandırmalarla aktife dahil olan malvarlığı değerleri edinilmiş mal
olabilir. Kazanma mutlaka bir edimin değerlendirilmesi yoluyla
gerçekleşmelidir. 219. maddenin ortaya koyduğu tanımı yasa koyucu 220. maddenin
ikinci fıkrasında “herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği
malvarlığı değerlerini“ kişisel mal saymak suretiyle pekiştirmiştir. Ancak
vurgulamak gerekir ki bu kıstas mutlak olarak değerlendirilmemeli kanunun
ilgili hükümleri ile birlikte ele alınmalıdır. Özellikle malların yerine geçen
değerler açısından bu belirleme gözden kaçırılmamalıdır. Zira karşılığının
hangi mal grubundan verildiği bir malvarlığının ait olduğu mal grubunu da
dolaysız olarak etkiler. Buna ek olarak bir malvarlığı değeri, mal rejimi devam
ederken karşılığı edinilmiş mal grubundan verilerek elde edilen değer edinen
eşin kişisel kullanımına yarayan bir eşya ise edinilmiş mal olarak
değerlendirilmeyecektir.
Öte yandan 219.
maddede sayılan ve aşağıda inceleyeceğimiz malvarlığı değerleri de karşılığının
verilip verilmediğine bakılmaksızın edinilmiş mal sayılmaktadır. Bu çerçevede,
sosyal yardım kuruluşlarının yaptığı ödemeler karşılıksız olsalar bile
edinilmiş mal sayılacaktır.
Son olarak 220.
maddede kişisel malların sınırlı olarak sayıldığını vurgulamak gerekir. 219.
maddede ortaya konulan tanımın kapsamına girmese bile 220. maddede sayılan mal
varlığı değerlerinin dışındaki her türlü mal varlığı değeri edinilmiş mal
olarak kabul edilecektir.
219. maddedeki
tanımın “emek karşılığı edinilme” kriterine işaret ettiği görüşü doktrinde
birçok yazar tarafından savunulmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu
ölçüt edinilmiş mallara katılma rejiminin bütünsel mantığından, “ipuçlarından”,
‘aksi kanıt’ yoluyla yapılan çıkarımlardan yola çıkılarak belirlenmektedir.
Zira yasa metninde “karşılığı verilerek elde etme” tabiri kullanılmıştır. Ve bu
tanım “emek karşılığı edinme” biçiminde sınırlanamaz. Tam da bu nedenledir ki
yasa koyucu ikinci fıkrada “çalışmanın karşılığı olan edinimleri” özellikle
saymak ihtiyacı duymuştur. Kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mal
sayılacağı kuralı bu konuda oldukça açıklayıcıdır. Örneğin, eşlerden birine
miras yoluyla intikal eden paranın faiz geliri edinilmiş mal sayılacaktır ve bu
mal varlığı değerinin edinilmesinde eşlerden hiçbirinin emek harcadığı
söylenemez.
C - YASAKOYUCU TARAFINDAN ÖZELLİKLE
BELİRTİLMİŞ MALVARLIĞI DEĞERLERİ
Yasakoyucu 219.
maddenin 1. fıkrasında edinilmiş mal kavramının tanımını yaptıktan sonra ikinci
fıkrada belli mal gruplarının “özellikle” sayarak saydığı bu mal gruplarının
aidiyeti açısından herhangi bir tartışmayı ortadan kaldırmak istemiştir. Beş
bent halinde belirtilen bu malların özelliklerine bakıldığında bu saymanın
örnekleyici bir sayma olduğunu söylemek zordur zira sayılan mal gruplarından
bazıları birinci fıkrada ortaya konulan tanımdaki unsurları içermemektedir.
Yine yasanın düzenleme şeklinden anlıyoruz ki bu sayma sınırlayıcı bir sayma da
değildir. Yasakoyucu “özellikle” demek suretiyle bunların dışındaki mal varlığı
değerlerinin de edinilmiş mal olabileceğini belirtmiştir.
a - Çalışmanın Karşılığı Olan Edinimler
219./1. hükmüne
göre bir eşin çalışmasının karşılığı olan edinimler edinilmiş mal grubuna
dahildir. Birinci fıkrada yapılan tanıma uygun olan bu malvarlığı değerlerinin
ediniminde karşılığı eşlerin çalışması oluşturmaktadır. Burada çalışma edimi ile
paranın karşılıklı değişimi söz konusudur. Ayrıca bir değişim olmaksızın bir
hammaddenin işlenmesi suretiyle edinilen mal da edinilmiş mal grubuna dahil
olacaktır.
Çalışma, Borçlar
Hukuku kapsamında yapma ya da yapmama biçiminde ortaya çıkabileceği gibi fikri
ya da bedensel emek sarfı biçiminde de gerçekleşebilir. Bu çalışmanın sonucunda
elde edilen karşılığının nasıl adlandırıldığının bir önemi yoktur. Yani
ücret’in dışında, ikramiye, kazanç payı, vizite ücreti vs. gibi tüm edinimler
bu temelde çalışmanın karşılığı olarak değerlendirilip edinilmiş mal grubuna
dahil edilecektir.
Edinilmiş
mallara katılma rejiminin temelinde yatan işbirliği ve işbölümü anlayışının bir
yansıması olan hüküm serbest meslek faaliyeti olarak gerçekleştirilen çalışma
ile kazanılan malvarlığı değerlerini de kapsayacaktır. Ancak eşlere tanınan
imkan çerçevesinde kişisel malların gelirinin de kişisel mal olarak kabul
edilmesi halinde ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Örneğin eşlerden birinin
kişisel mallarına dahil olan bir restoranı işletmesi halinde restoranın eşinin
çalışmasından bağımsız olarak elde ettiği gelir kişisel mallara, eşin
çalışmasının karşılığı olan gelir edinilmiş mallara dahil olacaktır.
b - Sosyal Güvenlik Veya Sosyal Yardım
Kurum Ve Kuruluşlarının Veya Personele Yardım Amacıyla Kurulan Sandık Ve
Benzerlerinin Yaptığı Ödemeler
Maddenin ikinci
fıkrasının iki numaralı bendi “sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve
kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin
yaptığı ödemeler”in edinilmiş mal sayılacağını hükme bağlamıştır. Bağ-Kur,
Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, bankaların yardım sandıkları ya da
OYAK gibi kurumları maddede sayılan kurum-kuruluş-sandıklara örnek olarak
verebiliriz.
Maddenin birinci
fıkrasını da göz önünde bulundurarak söyleyecek olursak mal rejiminin devamı
süresince hak kazanılan ödemeler edinilmiş maldır. Burada önemli olan mal
rejiminin devam ettiği dönem ve hakkın kazanılma anı açısından gerekli
ayrımların yapılmasıdır.
Ödemeye rejimin
devamı sırasında hak kazanılmış ise ödeme şekline göre sınıflandırma
yapılacaktır. Ödemenin irat şeklinde yapılması halinde mal rejiminin devamı
süresince yapılan ödemeler edinilmiş mal sayılacaktır. Eğer ödeme toptan
yapılmış ise evlilik birliğinin sona ermesinden sonraki döneme tekabül eden
kısım kişisel mal olarak ayrılacaktır. Bu duruma ilişkin özel düzenleme
228. maddenin 2. fıkrasında yapılmıştır.
Kural kısaca şöyledir: Ödeme irat şeklinde yapılmış olsaydı, rejimin sona
ermesinden sonraki döneme denk gelen iradın peşin sermaye değeri ne olacak
idiyse o miktar kişisel mal grubuna ait kabul edilecektir. Buna aşağıda ayrıca
değineceğiz.
Ödemeye rejimin
başlangıcından önce hak kazanılmış ise yine iki ihtimali değerlendirmek
gerekir. Ödeme irat şeklinde ise sorun ortaya çıkmaz zira rejim süresince
yapılan ödemeler edinilmiş mallara dahildir. Bu, temelde sosyal güvenlik
ödemelerinin işgücünün ikame değeri olmasının bir sonucudur. Ödeme toptan
yapılmış ise ödenen miktarın mal rejiminin yürürlükte olduğu döneme denk düşen
kısmı edinilmiş mal olacak ve hesaplama yine 228. madde çerçevesinde
yapılacaktır. Ancak bu durumda ödemenin ilgili kısmının kendisi ya da yerine
geçen değeri malvarlığında yer almalıdır. Örneğin söz konusu ödeme bankada
mevduat hesabı şeklinde tutuluyor ya da taşınmaz alımında kullanılmış olabilir.
Bu durumlarda söz konusu değerler denkleştirmeye tabi olacaktır. Ama ödenen
miktar mal rejiminin başlangıcından önce harcanıp bitirilmiş ise dikkate
alınmayacaktır.
Son olarak
ödemenin gelecek bir tarihte yapılmış olmasının beklendiği hallerde henüz
edinilmiş bir malvarlı bulunmadığı için bu beklentinin mali bir değeri
bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu beklenilen değerler açısından edinilmiş mallar
ilişkin bir denkleştirme yapılmayacaktır.
Sosyal güvenlik
kurumlarına tabiyet yasa gereği bir zorunluluk iken özel sigorta sözleşmeleri
tarafların iradeleriyle kurulmuş özel hukuk sözleşmeleridir. İştira hakkı gibi
kimi durumlarda da bu sözleşmelerin kendilerine özgü nitelikleri sonucu ortaya
çıkarlar. Bu nedenle özel sigorta sözleşmelerinin ele aldığımız bent kapsamında
değerlendirilmesi mümkün gözükmemektedir. Bu tür ödemelerin kişisel mal
sayılacağı savunulmakla birlikte bu görüşler yeterli dayanaktan yoksundurlar.
Zira hem 219. maddedeki sayma sınırlayıcı değildir hem de bu ödemeler kişisel
mallar arasında sayılmamıştır. Ayrıca 222. maddede “bir eşin bütün malları aksi
ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir” şeklinde ifadesini bulan
“edinilmiş mal karinesi” çerçevesinde bu ödemelerin de edinilmiş mal sayılması
gerek mal rejiminin genel mantığına gerekse de hakkaniyete uygun görünmektedir.
Yine aynı karine dolayısıyla ve yerine geçen değer hükümleri gereği bu
ödemelere hak kazanılmasını sağlayan primlerin kişisel mallardan karşılandığının
kanıtlanması durumunda kişisel mal sayılabilecektir.
Sosyal yardım
kurumlarının yaptığı ödemeleri esasen karşılıksız kazandırma olarak kabul
edebilirsek de bu ödemeler açısından yasanın bir istisna hükmü getirdiğini
söyleyebiliriz. Örneğin evli bir üniversite öğrencisinin Büyükşehir
Belediyesinden aldığı karşılıksız burs, ivazsız kazanma olmasına rağmen
edinilmiş mal olarak kabul edilecektir.
c - Çalışma Gücünün Kaybı Nedeniyle Ödenen
Tazminatlar
219/II.3’e göre
“çalışma gücü kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar” edinilmiş mal grubuna
dahildir. Sözü edilen tazminat özellikle BK. m 46.’dan kaynaklanan, haksız
fiile dayalı tazminatlardır. Bununla birlikte tazminatın BK. 46.’ya dayanma
zorunluluğu da yoktur. Esasen bu hüküm çalışma karşılığı edinilen malların
edinilmiş mal sayılacağına dair hükmün özel bir görünümüdür. Zira çalışma gücü
kaybına uğrayan eş çalışıyor olsa idi elde edeceği mallar edinilmiş mallara
dahil olacaktı.
Çalışma gücünün
kaybına neden olan olayın meydana gelme anına göre farklı ihtimaller göz önünde
bulundurarak bir değerlendirme yapmak gerekir. Çalışma gücünün kaybı geçici ise
ve mal rejiminin başlangıcından önce meydana gelmişse şüphesiz tazminatta
kişisel mallara dahil olacaktır. Çalışma gücü kaybı devam ediyorsa ve tazminat
toptan ödenmişse mal rejiminin devam ettiği süreye tekabül eden kısmı edinilmiş
maldır. İrat şeklinde ödenmişse keza elde edilen gelir edinilmiş mal
sayılacaktır.
Bu iki hükmün
esasen edinilmiş malların kapsamını fazlasıyla genişlettiğini söylemek
mümkündür. 2004 sayılı İcra Ve İflas Kanunu’na göre haczi yasak ya da kısmen
mümkün olan mallar arasında sayılan bu tür ödemelerin paylaşıma dahil
edilmesinin adil olmayan sonuçlara yol açabileceği görüşü kanımızca yerinde bir
eleştiridir. Daha esnek ve hakime takdir alanı bırakan bir düzenlemenin hayatın
sonsuz çeşitliliğine daha iyi yanıt olabileceği aşikardır.
d - Kişisel Malların Gelirleri
219/II.4’e göre
“kişisel malların gelirleri” edinilmiş mallar grubuna dahildir. Hükmün temel
öğesi “gelir” kavramıdır. Gelir Vergisi Kanunu m. 2’ye göre “Ticari kazançlar,
zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye
iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar” gelire giren kazanç
ve iratlar olarak belirlenmiştir. Yine M.K. m. 685 hükmünü göz önüne alarak
“ürün” kavramını da gelirin bir türü olarak değerlendirebiliriz. Madde hükmüne
göre “dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukuki ürünler ile bir şeyin
özgülendiği amaca göre adetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer
verimler” ürün kavramının kapsamına dahildir. Öyleyse diyebiliriz ki kişisel
maldan elde edilen her türlü gelir ve ürün rejimin devamı süresince elde
edilmiş olmak koşuluyla edinilmiş maldır. Bitkiler bakımından, olgunlaşmakla
ürün elde edilmiş sayılır. Asıldan ayrıştırılmış olma şartı aranmaz. Öte yandan
hamile olan hayvanın rejim sona erdikten sonra doğurması halinde yavru
edinilmiş mal sayılacak fakat kişisel mal grubu yararına denkleştirme
gerekliliği ortaya çıkacaktır. Yine kira gelirleri göz önüne alındığında
tahsilat zamanı değil hakkın kazanılma anı esas alınacak, örneğin ilgili kira
dönemi mal rejiminin yürürlükte olduğu döneme denk geliyorsa bu gelir edinilmiş
mallara dahil olacaktır. Gelir zamana yayılmış bir şekilde elde ediliyorsa ve
kısmen mal rejiminin devamına kısmen sonrasına denk geliyorsa gelirin
bölünebilir olup olmamasına göre ya kısmen paylaştırma yapılacak ya da
ağırlıklı kısma göre aidiyet belirlenip denkleştirmeye gidilecektir.
Kişisel malların
gelirleri hesaplanırken masrafların mutlaka dikkate alınması gerekir. Faiz ve
vergi giderleri, asıl malda yaşanan değer kayıpları, işçilik, amortisman vb.
harcamaların tamamı edinilmiş mal olarak gelirden karşılanmalıdır. Enflasyonun
yol açtığı değer kaybı da mutlaka hesaba katılmalıdır.
Geçerken
belirtmek gerekir ki kanunun bu hükmü emredici bir hüküm değildir ve 221/II
hükmüne göre eşler sözleşmeyle kişisel malların gelirinin kişisel mal olacağına
karar verebilirler. Bu istisnanın getirilmiş olmasını, kişisel malların
gelirlerinin edinilmiş mal olarak kabul edileceği hükmünün çok da isabetli
olmadığının göstergesi olarak okumak mümkündü. Ancak öte yandan ülkemizde mal
rejimi sözleşmesi yapma oranının dikkate alınmayacak kadar düşük olduğu
düşünüldüğünde bu istisnanın hiç de işlevsel olmadığını ileri sürebiliriz.
e - Edinilmiş Malların Yerine Geçen
Değerler
Maddenin son
bendinde edinilmiş malların yerine geçen değerlerin edinilmiş mal grubuna dahil
olacağı hükme bağlanmıştır. Burada özel hukuk alanında kabul gören “ikame
ilkesi”nin (aile hukukunda) özel bir görünümüyle karşı karşıyayız. Elde edilen
değer hangi mal grubundan karşılığı verilerek kazanılmışsa o mal grubuna dahil
olmaktadır. “Yerine geçme” kavramı ile kastedilen, edinilmiş mallara ait bir
değerin elden çıkarılması durumunda onun yerini aynı türden olup olmadığına
bakılmaksızın bir malvarlığı değerinin almasıdır. Taşınmazın satılıp otomobil
alınması, hisse senetlerinin taşınmazla takas edilmesi gibi. Yerine geçmenin
hukuki sebebinin ne olduğu önemli değildir. Eşlerden birinin tasarrufu sonucu
olabileceği gibi üçüncü bir kişinin fiili sonucunda veya doğal sebeplerle de
gerçekleşebilir. Sorumlulardan elde edilecek tazminat ya da sigortadan alınacak
ödeme de yerine geçen değer olarak edinilmiş mallara dahil olacaktır.
Kişisel ve edinilmiş
malların birlikte kullanılması ile edinilen değerler söz konusu olduğunda hangi
mal grubu ağırlıklı olarak kullanılmışsa yerine geçen değer o mal grubuna dahil
edilecektir. Ancak bu durumda da diğer mal grubu lehine 230. m. hükmü
doğrultusunda denkleştirmeye gidilecektir.
Edinilmiş malın
ivazsız olarak temliki veya tüketilmesi hallerinde yerine geçen değerden söz
edilmeyecektir. Eşlerden birinin edinilmiş malını lüks eğlencelerde, kumarda
seyahatlerde kullanması durumunda yerine geçen bir değer söz konusu olmadığı
için bu bent hükmü uygulama alanı bulamayacaktır.
İki mal grubu
aynı oranda kullanılarak gerçekleştirilen edinimler ise tercih ilkesinin gereği
olarak edinilmiş mallara dahil edilecek ve bu kez kişisel mallar lehine
denkleştirme yapılacaktır.
III - KİŞİSEL MALLAR
A - Yasakoyucu Tarafından Belirlenmiş
Kişisel Mallar
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi mal rejiminin tasfiyesinde gözetilen temel amaç eşlerin
katılma alacaklarının belirlenmesidir. Bu belirleme yapılırken doğaldır ki önce
eşlerin edinilmiş mallarının ortaya konması gerekecektir. Dolayısıyla eşlerin
kişisel mallarının belirlenmesi bu sürecin bir zorunluluğudur. Tasfiye
sürecinin bir parçası olan denkleştirme yapma mecburiyeti de bu belirlemeyi
önemli kılmaktadır.
Yasa koyucu kişisel
malları belirlerken edinilmiş mallara ilişkin düzenlemesinden farklı bir biçim
benimsemiştir. 219. maddede edinilmiş malların genel bir tanımı verilirken
kişisel mallara ilişkin böyle bir tanım 220. maddede yer almamıştır. Bunun
yerine kişisel mallar sınırlayıcı biçimde tek tek sayıldıktan sonra hemen
sonraki maddede eşlere belli malların kişisel mal olarak kabul etme özgürlüğünü
vermiştir. Bu temelde kişisel malları önce yasa koyucunun saydığı mal varlığı
değerleri olarak sonra da sınırlı da olsa eşlere tanınan sözleşme özgürlüğü
açısından ele almaya çalışacağız.
a - Eşlerden Birinin Yalnız Kişisel
Kullanımına Yarayan Eşya
MK. 220/I’e göre
eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya kişisel mal
sayılacaktır. Sözü edilen eşyalar daha çok taşınırlardır. Haklar bu anlamda
kişisel mal olmaya elverişli malvarlığı değerleri değildir.
Yine taşınır
eşyanın kullanım yoluyla değerlendirilebilen bir eşya olması gerekir. Bunun
yanında kullanma yalnızca bir eşin kişisel kullanımı olması da zorunlu koşuldur.
Diğer eşin ya da üçüncü kişilerin de kullandığı eşyalar diğer eşin, ailenin
diğer fertlerinin ya da üçüncü kişilerin kullanımının sürekli olması durumunda
kişisel mal olarak kabul görmeyecektir. Öte yandan eşlerden yalnızca biri
tarafından kullanılmakla birlikte kullanım evlilik birliğinin gereksinimlerinin
karşılanmasına dönük ise bu mallar da kişisel mal olarak kabul edilmeyecektir.
Boş zamanların değerlendirilmesi için kullanılan eşya, erkeğin silahı,
fotoğrafçılık hobisi olan eşin bu hobisine özgülediği fotoğraf makinası,
motorsiklet tutkusu olan eşin yarışlarda kullandığı motorsiklet vs. bu anlamda
kişisel mal grubuna dahil eşya olarak örneklendirilebilir. Ziynet eşyası
açısından, daha tartışmalı bir durum söz konusudur. Yatırım amacıyla edinilmiş
eşyanın bu hükmün kapsamına girmediği söylenebilir. Edinilmiş mallara dahil
değerler kullanılarak alınan değerli mücevherler açısından somut duruma göre
bir değerlendirme yapılması gerekir. Eşlerin olağan yaşam standartları
düşünüldüğünde olağanüstü değerlere sahip olduğu söylenebilecek mücevher, altın
gibi ziynet eşyaları yine kişisel mal kabul edilecek fakat tasfiyede
denkleştirme yapılması zorunlu hale gelecektir. Yargıtay tarafından “kişisel
mal” olarak kabul edilen ziynet eşyalarının her durumda bu bent kapsamına
girdiğini, bu anlamda denkleştirmeden muaf olduğunu düşünmek hakkaniyete aykırı
sonuçlara yol açacaktır.
Yukarıda
bahsettiğimiz düzenlemenin söz konusu malın edinilmiş mallar değerlendirilerek
kazanılmış olması halinde uygulama olanağı vardır. Çünkü eşyanın değerinin
kişisel mallardan karşılanması ya da karşılıksız kazandırma yoluyla edinilmesi
halinde sözkonusu eşya zaten başka hükümler gereği kişisel mallar grubuna dahil
olacaktır. Kişisel kullanım eşyasının edinilmiş mallar kullanılarak kazanılması
halinde denkleştirmeye gidileceği de hesaba katılırsa hükmün uygulanma olanağı
neredeyse ortadan kalkmaktadır. Traş takımı, gömlek, kıyafet gibi eşyaların mal
rejiminin tasfiyesinde hayatın olağan akışı dahilinde dikkate alınmayacağı da düşünülürse
hükmün varlık gerekçesinin ortadan kalktığı iddia edilebilir.
b - Mal Rejiminin Başlangıcında Eşlerden
Birine Ait Olan Mal Varlığı Değerleri
Yukarıda da
belirttiğimiz gibi eşlerden her birinin mal rejimi başlamadan önce sahip
oldukları mal varlığı değerleri her ne suretle edinilmiş olurlarsa olsunlar
kişisel mallar grubuna dahildirler. Bu hüküm edinilmiş mallara katılma
rejiminin dayanağı olan ilkelerin bir sonucudur. Eşler arasında var olan
işbölümü ve işbirliği ile her eşin rejimin devamı süresince edindiği mal
varlığı değerlerinde diğerinin de katkısı olduğu düşüncesi eşlerin yaşam
ortaklığını zamansal açıdan kesin çizgilerle sınırlandırmaktadır. Bu sınır
açısından söz konusu hakkın mal rejiminin başlangıcından önce doğmuş olması
kişisel mal sayılması için yeterli olmaktadır. Hakkın ifasının mal rejiminin
yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleştirilmesinin onun kişisel mal olma
niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Ülkemizde yaygın olarak yaşanan
evlilik hazırlıklarının müstakbel eşler tarafından birlikte yürütülmesi,
evlilik öncesi para biriktirilmesi, ev eşyalarının birlikte alınması gibi
olgular gözönüne alındığında hükmün bu mutlak düzenleme şekli kanımızca
isabetli görünmemektedir.
c - Miras Yoluyla Edinilen Malvarlığı
Değerleri
Miras yoluyla
edinilen malvarlığı değerleri de kazanılmalarında diğer eşin herhangi bir
katkısının bulunmaması nedeniyle, rejimin temel ilkesinin bir gereği olarak
kişisel mallar arasında sayılmıştır. Mirasçılığın yasal ya da iradi olması bu
açıdan bir önem taşımaz. Bununla birlikte miras sözleşmesine dayalı ve bu
anlamda ivazlı diyebileceğimiz kazanımlarda ivazın karşılandığı mal grubuna
göre değerlendirme yapılması gerekecektir.
Hükmün dar
yorumlanmaması rejimin temel ilkesinin bir gereğidir. Bu temelde ivazlı
mirastan feragat sözleşmeleri çerçevesinde edinilen mal varlığı değerleri de
kişisel mal sayılacaktır. Yine miras payının devri sözleşmeleri yoluyla
gerçekleştirilen kazanımlar da kişisel mallara dahil olacaktır. Burada önemli
olan kazanımda diğer eşin payının bulunmaması ve kazanımın mirasçılık temel
ilişkisinden doğmuş olmasıdır.
d - Karşılıksız Kazanma Yoluyla Edinilen
Malvarlığı Değerleri
220/2’deki hüküm
mal rejiminin devamı süresince karşılıksız kazandırma yoluyla edinilen
malvarlığı değerlerini kişisel mal olarak düzenlemiştir. “Miras” yoluyla
kazanım ifadesi esasen “karşılıksız kazandırmanın” örneklenmesinden ibarettir.
Karşılıksız
kazanma aktifin artması ya da pasifin azalması biçiminde gerçekleşebilir. Genel
olarak ifade etmek gerekirse bir malvarlığı değeri eşlerden biri tarafından
herhangi bir yükümlülük üstlenilmeksizin, herhangi bir edim karşılığı
olmaksızın kazanılmışsa karşılıksız bir kazandırma/kazanma söz konusu demektir.
Bağışlama, kazandırıcı zamanaşımı ile kazanma, bulunmuş eşyanın kazanılması,
işgal ile kazanma ve tabiki miras kanuna dayalı sebeplerle karşılıksız
kazanmaya örnek gösterilebilir. Karşılıksız kazandırmanın eşlerden yalnızca
birine ya da her iki eşe birlikte yapılması ele aldığımız hüküm açısından bir
fark yaratmayacaktır. Evlenme töreninde eşlere verilen hediyeler tipik bir
örnektir. Esasen bu kazandırmalar her iki eşe birden yapılmış sayılacak, paylı
mülkiyet üzerinde her iki eşin sahip olduğu paylar kişisel mal grubuna dahil
edilecektir. Yapılan kazandırmanın eşlerden yalnızca birine yapıldığının
kanıtlanması mümkünse de konu her yönüyle ele alınmak gerekir. Yargıtay evlenme
sırasında kadına yapılan kazandırmaların kadına ait olduğunu kabul eden
kararlara imza atmışsa da bu kanıya kolayca varmak hakkaniyete aykırı sonuçlara
yol açabilecektir. Ülkemizdeki evlilik törenleri, örf ve adetler düşünüldüğünde
her somut olayı titizlikle araştırmak gerektiği açıktır.
Karşılıksız
kazanma açısından sebepsiz zenginleşme durumlarını çeşitli olasıklıklar halinde
değerlendirmek daha doğru olacaktır. Eşler aleyhine zenginleşilmesi halinde
üçüncü kişiye karşı ileri sürülecek talep ile edinilecek malvarlığı değeri
sebepsiz zenginleşme hangi mal grubu aleyhine gerçekleşmişse iade alınan
malvarlığı değeri de o mal grubuna dahil olacaktır.
Eşler lehine bir
sebepsiz zenginleşme söz konusu ise zenginleşmenin “ifa temelli” olup
olmadığına göre bir ayrım yapmak gerekecektir. Zenginleşme “ifa temelli” ise
ifa hangi mal grubundan yapılmış idiyse edinim de o mal grubuna dahil
olacaktır. Zira bu durumda “karşılıksız” bir kazanmadan söz edemeyiz. Bu tür
kazanımların kişisel mallara dahil olmakla birlikte denkleştirmeye gidilmesi
gerektiği iddia edilse de hem karşılıksızlık halinin söz konusu olmaması hem de
eşlere ait tüm malların aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul
edilmesi nedeniyle bu iddiaya katılmak mümkün görünmemektedir.
Taraflar
arasında bir hukuki ilişkinin söz konusu olmadığı “ifa dışı“ sebepsiz
zenginleşme hallerinde kazanımın karşılıksız olduğu açıktır ve edinilen
malvarlığı değeri kişisel mallar grubuna dahil edilecektir. Örneğin eşlerden
birinin banka hesabına yanlışlıkla para yatırılması durumunda “ifa dışı” bir
sebepsiz zenginleşme söz konusudur ve bu para kişisel mal olarak kabul
edilecektir.
Eşler arasında
yapılan karşılıksız kazandırma işlemlerinin de bu kural kapsamında olduğunu
söyleyebiliriz. Ancak birliğin geçimi ve ihtiyaçları için yapılan masraflar
karşılıksız kazandırma olarak değerlendirilmeyecektir.
e - Manevi Tazminat Alacakları
MK. 220/3 hükmüne
göre mal rejiminin devamı süresince eşlerden birinin aktifine dahil olan manevi
tazminat alacakları da kişisel mal niteliğindedir. Manevi tazminat yükümlüsünün
kim olduğunun önemi yoktur.
Kişilik
haklarının ihlali nedeniyle ortaya çıkan manevi zararı gidermeye yönelik her
türlü manevi tazminat bu hüküm kapsamındadır. MK md. 25, BK md. 47,49, TTK md.
56 ve benzeri hükümler çerçevesinde elde edilen tazminat alacakları elde eden
eşin kişisel mal grubuna dahil olacaktır. Manevi tazminat alacağının yasadan
doğması ile sözleşmeye aykırı fiillerden doğması arasında edinilen malvarlığı
değerinin aidiyeti açısından bir fark bulunmamaktadır. Keza manevi tazminat alacağının
hakim tarafından hüküm altına alınmasıyla bir sulh sözleşmesine dayanması
arasında da bir fark gözetilmeyecektir.
f - Kişisel Malların Yerine Geçen Değerler
Kişisel malların
yerine geçen değerlerin kişisel mal olacağı hükmü, kişisel malların korunmasına
yönelik bir kural olup esasen edinilmiş
mallara ilişkin hükmün tekrarından ibarettir. Kişisel malın bir biçimde el ya
da şekil değiştirmesi durumunda ortaya çıkan “kaim değer” asıl malın mülkiyet
rejimine tabi olacaktır. Bir malın zarar görmesi sonucu ödenen tazminat,
kamulaştırma sonucu ödenen kamulaştırma bedeli kaim değerlere örnek olarak
sayılabilir.
g - Sosyal Güvenlik Ve Yardım Kurumlarınca
Yapılmış Olan Toptan Ödemeler ya da İş Gücünün Kaybı Nedeniyle Ödenen
Tazminatların Bir Kısmı
MK. 219/b.2 ve
3’te edinilmiş mal olarak belirlenmiş olan bu tür ödemeler açısından 228/2
hükmü istisnai bir düzenleme getirmiştir. Hükme göre “Eşlerden birine sosyal
güvenlik veya sosyal yardım kurumlarınca yapılmış olan toptan ödemeler veya iş
gücünün kaybı dolayısıyla ödenmiş olan tazminat, toptan ödeme veya tazminat
yerine ilgili sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre
ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan
sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse,
tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır.” Hükümden de anlıyoruz
ki maddede sözü edilen ödemelerin yalnızca mal rejiminin sona ermesinden önceki
döneme denk gelen kısmı edinilmiş mal sayılmakta, mal rejiminin sona erdiği
tarihten sonraki döneme denk gelen kısmı kişisel mal grubuna dahil
edilmektedir. Örneklemek gerekirse 30 yaşında sigortalı olarak çalışmaya
başlayan Esra Hanım 35 yaşında evlenmiş, evliliğin beşinci yılında 40 yaşında
iken bir iş kazası sonucu çalışma gücünü %80 oranında kaybetmiş ve tazminat
olarak 25.000,00 YTL tazminat elde etmiştir. Olaydan beş yıl sonra dava açarak
boşanan Esra hanımın elde ettiği tazminatın tamamı edinilmiş mal sayılmayacak,
ortalama yaşam süresinin (PMF tablosuna göre) 65 yıl olduğu varsayılırsa mal
rejiminin sona ermesi anından sonraki yirmi yıla denk gelen 20.000,00 YTL’lik
kısım kişisel mallara dahil edilecektir.
Kanımızca 228.
maddenin getirdiği düzenleme, evlilik birliğinin sona ermesinden sonraki dönemi
dikkate alırken birliğin kurulmasından önceki dönemi hesaba katmadığı için
edinilmiş mal-kişisel mal ayrımının temeli açısından tutarsız ve dolayısıyla
eksiktir. Çalışmanın başlangıcı ile PMF tablosunda belirlenen yaş arasındaki
sürenin evliliğin devam ettiği süreye oranlanmasıyla bulunacak değerin esas
alınması bizce mal rejiminin temel mantığına daha uygun olacaktır. Örneğin 60
yaşında evlenen bir kadının 5 yıl evli kaldıktan sonra 65 yaşında iken
boşandığını düşünürsek ve ortalama yaşam süresinin de 65 olduğunu varsayarsak
yapılan toptan ödemenin tamamını edinilmiş mallara dahil etmemiz gerekir. Oysa
olayımızda evlilik birliğinin kurulmasından önceki 20 yıl boyunca ödenen
primlerde diğer eşin hiçbir katkısı bulunmamaktadır.
B - Sözleşmeyle Kişisel Mal Olarak Kabul
Edilebilecek Değerler
Medeni Kanun’un
hem edinilmiş mallara hem de kişisel mallara ilişkin hükümleri emredici
kurallardır ve kural olarak eşler bu hükümlere aykırı düzenlemelere gidemezler.
Örneğin evlilik birliğinin devamı süresince ivaz karşılığı edinilen malvarlığı
değerlerinin kişisel mal olacağını kararlaştıramayacakları gibi eşlerden
birinin miras yoluyla edindiği mal varlığı değerlerini de edinilmiş mallar
grubuna dahil edemezler. Bununla birlikte “Malların Niteliğinin Değişmezliği
Kuralı” olarak ifade edebileceğimiz bu kural mutlak bir niteliğe sahip
değildir. İşte MK md. 221. hükmü bu kuralın istisnalarını düzenlemiştir. Bu
hükümle eşlere edinilmiş mallara katılma rejiminin hükümlerini bir oranda
yumuşatma imkanı tanınmıştır. Belirtmek gerekir ki eşler bu imkanı mal rejimi
sözleşmesiyle kullanmalıdırlar.
a - Bir Mesleğin İcrası Veya İşletmenin
Faaliyetine Özgülenmiş Malvarlığı Değerleri
221. maddenin
birinci fıkrası şöyledir: “Eşler mal rejimi sözleşmesiyle, bir mesleğin icrası
veya işletmenin faaliyeti sebebiyle doğan edinilmiş mallara dahil olması
gereken mal varlığı değerlerinin kişisel mal sayılacağını kabul edebilirler.”
Hemen belirtmek gerekir ki yasanın lafzına bağlı bir yorum tercih edilecek
olursa istisnayı düzenleyen bu hüküm mal rejiminin tipini değiştirecek bir
etkiye sahip olabilir. Zira bir mesleğin ya da işletmenin faaliyeti ”sebebiyle
doğan” malvarlığı değerlerinin, bu anlamda gelir ve semerelerin kişisel mal
sayılmasının yolu açılmış olacaktır. Oysa böyle bir yorum tipe bağlılık ilkesi
gereği mümkün değildir. Yasanın lafzını bu temelde bir çeviri yanlışı olarak
değerlendirmek gerekir. Öyleyse hükmü mal rejiminin temel ilkeleri ve yasa
koyucunun amacı doğrultusunda yorumlamak daha doğru olacaktır. Nitekim mehaz
kanundaki hüküm şöyledir: “Eşler bir mesleğin icrasına veya bir işletmenin
faaliyetine özgülenmiş, edinilmiş mal niteliğindeki mal varlığı değerlerinin
kişisel mal olacağını mal rejimi sözleşmesi ile kararlaştırabilirler.” Bu
temelde eşler bir mesleğin icrası veya bir işletmenin faaliyetine özgüledikleri
malvarlığı değerlerinin kişisel mal olacağını kararlaştırabileceklerdir. Burada
söz konusu olan özgülenmiş malvarlığı değerleridir, gelirler değildir. Ancak
sonuç olarak eşler bu malvarlığı değerlerinin kişisel mal olacaklarını
kararlaştırdıktan sonra 221/II hükmünü kullanarak bunların gelirlerinin de
kişisel mal sayılacaklarını kararlaştırabilirler.
Hüküm
kapsamındaki mal varlığı değerleri “özgülenmiş” olmalarıyla diğerlerinden
ayrılırlar. Bu anlamda örneğin terzi olan eşin dikiş makinası, taksicilik yapan
eşin taksisi ya da avukatlık yapan eşin bilgisayarı, büro eşyaları vs. kişisel
mal grubuna dahil edilebilecektir.
Yine vurgulamak
gerekir ki bu hüküm ancak söz konusu malların edinilmiş mal olmaları halinde
uygulama alanı bulacaktır. Zira örneğin rejimin başlangıcından önce de
avukatlık yapan eşin büro eşyaları emredici hükümler gereği zaten kişisel
mallar grubuna dahil olacaktır.
Son olarak söz
konusu malların elden çıkarılması durumunda onların yerine geçen değerlerin
edinilmiş mallara dahil olacağını söyleyebiliriz. Zira 221/1 hükmü ancak
malvarlığı değerinin “özgülenmesi” hali devam ettiği müddetçe uygulama alanı
bulacaktır. Aynı doğrultuda, bunların elden çıkarılmasıyla elde edilen değeri
bir başka mesleğin icrasına özgülenmiş mal varlığı değerlerinin edinilmesinde
kullanılırsa kişisel mal niteliğinin devam edeceğini söyleyebiliriz.
Bir mesleğin
icrasına veya bir işletmenin faaliyetine özgülenmiş, edinilmiş mal
niteliğindeki mal varlığı değerlerinin kişisel mal sayılması imkanının eşlerin
yapacağı mal rejimi sözleşmesine bırakılmış olması, evlenen eşlerin büyük
çoğunlukla sözleşme yapmayı tercih etmedikleri akla getirilirse, şüphesiz
yerinde olmamıştır. Bu malvarlığı değerlerinin edinilmiş mal sayılması hakkaniyete
aykırı sonuçlar doğurabilecektir. Haczi caiz olmayan mallar kapsamındaki bu
malvarlığı değerlerinin paylaşıma tabi tutulmuş olmasını yasakoyucunun
ülkemizdeki geleneksel erkekegemen yaklaşıma ve yerleşik toplumsal düzene
verdiği bir taviz olarak yorumlamak yanlış olmayacaktır.
b - Kişisel Malların Gelirleri
Daha öncede
değindiğimiz gibi kişisel malların gelirleri kural olarak edinilmiş mallar
grubuna dahil olacak malvarlığı değerleridir. İşte 221/2 hükmü bu kurala bir
istisna getirerek eşlere “ kişisel malların gelirlerinin edinilmiş mallara
dahil olmayacağını”, dolayısıyla kişisel mal sayılacağını kararlaştırma imkanı
tanımaktadır. Eşler bu düzenlemeyi yaparken konu, zaman ve miktar açısından
çeşitli sınırlandırmalar yapabilir; örneğin bazı kişisel malların gelirlerini
sözleşme kapsamına alırken diğerlerini dışarda bırakabilir, istisnayı belli bir
süre ya da miktarla sınırlı tutabilirler. Yasa bu konuda herhangi bir çerçeve
öngörmemiştir.
IV - EDİNİLMİŞ MALLARA EKLENECEK DEĞERLER
Yasakoyucu mal rejiminin
tasfiyesi sürecinde edinilmiş ve kişisel malları ayırdıktan sonra belli bazı
malvarlığı değerlerinin edinilmiş mallara eklenmesini öngörmüştür. MK. 229
katılma alacağına ilişkin borçtan kurtulmak amacıyla yapılacak kötüniyetli
temliklerin diğer eşe vereceği zararı önlemek amacıyla öngörülmüştür. Eşler bu
temelde mal rejiminin devamı süresince dürüstlük kurallarına uygun hareket
etmekle yükümlüdürler ve hüküm bu yükümlülüğün garantisi niteliğindedir.
229/1’e göre
“eşlerden birinin, mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer
eşin rızası olmadan olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar”
ve “bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını
azaltmak kastıyla yaptığı devirler” edinilmiş mallara değer olarak eklenir.
Madde hükmünde hem işlemin niteliği ve zamanı hem de temliki gerçekleştiren
eşin kastı açısından bir ayrım öngörülmüştür. Esasen iki hüküm de yukarıda
değindiğimiz gibi eşlerin dürüstlük kurallarına aykırı davranışlarının diğer
eşe vereceği zararı engellemek amacına yöneliktir. Burada dikkat edilmesi
gereken şey devirlerin iyiniyetle uyuşmayacak biçimde eşin katılma alacağını
eksiltmek kastıyla yapılmış olmasıdır.
Eklenecek
değerlerin sözkonusu olması ancak bu değerlerin edinilmiş mallar grubuna ait
olması halinde imkan dahilindedir. Eşlerin kişisel malları ile ilgili
yaptıkları tasarruflar kural olarak bu hükmün kapsamı dışındadır.
Yine belirtmek
gerekir ki madde hükmü tasarrufların geçerliliğini etkileyen bir düzenleme
değildir. Bu anlamda, sözleşme özgürlüğüne ilişkin bir sınırlama
bulunmamaktadır. Tasarruflar geçerli olmaya devam edecek ancak devirler hiç
yapılmamış gibi tasfiyede dikkate alınacaktır.
A - Karşılıksız Kazandırmalar
Edinilmiş
mallara eklenecek değerlerden ilki karşılıksız kazandırmalardır. Yasakoyucu,
karşılıksız kazandırmaların edinilmiş mallara eklenebilmesi için zaman, diğer
eşin rızası ve olağanüstülük olmak üzere üç kıstas belirlemiştir. Bunların
dışında genel hükümler ve mal rejiminin genel düzenleniş biçimi ile madde
hükmünün düzenleniş amacından çıkarılacak kimi özellikler de vardır.
Karşılıksız
kazandırma, değişik biçimlerde ortaya çıkabilir. Edinilmiş mallar grubuna ait
bir malvarlığı değerinin ivazsız olarak üçüncü kişiye devri ya da eşlerden
birinin ücret ya da herhangi bir karşılık olmaksızın üçüncü kişinin hizmetinde
çalışmasında halinde madde kapsamına giren bir durum ortaya çıkmış sayılabilir.
Karşılıksız
kazandırmanın sağlararası hukuki işlemlerle ortaya çıkması gerekir. Ölüme bağlı
tasarruflara konu olan değerler, devir yükümlülüğü tasfiye anından sonra ortaya
çıkacağı için, malvarlığına dahil kabul edilecektir.
Mal rejiminin
sona ermesinden önceki bir yıl zarfında yapılan karşılıksız kazandırmaların
değer olarak ekleneceği madde hükmünde açıkça düzenlenmiştir. Bu zamansal
çerçeve açısından borçlandırıcı-tasarruf işlemi ayrımının etkisinin ne olacağı
akla gelebilir. Bir yıl içindeki tüm tasarruf işlemlerinin hüküm kapsamında
olduğu açıktır. Esasen tasarruf işleminin henüz ifa edilmediği durumlar açısından
da bir fark bulunmamaktadır. Bu durumda herhangi bir ekleme yapılmamakla
birlikte devir yükümlülüğü de katılma alacağı belirlenirken dikkate
alınmayacaktır. Öyleyse hükmün amacını da gözeterek denilebilir ki işlemin
borçlandırıcı ya da tasarruf işlemi olması eklenecek değerler açısından özde
bir fark yaratmamaktadır. Zaman açısından yapılan bu sınırlama ile yasakoyucu
son bir yıl içinde yapılan karşılıksız kazandırmaların diğer eşin katılma
alacağını azaltmaya dönük olduğu yolunda bir karine benimsemiştir. Bu karine
adi nitelikte de değildir zira eşlere aksini ispat olanağı tanınmamıştır.
Yasakoyucunun
kabul ettiği bir başka kriter, karşılıksız kazandırmaların olağan hediyeler
kapsamına girmemesidir. Tersinden söylersek olağan hediyeler, örneğin bir
yakının düğününde takılan olağan nitelikteki takılar eklenecek değer olarak
kabul edilmeyecektir. Hediyelerin olağan olup olmadıkları belirlenirken
değerlerinin yanında nedenlerin de irdelenmesi gerekir. Hayatın olağan akışı
içerisinde normal kabul edilebilecek karşılıksız kazandırmalar maddede de
açıkça belirtildiği gibi kapsam dışındadır.
Son olarak mal
rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde eşlerin olağan hediyeler
dışında yaptığı karşılıksız kazandırmaların diğer eşin rızası hilafına yapılmış
olması gerekmektedir. Diğer eşin rızası herhangi bir şekle bağlanmamıştır. İzin
ya da icazet şeklinde ortaya çıkabilecek rıza açık veya örtülü olarak
gösterilebilir. Rızanın varolduğunu iddia eden eş bunu ispat etmekle
yükümlüdür.
Hüküm
kazandırmaların geçersizliğine ilişkin bir kural öngörmemektedir zira işlem
geçerliliğini korur ve üçüncü kişiye karşı herhangi bir etkide bulunmaz. Ancak
bu devir hiç yapılmamış gibi, “kağıt üstünde” edinilmiş mallara eklenir.
B - Diğer Eşin Katılma Alacağını Azaltmak
Kastı İle Yapılan Devirler
229/I’in 2.
bendinde mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltma
kastı ile yapılan devirlerin edinilmiş mallara değer olarak eklenecekleri
öngörülmüştür. Birinci bentten farklı olarak, bu bentte karşılıksız kazandırma
olup olmadığına bakılmaksızın tüm devirler eklenecek değer olarak dikkate
alınabilecektir. İşlemin türü yönünden bir sınır öngörülmemiştir. Yeter ki
devri yapan eş, diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastı ile hareket etmiş
olsun. Şüphesiz devredilen malın, edinilmiş mallar grubuna ait bir değer olması
gerekmektedir ancak değer artış payı alacağı sözkonusu olduğunda kişisel
mallardan yapılan devirlerin de bu çerçevede ele alınacağı kabul edilebilir.
Devir kavramından anlaşılması gereken şey, bir malın mülkiyetinin ya da bir
hakkın bir başkasına devredilmesidir. Buradan yola çıkarak edinilmiş malın
“tüketilmesi” durumunun hüküm kapsamına girmediği söylenebilir. Kaynak
kanundaki düzenleme devir kavramını daha geniş bir anlamda ele almaktadır.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin genel mantığı ve düzenlemenin amacı dikkate
alınarak devir kavramını kaynak kanunun öngördüğü anlamda değerlendirmek ve
hayatın olağan akışına aykırı “tüketimlerin” de eklenecek değerler çerçevesinde
ele almak gerektiği görüşü yerinde görünmektedir.
229/I, 2. bent
açısından temel kriter mal varlığı devredilirken güdülen amaçtır. Devre konu
malvarlığı değeri ancak ve ancak diğer eşin katılma alacağının azaltılması
kastıyla hareket edilmiş olması halinde eklenecek değer olarak dikkate
alınacaktır. Öncelikli amacın diğer eşin payını azaltmak olması, devir
işleminin diğer eşin katılma alacağını azaltacağını bilerek ve isteyerek
yapılmış olması gerekli ve yeterli şarttır. Bu anlamda hüküm esasen dürüstlük
kuralının mal rejimi bağlamında düzenlenmesinden ibarettir.
Diğer eşin
katılma alacağını azaltma kastıyla yapılan devirler açısından zaman sınırlaması
getirilmemişse de devrin mal rejiminin devamı süresince yapılmış olması
gerektiği açıktır.
Geçerken kısaca
belirtmek gerekirse, ekleme yapılması diğer eşin talebine bağlı değildir. Zira
hem 229. madde hem de 231. madde emredici nitelikte düzenlemelerdir. Hakim,
ilgili hükümleri re’sen uygulamakla yükümlüdür.
V - KİŞİSEL MALLAR İLE EDİNİLMİŞ MALLAR
ARASINDA DENKLEŞTİRME
A - KAVRAM
Edinilmiş
mallara katılma rejiminin temel dayanağı olan edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı
tasfiye sürecinin de belirleyici öğesidir. Hayatın olağan akışı içerisinde
edinilmiş mallar ve kişisel mallar birbiriyle ilişki içerisinde olacak,
edinilmiş malların borçlarının kişisel mallardan ödenmesi ya da kişisel
malların iyileştirilmesi için edinilmiş mallardan harcama yapılması gündeme
gelecektir. Mal grupları arasında yaşanan bu değer kaymaları dikkate alınmazsa
edinilmiş mallara katılma rejiminin fonksiyonelliği büyük ölçüde sekteye
uğrayacak, kişisel mal-edinilmiş mal ayrımı anlamsızlaşabilecektir. İşte bu
olasılığı ortadan kaldırmak için yasakoyucu 230. madde hükmü ile “denkleştirme”
kurumunu düzenlemiştir. Bu hükümle yaşam deneyimlerinin edinilmiş mal-kişisel
mal ayrımında meydana getirdiği bozulma-farklılaşmalar engellenmek; deyim
yerindeyse bir eşin edinilmiş ve kişisel malları hakkaniyete ve edinilmiş
mallar rejiminin esasına uygun biçimde yeniden sınıflandırılmak istenmiştir.
230/I’de “Bir eşin kişisel mallara ilişkin borçları edinilmiş mallardan veya
edinilmiş mallara ilişkin borçları kişisel mallardan ödenmişse tasfiye
sırasında denkleştirme istenebilir” denilmektedir. Burada sözkonusu olan her
eşin kendi mal grupları arasındaki değer kaymalarıdır. Eşlerin diğer eşin
malvarlığına hiç veya uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmaları halinde
“değer artış payı” sözkonusu olacaktır. Maddenin düzenleniş şeklinden
denkleştirme kurumunun işletilmesi için eşlerden birinin talepte bulunmasının gerekli
olduğu anlaşılmaktadır ki bu düzenleme tarzı kanımızca yerinde değildir. Zira
denkleştirmeyi eşlerin talebine bağlı tutmak mal rejiminin kendi içindeki
bütünlük ve tutarlılığını bozmaktadır. Denkleştirme kurumunun amacı
düşünüldüğünde bu gerçek daha iyi kavranacaktır. Ülkemizde evli kadının genel
durumu gözönüne alındığında hakkaniyetin sağlanması için getirilen bir
düzenlemenin uygulanmasının eşlerin talep etmelerine bağlı tutulmasının kadın
aleyhine sonuçlara yol açacağı aşikardır.
B - DENKLEŞTİRMENİN ŞARTLARI
a - Bir Mal Grubuna İlişkin Borcun Kısmen
Veya Tamamen Diğer Mal Grubundan Karşılanması
230/1’in
uygulanması öncelikle bir mal grubuna ilişkin borcun diğer mal grubundan
karşılanması durumunda söz konusudur. Hüküm malvarlığı aktiflerinin sınıflandırılması
ilkesinin pasifler açısından da uygulanmasını öngörmektedir. Günlük hayatta
malvarlığı grupları arasındaki kaymalar borçların ifa edilmesi şeklinde
gerçekleşmektedir. Bu durum gözönünde bulundurulduğunda hüküm, mal grupları
arasındaki kaymaları tamamını kapsayacak şekilde yorumlanmalıdır.
b - Borcun Mal Rejiminin Devamı Süresince
İfa Edilmiş Olması
Mal rejiminin
başlangıcından önce veya bitiminden sonra gerçekleşen ifalar doğaldır ki
denkleştirmeye tabi olmayacaktır. Esasen edinilmiş mal olgusunun ancak mal
rejimiyle birlikte ortaya çıktığı ve mal rejiminin bitimiyle ortadan kalktığı
düşünülürse koşul fazlasıyla açıktır.
C - DENKLEŞTİRME MİKTARININ BELİRLENMESİ
230’uncu
maddenin birinci fıkrasında borçların ifası düzenlenmişken üçüncü fıkrada da
bir mal grubundan diğer mal grubuna ait bir malvarlığı değerinin edinilmesine,
iyileştirilmesine veya korunulmasına katkı sunulması sözkonusu edilmiştir.
Birinci fıkrada genel bir hüküm ortaya konulduktan sonra üçüncü fıkrada bu
genel hüküm doğrultusunda, bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya
korunmasına yapılan katkının denkleştirilmesi hükme bağlanmıştır. Yasakoyucu bu
düzenlemeyi yaparken sözkonusu mal ile mülkiyet ilişkisinin devamı ve malın
elden çıkarılmış olması ihtimallerini öngörmüş denkleştirmenin esaslarını bu
ihtimallere göre belirlemiştir.
a - Mülkiyet İlişkisi Devam Ederken
aa - Katkı Oranı
Üçüncü fıkra
hükmüne göre “Bir mal kesiminden diğer kesimdeki malın edinilmesine,
iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulmuşsa, değer artması veya
azalması durumunda denkleştirme katkı oranına ve malın tasfiye zamanındaki
değerine (….) göre yapılır”. Birinci fıkrada belirtilen denkleştirme herhangi
bir oynama-yeninden değerlemeye tabi tutulmazken üçüncü fıkrada yasakoyucu hakime
denkleştirmeyi katkı oranı ve tasfiye anındaki değeri dikkate alarak yapma
ödevi yüklemiştir. Madde hükmündeki katkı oranı deyiminden kasıt katkının
yapıldığı tarihte katkı miktarının lehine katkı yapılan malvarlığının toplam
değerine oranıdır. Örneklemek gerekirse; değeri 100.000,00 YTL olan bir
apartman dairesinin iç tesisatının yenilenmesi ve dekore edilmesi için diğer
mal grubundan 10.000,00 YTL harcanması durumunda katkı oranı 1/10 olarak
gerçekleşecektir. Bu katkı oranı sabit
kalmakla değer artması ya da azalması hallerinde katkı yapan mal grubu aleyhine
yaşanacak değişimlerin olumsuz etkisini engelleme işlevi görecektir. Böylece örneğimizdeki dairenin tasfiye
anındaki değerinin 200.000,00 YTL olması halinde denkleştirme miktarı 1/10
oranı üzerinden 20.000,00 YTL olarak belirlenecektir. Keza dairenin değerinin
80.000,00 YTL’ye düşmüş olması ihtimali için de aynı oran kullanılacak,
denkleştirme miktarı 8.000,00 YTL olarak gerçekleşecektir.
bb - Malın Tasfiye Anındaki Değeri
Yukarıda da
değindiğimiz gibi iyileştirilmesine, edinilmesine veya korunmasına katkı
yapılan malvarlğı değeri katkı oranında denkleştirmeye tabi tutulurken malın
tasfiye anındaki değeri esas alınacaktır. Bu hüküm de katkı oranı düzenlemesi
gibi ekonomik değişimlerin mal grupları aleyhine sonuçlar doğurmasının
engellenmesi için öngörülmüştür. Değerin artmış ya da azalmış olması bu açıdan
herhangi bir etkiye sahip değildir.
b - Malın Elden Çıkarılmış Olması Halinde
Hakkaniyet Ölçüsü
Lehine katkı
yapılan malvarlığı değeri mal rejimi sürerken herhangi bir yolla elden
çıkarılmış olabilir. Bu durumda malın tasfiye anındaki değerinin belirlenmesi
söz konusu olamayacaktır. İşte yasa koyucu böylesi hallerde karşılaşılacak
güçlükleri bertaraf edebilmek için “hakkaniyet” ölçüsünü getirmiştir.
Hakkaniyet ölçüsüne göre yapılacak değerlendirmenin neleri kapsayacağı açıkça
düzenlenmemişse de bu değerlendirmenin katkı oranı, malın elden çıkarıldığı
andaki sürüm değeri ve mal elden çıkarılmamış olsaydı tasfiye anında sahip
olacağı tahmini değer kullanılarak yapılabileceğini öngörebiliriz.
VI - EDİNİLMİŞ MALLARA İLİŞKİN BORÇLARIN
ÇIKARILMASI
Tasfiye
sürecinin temeli olan artık değerin belirlenebilmesi için önce mal grupları
birbirinden ayrılacak, edinilmiş mallara eklenmesi gereken değerler eklenecek
ve mal grupları arasında denkleştirme yapılacak, nihayet edinilmiş mallara
ilişkin borçlar çıkarılacaktır. MK. m. 231’e göre “Artık değer eklemeden ve
denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere bir eşin edinilmiş
mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra
kalan miktardır.” Öyleyse artık değerin belirlenmesi için borçlar öncelikle
sınıflandırılarak edinilmiş mallara ve kişisel mallara ait borçlar şeklinde
tasnif edilecektir.
A - BORÇLARIN SINIFLANDIRILMASI
Artık değerin
“net” bir değer olması, edinilmiş mal-kişisel mal ayrımı yapılırken aktifler
kadar pasiflerin de hesabının yapılmasını zorunlu kılmaktadır. O halde
malvarlığı değerleri sınıflandırılırken borçların da ait oldukları mal
gruplarına göre dökümü yapılacaktır. Bu tasnif yapılırken başvurulacak hüküm
230. maddenin ikinci fıkrasıdır. Hükme göre her borç ilişkin bulunduğu mal
grubunu yükümlülük altına sokar. Tasnifin temeli hükümde ortaya konulmuşsa da
hangi borcun hangi mal grubuna ait olduğunun tespitinin ne şekilde yapılacağı
gösterilmemiştir. Bu durumda hem mal rejimine ilişkin hükümlerin tamamı hem de
genel hükümler göz önünde bulundurularak bu sınıflandırmanın yapılması
gerekecektir.
Borcun doğum
zamanı akla gelen ilk kriterlerden biridir. “Mal rejiminin devamı süresince”
kıstası tersinden kullanılırsa mal rejiminin başlangıcında varolan borçlar
kişisel mallar grubuna ilişkin borçlar olarak sınıflandırılacaktır.
Mal rejiminin
devamı süresince meydana gelen borçlar söz konusu olduğunda borçlanmanın
nedeni, amacı ve konusu borcun ait olduğu mal grubunun belirlenmesinde temel
alınabilir. Buna göre borç hangi mal grubunun edinilmesin, iyileştirilmesi ya
da korunması amacıyla yüklenilmişse o mal grubuna ait olacaktır. Söz konusu
borç yasal yükümlülükler nedeniyle doğmuş olabileceği gibi harcama niteliğinde
de olabilir. Ancak bu harcamanın tüketime
dönük değil bir başka değer elde etmek için yapılmış olması gerekir. Bunun
dışında evlilik birliğinin ihtiyaçları için yüklenilen borçlar doğal olarak
edinilmiş mallara ait borçlar olarak işleme tabi tutulacaktır. Yine örneğin
geliri edinilmiş mal olarak belirlenmiş bulunan işletme benzeri değerlere
ilişkin masraflar da edinilmiş mallara ait kabul edilecektir. Eşlerin
mesleklerini icra ederken bu etkinlikleriyle ilgili olarak yüklendikleri
borçlar da edinilmiş mallara ilişkin borçlardır. Son olarak eşlerin haksız
fiilleri nedeniyle ortaya çıkan borçların da edinilmiş mallara ait olduğu
söylenmelidir. Ancak bir malvarlığı değerine sahip olmanın getirdiği kusursuz
sorumluluk halleri ayrık tutulmalıdır. Bu gibi hallerde sorumluluğun kaynağı
olan malvarlığı değeri hangi mal grubuna aitse ortaya çıkan borç da o mal
grubuna ait olacaktır.
B - BORÇLARIN ÇIKARILMASI
Edinilmiş
Mallara Katılma Rejiminde yalnızca edinilmiş malların tasfiyeye tabi olduğunu
yukarda belirtmiştik. İşte borçlar sınıflandırıldıktan sonra edinilmiş mallara
ilişkin borçlar edinilmiş malların toplam değerinden çıkarıldığında ulaşılan
sonuç değer artık değeri ifade eder.
Artık değer parasal bir değer olmakla hem borçların hem de edinilmiş
malların toplam değerinin parasal olarak ifade edilmesini koşullar. Bu amaçla
edinilmiş mallara ilişkin tüm borçların parasal karşılığı belirlenecek ve bu
belirlemede borcun ve borcun ait olduğu malvarlığı değerinin tasfiye anındaki
sürüm değeri esas alınacaktır.
SONUÇ
Gördüğümüz gibi Edinilmiş Mallara
Katılma Rejiminin omurgasını oluşturan edinilmiş mal - kişisel mal ayrımına
ilişkin hem kaynak kanundaki hem de değişik düzenlemeler içeren Türk Medeni Kanunu’ndaki
hükümler bütünlüklü ve ihtiyaçları karşılamaya yeterli olmaktan uzaktır.
Yasalaşma süreci ve sonrasında özellikle evli kadınların durumu açısından yoğun
tartışmalara neden olan yasal mal rejimi hükümleri, mal ayrılığı rejimine
oranla önemli yenilikler getirmekle birlikte gözden geçirilip tamamlanmaya
muhtaçtır. Özellikle hakime tanınan takdir yetkisinin son derece sınırlı
olması, sosyal güvenlik ödemeleri ve tazminatların paylaşıma tabi olmaları ve
bunu düzenleyen hükümlerdeki tutarsızlıklar, bir mesleğin icrası ya da
işletmenin faaliyetine özgülenmiş malların edinilmiş mallara dahil edilmiş
olması gibi sorunlu noktalar uygulamada önemli adaletsizliklere yol açacaktır.
Hepsinden önemlisi yasal mal rejimi hükümlerinin eşler arasında “paylaşım”dan
çok “alacak-borç ilişkisi”ni öngören mantığının irdelenmesine ihtiyaç vardır.
Paylaşımın ayni değil nakdi bir temele oturtulmuş olması da bu yolda önemli
problemlerden biri olacaktır. Tüm bu problemlerin çözümünde edinilmiş mal -
kişisel mal tanımlarının gözden geçirilerek yenilenmesi ve ayrımın sınırlarının
yeniden belirlenmesi verimli bir başlangıç noktası olabilir.